Faiz negatif olunca helalleşiyor mu?
Bu yazıyı dini açıdan değil, bir iktisatçı görüşü ile ele aldığımı peşinen söyleyeyim. Neden bu yazıyı yazıyorum onu da açıklayayım: Son yıllarda ortaya atılan faiz lobisi, faiz hobisi veya faiz ile çıkılan siyasi merdivenler işin temelindeki tartışmayı rafa kaldırdı. Artık kimse faizin helal mi haram mı olduğunu konuşmuyor. Faiz düşsün faiz düşsün...
İyi ama faiz nasıl düşecek? Zaten burada bir çıkmaz yaşıyoruz. Faize sadece oran ile bakarak, enflasyonu dikkate almayarak faiz düşebilir mi?
Türkiye’de 2012 yılından 2016 yılı Nisan ayına kadar geçen 52 ayda ortalama aylık tahvil faizi yüzde 8,84. Buna karşılık ortalama aylık enflasyon yüzde 8,23. Enflasyon ile tahvil faizleri arasındaki aylık fark sadece 0,61 puan.
Bunun anlamı şu: Son 4 yılda Türkiye’de faiz üzerinden reel getiri neredeyse sıfırlanmış. Faize siyasi hiçbir risk bile neredeyis eklenmemiş; sadece enflasyon riski ile yetinilmiş.
Ama bizim meselemiz gerçekten düşük faiz mi, yoksa faizi negatife indirip başka bir şey mi amaçlıyoruz. Şimdi size faizin çok düşük olduğu son 4 yılın yatırım-tüketim verilerini açıklayayım:
2012:
Tüketim artışı -%0,5; yatırım artışı -%7,0
2013:
Tüketim artışı %5,1; yatırım artışı %1,1
2014
Tüketim artışı %1,4; yatırım artışı -%3,9
2015:
Tüketim artışı %4,5; yatırım artışı %4,8
Bu rakamlar ne ifade ediyor? Çok açık ki yatırımların artması ve büyüme için faizin düşmesi yetmiyor. Faiz düşünce asıl tüketim ve ithalat patlıyor. Düşük faiz ile maliye politikası birleşince yabancı lüks araba cennetine dönüyor ülkemiz. Yani düşük faizcileri şimdi yabancı şirketlerin ajanı mı ilan edeceğiz? Basit mantık bunu söylüyor ama...
Bakınız yakın tarihimizde en belirsiz dönem 2015 yılıdır. 7 Haziran seçimleri ile koalisyon görüşmeleri ile geçen bir yarım yılımız oldu. Ama yatırımlar ilk kez kıpırdadı. Demiştim ki “Ankara zayıflayınca ekonomi canlanıyor” bu ilişkiyi lütfen iyi analiz edin, çünkü başarının kaynağı ne kimse bilmiyor.
***
Gelelim tekrar faiz meselesine. Faiz bir ödünç verme karşılığı elde edilen gelir ve faiz negatife düştüğünde ödünç verme karşılığı gelir elde edilmiyor demektir. O zaman faiz İslami açıdan ne oluyor?
Bu sorumu dini açıdan inanın sormuyorum. Bugün sadece faizin oranı ile söz söylenmesi karşılığında soruyorum. Neden sadece faizin oranını konuşuyoruz? Neden bu ülkede 2002’ye kadar ekonomimizin sadece yüzde 10-13’ünü oluşturan faiz piyasasının son 14 yılda oranının yüzde 70’in üzerine çıkmasını konuşmuyoruz?
2003 yılında sadece 63 milyar lira olan kredi piyasası bugün 1,5 trilyon lirayı bile geçti. Faizden başka ekonomi mi yoktu? Neden bütün işlemler faize bağlandı? Neden her kapıyı faiz açar oldu?
Neden bu kadar faizci olduk?
Acaba faizin oranını düşürerek, faizin günahını da düşürebiliyor muyuz?
Bu tür yazıları 2007 yılından bu yana Yeni Şafak gazetesinde, Star gazetesinde ve Türkiye gazetesinde defalarca yazdım. Yani bugün yazmıyorum bunları.
Bu ülkede ortaklık piyasası neden çalıştırılmadı? Neden Sermaye Piyasaları gibi bir alternatif sunulmadı? Neden borsaya gelen dolandırıcı şirketlere bir denetim getirilmedi? Neden o dolandırıcı halka arzları yapan çeteler sonuna kadar korundu?
Ben yıllarca ekonominin bu kadar bankalara ve faize bağlanmasının ilerde doğuracağı sıkıntılardan bahsettim durdum. Bugün maalesef daha yeni ekonomi yönetimi tarafından bu sorun dile getiriliyor.
Şunu biliyoruz ki Dünya’nın hiçbir büyük ekonomisi kalkınma hamlesini kısa vadeli banka kredileri ile gerçekleştirememiştir. Uzun vadeli sermaye kaynağı olan ve faize alternatif Sermaye Piyasaları olmadan bu iş olmuyor.
Ortaklık piyasasının aynı zamanda toplumsal ahlak ve refah paylaşımının da kaynağı olduğunu herhalde söylememize gerek yok. Kısaca iyi bir ahlakımız yoksa iş sadece faize kalıyor. Bütün mesele bu aslında.