Nasıl bir aday?

Öncelikle mesele şu... Adayın isminin sanıldığı kadar çok çok önemi var mı?

Yani ülke yanarken, adeta uçuruma giderken illa aday ismi üzerinde çok fazla durmanın o kadar hükmü olmalı mı?

Bu konuda iki örnek lider önümüzde duruyor: Önceki iki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ana muhalefet partisi lideri olmasına rağmen aday olmayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.... Ve bu seçimde daha ilk baştan aday olmayacağını “Ben Başbakan olacağım” diye açıklayan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener....

Konunun bir de ideal aday ile reel aday kısmı var. Bunu şöyle izah edeyim: Ülke bu derece büyük yıkım ve sıkıntılar altındayken bu sorunları ve sorumluluğu taşıyabilecek ideal aday ile reel aday ayrımı... İdeal aday, ülkemizi bu derin uçurumdan kurtaracak ve büyük değişimi sağlayacak aday olarak söylenebilir. Kılıçdaroğlu’nun “Sadece iktidar değişimi yetmez, daha büyük zihniyet değişimler lazım bize” demesi ile de izah edebiliriz.

Evet, Ülkemiz tabiri caiz ise adeta içten yıkılıyor. Ben buna YAPISAL ÇÖKÜŞ diyorum. Batı Roma İmparatorluğu’nu çöküşe götüren sürecin çok benzerini yaşıyoruz. Temel yapılarımız, kurumlarımız, inanç dünyamız ne varsa çöküntü içerisinde... Keşke basit bir ekonomik kriz ve/veya bunun bir kaç adım ilerisi olan 3-5 yıllık ekonomik buhran yaşıyor olsak.... İnanın bunlar bile yaşadığımız yapısal çöküşün yanında küçük bir detay kalır.

***

Peki, reel aday nedir?

Bazen öyle fırtınalar eser ki algı gerçeğin önüne geçer... Toplumların algı düzeyi ile reel düzeyi çok farklılaşabilir.

Hep söylediğim cümleyi tekrar edeyim: Bizler ülkemizin kaybettiği parayı bulabilir ve geri kazanabiliriz ama kaybettiğimiz realiteyi-aklı daha zor bulur ve geri kazanırız.

Bu durum paradan daha ciddi bir meseledir.

O zaman durum nedir? İdeal adaydan ziyade reel aday bu süreçlerde daha etkin olabilir mi?

Toplumu değiştirmek ve değişimi sürece yaymak maalesef kısa vadede sağlanacak bir başarı durumu göstermiyor.

Mesela salgında 100 bin kişilik fazladan ölümün üstü örtülmüş ama şimdi açığa çıkınca kimseden doğru dürüst bir ses çıkmıyor. Ya da depremde devletin mevcut yönetim sistemi ve kadroları ile adeta çöktüğü görülmüş ama buna da doğru dürüst refleks gelmiyor.

Nass... denilerek ekonomi adeta batırılma noktasına getirilmiş ama bir çok kesim hala ülkenin uçtuğunu söyleyebiliyor.

Realiteyi kaybetmiş bir toplumdan akılcı bir tercih beklemek de realite dışı bir davranış olmaz mı? Ya da daha düne kadar orta sağda yer alan geniş seçmen kitlesinin bu derece nasıl radikalleştiğini hiç mi hesaba katmayacağız?

***

Evet, çok ama çok büyük bir yıkımla karşı karşıyayız. Bu yıkım deprem yıkımı değil, aynı zamanda ülkemizin gelecek yıkımıdır.

Öz yurdunda barınamayan bir toplum haline geldik. Barınma ihtiyacı hat safhada ve yabancı istediği gibi konut-kira fiyatlarını artırıyor. Ama aynı zamanda açlık için çalışan bir ülke olduk. Çünkü ücretler açlık sınırı ile yarışıyor.

Ne kamu maliyesi düzgün, ne de döviz varlığı... Ne dış borç belli ne de iç borç... Ülkenin yardımlaşma kurumu olarak göreceğimiz Kızılay bile bir şirket konumunda çalışmaya başlamış.

Doğudan vasıfsız göç alıp Batı’ya vasıflı göç veriyoruz. Sadece bu durum bile bizim yapısal çöküşümüze bir nedendir.

Eğitim sistemi çökmüş, kasiyerlik ve moto-kuryelik için üniversite okuyan bir ülke haline gelmişiz..
Kısaca her alanda çöken bir ülke durumundayız... Burada saymakla bitmez.

Ama en önemlisi şu olmalı: Hızla yaşlanıyoruz ve fakiriz...

80’lerde temeli atılan değişim süreci 90’larda kesilmiş ve hâlâ keseden yiyoruz. Yaşlı ve fakir bir ülke olacağız.

Çok acil ama çok acil büyük değişimler gerekiyor. Tekrar edeyim, bize reform yetmez devrimler lazım...

Bu çerçevede gelelim seçimlere... Türkiye’ye bu büyük değişimi kim sağlayabilir? Kim kısa sürede bağımsız bir Türkiye için güçlü ekonomik temelleri oluşturabilir? Vs vs vs..

Biliyoruz ki bu büyük değişim bir kişiye bağlı olarak gerçekleştirilemez. Zaten devlet aklının bir kişinin aklına indirgenmesinin büyük sancılarını yaşıyoruz. Bu da demektir ki bu süreç güçlü ve kararlı bir ekiple gerçekleşebilir. Nitekim bunu “ortak politikalar metninde” net olarak görmüştük.

Geriye ne kalıyor?

1- Ortak çalışmayı ve ortak hazırlanan büyük değişim politikalar metnini gerçekleştirecek ekiple beraber koordinasyonu sağlayacak bir öncü başkan...

2-Halkın algı düzeyine uygun bir perde önü Başkan...

Aslında bir çok vasıf daha sayılabilir ama maalesef burada iki temel noktaya dikkat çektik.

Kimi perdenin önünde sahneyi alır, kimi de perdenin arkasında asıl oyun yönetimini sağlar.

Ülkenin durumu ortada iken perdenin önümü yoksa arkası mı hesabı sanırım yapılamaz. Zaten iki liderin açıklamaları bunu göstermiyor mu?

Umutlu olmak için nedenlerimiz çok fazla... Realiteyi görmemiz her şey için yeterlidir.

YORUMLAR (38)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
38 Yorum