Kamusal Fayda! (2)
Bir ülke ekonomisi düşünülürken birey faydasından ziyade toplam faydaya bakılmak zorundadır. Amaç toplam faydayı en yükseğe çıkarmak olmalıdır.
Örneğin ekmek fiyatı belirlenirken, toplam fayda hesap edilir. Ekmek talebi esnek değildir. Herkes ekmek tüketmek zorundadır. Eğer, ekmek fiyatı serbest piyasaya bırakılır ve çok artar ise açlıktan ölen bir kişi bile toplum faydasını çok aşağılara çeker.
Toplam fayda, yani kamusal fayda kamusal hizmetlerin görece ucuzluğu ile sağlanır. Mesela, eğitim bu konuda en önemli alandır. Eğitimin ucuz olması, kaliteli eğitim ile bireylerin meslek sahibi olması, ülke ekonomisini çok daha yükseğe çıkartır. Aksi halde fakir ailelerin zeki çocukları eğitim göremez ise, parlak zekalar nasıl topluma faydalı hale getirilebilir ki.
***
Önceki yazıdan kaldığımız meseleye devam edelim. Kamu altyapı yatırımlarının (köprü-yol-su-elektrik vs) toplumsal faydası yapım maliyeti ile ölçülebilir mi? Hatta kamu altyapı yatırımları işletme zihniyeti ile Yap-İşlet-Devret modeli (YİD) maliyet artırıcı şekilde yapılabilir mi?
Dün örnek olarak 1. ve 2. Boğaz köprülerini verdim. Halen 4,75 liraya geçtiğimiz (Bu yıl indirim kalkarak 3,0 liradan 4,75 liraya yükselmesine rağmen) Demirel ve Özal döneminde yapılan köprülerin iki katına 3. köprüden neden geçilecek? Veya Körfez köprüsünün 90 lira geçiş ücreti ile kamusal faydası nasıl hesaplanıyor?
Bakın bu iki yazıda da aslında demek istediğim kritik nokta şu: Bu kamu yatırımları YİD modeli ile ucuza gelmiyorsa, yapılamıyorsa halkın ödediği vergilerden yapılmalıydı. Yani, YİD eğer maliyet artırıyorsa o zaman tıpkı Demirel ve Özal gibi vergilerle bu köprüler ve otoyollar yapılmalıydı. Yok ucuza geliyorsa YİD modeli de uygulanır tabii. Ama ortaya çıkan rakamlar maalesef bu yönde değil.
Her iki köprünün toplam maliyeti TL bazında 10 milyar lirayı geçmiyor. Ve bu köprüler yaklaşık 4 yılda bitti. Yani bütçeden yılda 2,5 milyar lira çıkacaktı.
Devletimiz, Ocak-Mayıs (2016) döneminde 230 milyar 819 milyon lira gelir topladı. Sadece 5 ayda toplanan vergi ise 183 milyar 358 milyon lira.
Yazılarımı takip edenler bilirler. Özal döneminde devletin topladığı vergi oranı sadece yüzde 14,0’lerdeydi. Bir de ekonominin bugünden çok daha küçük olduğunu düşünün. Oysa şimdilerde hem ekonomi büyüyerek pasta arttı, hem de toplanan vergi artık yüzde 14,0’lerden yüzde 23,0’lere doğru yükseldi.
Diyeceğim o dur ki, eğer Demirel ve Özal çok daha küçük ekonomi ve çok çok daha düşük vergi ile bu köprüleri devlet bütçesinden ucuza yapabilmiş ise; biz bugün muhteşem büyüyen ekonomi ve delicesine toplanan vergiler ile neden yapamıyoruz? Neden iş adamlarına devlet garantisi ile köprü ve otoyol yaptırıp, fiyatları 3-4 katına çıkartıyoruz?
***
Son yıllarda bir konuyu çok ama çok tekrarlıyorum. Kusura bakmayın ama yine tekrar edeceğim. Türkiye’de mali disiplin var diyorlar ama bu kesinlikle yanlış. Türkiye’de maliye özel sektörün boğazına yapışmış ve gelirini artırarak giderleri karşılıyor. Biz devletin giderlerini kısarak veya enflasyon oranında sabit tutarak mali disiplin yapamıyoruz.
80’li yıllarda kamu bütçesinin yüzde 23-25’i yol-köprü-su-elektrik gibi kamu altyapı yatırımlarına harcanırdı. Şimdilerde bu oran yüzde 10’a ancak yetişiyor.
Ankara bir an önce oturup elini başının arasına almalı ve düşünmeli. Ülkenin imar faaliyetlerinde toplanan onca paraya rağmen, neden yeterli başarı sağlanamıyor? Neden imar faaliyetlerini devlet daha ucuza kendisi yapamıyor?
Bu ülkenin bırakın 3. köprü ve Körfez köprüsünü, şu anda dört bir yanı hızlı trenle donatılmış olmalıydı. Eğer kamu yatırım oranımızı 80’li yılların seviyesinde tutsaydık (faiz hariç, kimse para faize gitti demesin) bugün Artvin’e, Diyarbakır’a, Adana’ya, Antalya’ya hızlı trenle gidiyor olurduk.
Ankara’nın lüksü maalesef ülkemizi potansiyelin gerisinde bıraktı. Ankara’nın en büyük lüksü ise Devletçilik oldu. Kamu personel sayısı ülke nüfusuna oranla maalesef zirveye çıktı. Personel gideri bütçenin yeni kamburu oldu. Ankara’nın diğer lükslerini sıralamıyorum bile. Ama unutmayın ki bugün yapmadığımız bu yatırımların ilerleyen yıllarda bize maliyeti çok ama çok daha ağır olacak. Tıpkı bir köprüyü 90 liraya geçmek gibi. Peşin söyleyeyim “Durun bu daha başlangıç!”
(Yarın indirilmeyen doğalgaz fiyatları ve ders alınmayan Soma-Ermenek gibi maden facialarının toplumsal maliyetini ele alacağız.)