Köle!
Türkiye İstatistik Kurumu -TÜİK Ağustos ayı işgücü verilerini açıkladı. Buna göre çalışan sayısı son 1 yılda 1.863 bin kişi artarken işsiz sayısı 604 bin kişi azaldı. +15 yaş nüfus 962 bin kişi arttığından ve işgücüne katılım oranı da %52,5’den %53,6’ya çıktığından dolayı işsiz sayısı olması gerekenden daha az artmış durumda. Bunlar iyi şeyler
Hem çalışan sayısı artıyor hem de iş gücüne katılım artıyor.
Unutmayalım ki Özallı yıllarda iş gücüne katılım oranı bugünden çok daha yüksekti. Yüzde 60’a yaklaşan iş gücüne katılımı Özal sonrası bir daha görmedik. Demek ki toplumda umut ve iyi bir gelecek hayaline Özal sonrası bir daha ulaşamadık.
Hatta Özallı yıllarda köy nüfus oranı yüksekliğine rağmen iş gücüne katılım oranı yüksek ve işsizlik oranı da tek haneydi.
Bunu bugünkü verileri üzerinden izah edeyim: 64.793 bin kişilik +15 yaş nüfusun %53,6’sı (34.759 bin kişi) bugün işgücü piyasasında ve 31.344 bini iş bulmuş durumda. Bu şekle göre işsiz sayısı 34.759-31.344=3.415 bin kişi etmektedir.
Özallı yıllarda olduğu gibi işgücüne katılım %57’lerde olsaydı ne olurdu? İş gücü 64.793*0,57=36.932 bin kişiye çıkardı. Çalışan sayısı 31.344 bin kişi olduğuna göre işsiz sayısı aradaki fark kadar, yani 5 milyon 588 bin olacaktı.
Yani iş gücüne katılım oranı ve istihdam seviyesi işsizlik oranını belirliyor. İşgücüne katılım düşük olunca işsizlik sayısı ve oranı da düşük çıkıyor.
Nitekim son 1 yılda TÜİK verilerine göre işsiz sayısı -604 bin kişi azalmış görülse de İŞ-KUR kayıtlarına göre bırakın azalmayı, işsiz sayısının 149 bin kişi arttığını görmekteyiz.
Bunlar işin genel durumu... Yine de çalışan sayısındaki artış umut verici bir tablo....
Ya detay...
***
Çalışıyoruz çalışmasına da nasıl çalışıyoruz?
Sosyal Güvenlik Kurumu-SGK verilerine göre Aralık 2021’de 6.131 TL olan yaklaşık 16 milyon özel sektör çalışanın brüt ücreti 2022 Ocak ayında 7.734 TL’ye yükselmişti.
İşverenlerin Aralık ayına göre maaş zam oranı %26,1 ve bir yıl önceye göre maaş zam oranları da %40,4 olmuştu.
Gelelim bu yıl ikinci maaş zammının yapıldığı Temmuz ayı maaşlarına... Çalışanlara brüt maaş zammı aylık %23,9 ve yıllık ise %84,3 zam yapılmış olduğu anlaşılıyor.
Temmuz ayında ocak ayı zammı ile beraber çalışanların brüt ücretleri iki zamma rağmen sadece %84,3 artmış. Vergi indirimleri nedeniyle net maaş zammı da yüzde 93,4’e ancak çıkmışşşş.
Hikâyenin önemli kısmı burası... Kimse asgari ücret üzerinde çalışanlarına zam yapmamış. Hatta ve hatta... Asgari ücret zammının %94,64 olduğu bir dönemde ortalama ücretin (net) %93,41 artması asgari ücret dışında maaş zamlarının daha düşük oranda kaldığını göstermektedir.
***
SGK kayıtlarına göre haziran ayında 6.450 TL olan ortalama ücret temmuz ayında 8.029 TL’ye yükseldi. Haziran ayında açlık sınırı ile eşit olan ortalama ücret şimdilik açlığın üzerine çıkmış oldu.
Oysa bizler Özal ve sonrası dönem (veriler olduğundan) hiç ortalama ücreti açlık ile karşılaştırmıyorduk. Asgari ücret açlık sınırı ile kıyaslanırken ortalama ücret yoksulluk sınırı ile kıyaslanırdı.
Şimdi ortalama ücreti bile açlıkla karşılaştırır olduk. Bu durum felaket ötesi bir şey... Türkiye gibi bir ülkede sadece açlık için çalışmış olmak köle düzeninden beter demektir. Çünkü kölelere bile sahipleri açlık yanında barınma verirdi...
BU KADER DEĞİL BİR TERCİH
Neden çok ucuz işgücü? Neden geleceksiz bir hayat?
Bir kader mi?
Kesinlikle hayır... Bir tercih.
Milletin de bu tercihi istediği belli.
2016 yılında ülke gelirinin %33,1’i çalışanlara gidiyordu; şimdi bu oran %24,6.... Ücretler düşükken neden tüketim çılgınlığı yaşanıyor sorunun cevabı bu oranlarda yatıyor. Çalışanın sırtından zenginlik kuranları burada görüyoruz.
Bu ülkede kiracılık oranı 2013’ten bu yana %21’lerden %27’lere yükselmiş... Yani ev almayı bırakın mevcut bazı ev sahipleri bile evlerini satmışlar.
Bir kadın başına doğum 2,1’den son 6 yılda 1,7’ye kadar düşmüş. Boşanan aile sayısı 120-130 bin aralığından 175 binlere hızla yükselmiş ama ne çare ki toplum fakirliği, yoksulluğu hala tercih eder durumunu sürdürmüş.
***
Kader değil tercihtir derken asıl şu noktaya bakalım: Ülke değer üretmiyor... Çünkü ülkede BİLİM bile hor görülüp dışlanır olmuş.
2000’lerde yüksek teknoloji (yani kazandıran ürünler) ihracat oranımız %6,5 seviyelerinden bugünlerde %2,5 seviyelerine kadar geriledi. Ne mi ihraç ediyoruz: Daha çok hıyar ihraç ediyoruz! (Hıyar ihracatı semboliktir; katma değersiz ihracat açısından)
Bir ülkede bilim gidiyorsa bir ülkede akıl gidiyor demektir... Aklın gittiği yerde de kimse gelecek bir refah artışı beklemesin... Bu kadar basit.
Bunu biz istedik ve sonucunu yaşıyoruz.