İş bulma kayıt yeri
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi artık hayatımıza yerleşti.
Aynı kadrolar hem partiyi hem de ülkeyi yönetiyor. Parti sözcüsü ülke yönetimi bilgilerini açıklıyor, ülke iletişim başkanı da parti işlerini.
Biri Giresun’daki sel felaketine yönelik önlemleri açıklarken, diğeri de muhalefetin eleştirilerine cevap yetiştirebiliyor.
Kimin neyden sorumlu olduğu, parti ile ülke yönetim sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği epeyce karışık durumda.
Törenlere bakıyorsunuz veya resmi devlet işlerine, Parti İl Başkanı devlet erkanı içinde yer alıyor. Parti ile devlet arasında yönetim şeması da epeyce karışık.
Ya da bizim nesil bu yönetim tarzını unutmuştu.
***
Olay şu;
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e bir vatandaş sıkıntısını anlatıyor:
“Kendi çabamla Eti Bor İşletmelerinde iş buldum. Yalnız AK Parti İlçe Başkanlığı’ndan icazet almadım diye beni 1 hafta çalıştırdıktan sonra işten çıkarttılar. Hem de pandemi döneminde yasak olmasına rağmen. İlçe başkanına gittim ‘ekmeğimle oynamayın’ dedim ama icazet alacaksın bizden dediler. AK Parti il başkanını aradım ilk sorduğu soru ‘Partimize üye misin’ dedi. Sonrasını zaten dinlemediler.”
Bu konu şahsen beni şaşırtmadı.
Daha önceki yazılarımda İŞ-KUR üzerinden toplum yararına çalışma listelerinin parti teşkilatlarından gittiğini yazmıştım. Bekçi alımlarının da keza...
Daha sayamayacağım nice vaka.
İhaleler alan iş dünyasının bağışlarının parti teşkilatı vasıtası ile mahalle temsilciklerince dağıtılması vs. Yani bağış bunlar tabii.
İhale karşılığı vs değildir.
Parti ile devlet kavramı artık iç içe. Bu durum 40’larda tek parti dönemi olarak çok şikâyet etmiş bir kesimin portresidir.
***
Pandemi başladığında belediyeler maske dağıtımına gittiler. Otobüs duraklarında vs maske dağıtılıyordu. Alelacele yasaklandı.
Belediyeler yardım toplayıp dağıtmak girişiminde bulundu. Hemen hesaplara el konuldu.
Efendim paralel devlet mi olurmuş.
İyi ama devletle parti iç içe geçebiliyor ama yine devletin meşru ve halk tarafından seçilen yerel yönetimleri paralel oluyor.
Yine o günlerde yazdım: “İktidar fakirlerini kaptırmak istemiyor” dedim. Fakirlik ve muhtaçlık iktidar açısından önemli bir bağlantı merkezi. Son üç gündür yazıyorum:
Fakirlikle beslenen bir cendere içine girdi ülkemiz.
Fakirlik artışı eskiden iktidarları devirirdi. Şimdilerde fakirlik artışı iktidarı güçlendiriyor. Çünkü fakirliğin yanına alabildiğince dış düşman, alabildiğince iç düşman veriyoruz. Hatta bitmedi; yanına ek olarak dini ve milli kullanım açısından epeyce cephanemiz de var tabii.
***
Dün Karar Gazetesi adeta HUKUK bülteni şeklinde çıktı. Elif Çakır, Taha Akyol, Akif Beki ve Yıldıray Oğur adli yıl açılışı vesilesi ile durumu izah ettiler.
Merkel ve Trump’a karşı bağımsızlığı dile getirmeyen yardı sosyal medya adaletine karşı çıktı. Tören ise elbette Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleşti.
Neresinden bakarsanız bakın ciddi bir DEVLET erozyonu yaşanıyor.
Bu durum elbette herkese farklı şekilde yansıyor ve daha da yansıyacaktır. Kimi karşılaştığı şiddetin adaletini bulamayacak, kimi kamulaştırılan varlığını alamayacak, kimi aç kalacak, işsiz kalacak.
Velhasıl bu tercihlerimiz hepimize elbette dönmektedir ve dönecektir de.
Burada mesele şudur: Bütün bu süreçler sonunda ne olacak? Ülke böylece bırakılacak mı? Yoksa defterlerdeki hesaplar ilimli matematikle yeniden ele alınacak mı?
İşini kaybeden, ya da iş bulamayan vatandaşların hakkı onların yerine iş alanlardan diğer dünyada mı sorulacak?
Bilmem anlatabildim mi? Konu epeyce zor ve karmaşık olduğundan affımı rica ediyorum.