Müthiş dengenin arka planı!
Önceki gün açıklanan iki veri:
İşsizlik oranlarında tarihi başarı geldi ve işsizlik oranı Ekim ayı itibari ile %8,5 oldu. Bakın bu oran işgücüne katılımın yüzde 53,1 olduğu zamanda geldi. Yani başarı kayıtsal değil, reel bir durumu ifade ediyor.
Son 3 yılda +15 yaş nüfus 2 milyon 654 bin kişi artıyor. Normalde bu yeni nüfusun yüzde 53’ü olan 1,4 milyon kişi işgücü piyasasına gelmesi gerekirken tersine eski ümitsiz işsizlerin de eklenmesi ile işgücü piyasası 3 milyon 720 bin kişi artıyor. Ve çok daha önemlisi yeni iş bulanların sayısı: Son üç yılda tam 4 milyon 829 bin kişi iş bulmuş.
Böylece son üç yılda her 100 çalışanın yanına yeni 16 çalışan daha eklenmiş oldu.
Dönüp İş-Kur verilerine bakıyoruz. Üç yıl önce ekim ayında 3 milyon 072 bin kayıtlı işsiz vardı. Şimdi bu sayı 2 milyon 381 bin kişiye düşmüş durumda. Son 11 ayda 1 milyon 083 bin kişi İş-Kur vasıtası ile işe yerleştirilmiş oldu.
Ve işsizlik maaşı alanlar... Bu yılın başında 461 bin kişi işsizlik maaşı alırken, kasım ayı itibari ile işsizlik maaşı alanların sayısı 370 bin kişiye düşmüş oldu.
Kısaca istihdam tarafı gayet iyi görülüyor. Başarı çok yüksek...!!!
***
Gelelim ödemeler dengesine, yani ülkemizin genel döviz akışına...
Seçim öncesi yıllık cari açık -60,3 milyar dolara kadar çıkmıştı. Ekim ayı itibari ile cari açık yıllık bazda -50,7 milyar dolara kadar geriledi.
Ama haziran-ekim ayları itibari ile son 5 ayda cari açık sadece -3,2 milyar dolar olmuş. Buna karşılık portföy yatırımlarından ve dış borçlanma yolu ile 23,7 milyar dolar döviz gelişi olmuş. Ve net hata noksan kaleminden de 6,6 milyar dolar giriş olunca son 5 ayda ülkemizin döviz rezervinde +27,0 milyar dolarlık iyileşme yaşanmış oldu.
Zaten Merkez Bankası rezervlerinde de bu son 5 ayda aynı seviyelerde döviz artışı olduğunu görüyoruz.
***
Şimdi iki veriyi birleştirelim: Bir tarafta dış açık hızla azalırken diğer tarafta istihdam artışı devam ediyor.
Müthiş bir denge...
Alt detaylarda sorunları biliyoruz ama bu ana denge bile başlı başına bir övgüyü hakkediyor.
Alt detay sorunlarından şunu sorabiliriz: İstihdam artışı neden ücret artışına yol açmıyor? Hatta istihdam artışı ve işsizlik azalışı ile beraber olması gerekenin tam tersine ücretler de gerilemeye devam ediyor.
Bunu başarmakta bir başka müthiş denge olsa gerek.
İstihdam artışı hizmetler ve sanayi sektöründe yoğunlaşmış. Hizmetler sektöründe ölçmek zor ama mesela sanayi sektöründe son üç yılda üretim yüzde 13,5 artarken istihdam artışı yüzde 22’lere çıkmış.
Oysa oranlar tam tersi olmalıydı. Normalde üretim artışının bir kısmı kadar istihdam artışı beklenirdi. Ama burada da müthiş bir denge sağlanmış.
***
Şimdi gelelim işin özetine...
“Bakın faiz artıyor ama enflasyon da artıyor” düşüncesi nasıl ki kısa vadede doğruymuş gibi gözükse de aslında hiçbir gerçeklik ifade etmiyor. Çünkü faiz artışı etkisini henüz tüm piyasalarda göstermiş değil.
Özellikle reel sektörde henüz faiz artışının talep kısılma etkisi dış ticarete yansımamış durumda.
Dış dengede sağlanan iyileşmenin tamamı enerji ve altın faturasından kaynaklanıyor. Henüz tüketim malı ithalatında bir kesilme yaşanmadı.
Aynen bu durum istihdam piyasasında da etkisini göstertiyor ve henüz kemer sıkma politikası reel verilere etki etmemiş durumda.
Maalesef başlıkta değindiğimiz gibi “müthiş denge” sürdürülebilir bir durum değildir. Önümüzdeki aylarda bunu özellikle yerel seçimlerden sonra net olarak izleyeceğiz. Bir tarafta üretim düşüşü, diğer tarafta istihdam kaybı mecburen yaşanacaktır. Talep kısılması gerekiyor ki enflasyon düşebilsin.
Ama bizim burada üzerinde duracağımız asıl konu şudur: Türkiye verimsiz bir alanda hızla ilerliyor. Bunu ihracatın teknoloji seviyesinden de görüyoruz.
Bizler Avrupa’nın orta-orta üstü teknoloji üretim bölgesi olmaktan çıkıyor ve bunun yerine eski Çin’in ucuz işgücüne dayalı düşük teknoloji alanındaki boşluğu dolduruyoruz.
Nass politikası ile “Çin Modeli” diye ağızlarından ilk kaçırmışlardı ama maalesef o durum gerçekleşiyor.
Düşük teknolojiye dayalı üretim alanlarına geçiyor ve aslında Türkiye ilerlemek yerine gerileyen bir ülke konumuna sürükleniyor. O müthiş dengenin bize gösterdiği tam da budur.
Türkiye’yi kaybediyoruz... Ruhuna Fatiha okuyabilirsiniz... Aslında bunu biz yaptık ve bizler bu ülkeyi eski Çin haline getirmeyi istedik.
Okullara kaliteli öğretmenler yerine imamların atanmaya başlanması da bunun bir başka tezahürü...
Maalesef bu iş bitmiştir.