O kadar da çok korkmayın
Son seçimdeki vaatleri duyduğumda 91 seçimlerinde rahmetli Demirel aklıma gelmişti. Devletin kasasından ne varsa rüşvet olarak dağıtmıştı. Galiba en meşhur vaadi de şuydu: “Kim ne verirse beş lira fazlası benden”
Seçim vaatlerinin aşırıya kaçması üzerine;
Cari açık+bütçe açığı=Kriz
formülünü hatırlatmıştım. Sanırım bu formülü yazmama o günlerde çok kızan olmuştu. “Kriz çığırtkanlığı” yapmakla suçlayanlar çıktı.
Seçim öncesi çok önemli uyarı olarak gördüğüm bir başka yazımın başlığı da şuydu: “Aklı olan, ülkesini seven yatırımları durdurur”.
***
Seçimlerden önce gündeme gelen kamu yatırımlarının nerede ise tamamı şov amaçlı verimsiz mega yatırımlardı. Oysa ülkemizde kaynaklar kıttı ve daha da kıtlaşacağı aşikardı. Nitekim kaynakların hiç öyle meydanlarda söylendiği gibi bol olmadığını erken anladık ve şimdi ihalesi yapılmamış tüm kamu yatırımlarını durdurduk.
Yatırımları durdurduğumuz gibi bütçe açığı konusunda da aşırıya kaçtık. Aslında çok açık söyleyeyim:
Biz bütçe disiplini uygulamıyoruz.
Biz bütçe giderlerini kısıyoruz
Bütçe disiplini verimlilik odaklı uygulanır. Verimliliği artırmayı amaçlar. Oysa biz bugün kamu eliyle bir çok şirketi batırıyoruz.
Kamu iş yaptırdığı hizmetlerin bedelini ödemiyor. Ödemeler kesilince zincirleme iflaslar (şimdilik konkordato) peşi sıra gelmeye başladı.
Bütçeden savurgan giderleri kısmak yerine verimlilik artırıcı giderleri kısmakta daha mahiriz. Oysa durum çok değişik. Bakın bazı verileri aktarayım:
Sanayide kullanılan elektrik miktarı Haziran ayında %4,58 artıyor. Temmuz ayında da %7,07 artıyor ama Ağustos ayında %-9,44 azalıyor.
Yani sanayide bir daralma olduğu çok açık.
***
Ekim ayında ithalat %-23,54 daraldı. Ve böylece 15,73 milyar dolarlık ihracata karşılık 16,26 milyar dolarlık ithalat gerçekleşti. Hatta enerji ithalatındaki 616 milyon dolarlık artış olmasaydı, dış ticaretimiz bırakın açık vermeyi, fazla verecekti.
Ülkemiz dış ticarette aylık 5-6 milyar dolar açık veriyordu. Oysa Ağustos-Eylül-Ekim ayları toplamında dış ticaret açığımız 4,82 milyar dolarda kaldı. Son 3 aya baktığımızda dış ticaret açığımız aylık bazda 1,6 milyar dolara düştü. Hatta Ekim ayında dış ticaret açığımız sadece ve sadece 529 milyon dolarda kaldı.
Ağustos ayında 2,6 milyar dolar cari fazla vermiştik. Muhtemelen Eylül ayında milyar dolara yakın yine cari fazla vereceğiz. Ve Ekim ayı... Ekim ayında da cari fazla vereceğimiz nerede ise kesin.
Dış ticarette yaşanan düzelme oranı 2008-09 küresel krizinden bile daha olumlu. Çünkü bu sefer sadece biz krizdeyiz, dış pazarlarımız gayet iyi durumda.
Bakın Eylül ayında enerji+altın hariç tutulduğunda 1 milyar 376 milyon dolar dış fazla verdik. Muhtemelen Ekim ayında altın+enerji hariç bu fazla 2,5 milyar doları geçecek.
Bir oran kullanıyorum: Dış açık/İhracat. Bu oran Ocak ayında %-73,1’di. Temmuz ayında %-42,6. Ve Ağustos ayında %-19,6 iken, Eylül ayında %-12,9 oldu. Ekim ayında ise %-3,4’e düştü.
1996 yılından bugüne aylık bazda bu orana bakıyorum. 2001 krizinde yıllık %-32,1’e düşüyor. Aylık bazda en düşük oran Nisan 2001’deki %-16,1. Bir de Şubat 2009’daki %-7,6 var.
Oysa son üç ayda dış açığın ihracata oranı sadece ve sadece %-11,3. Bu ne anlam ifade ediyor? Biz cari açık konusunda çok ciddi merhale kaydettik. Bu fırsatı değerlendirmemiz gerekiyor.
***
Yazının başında verdiğim formülü hatırlayalım: Cari açık+bütçe açığı=Kriz.
Şu anda doların TL karşısında 5,0 liranın üzerinde kalması bize dış dengede ciddi katkı sağlıyor. Bu denge bir bakıma iç talebin aşırı kısılması ile de sağlanıyor.
Bu süreçte aşırı muhafazakar politikalar ekonomiyi gereğinden fazla sıkacaktır. O nedenle bütçe konusunda politikamızı yeniden gözden geçirebiliriz.
İsrafı, tüketimi destekleyecek transfer harcamalarına hiç ama hiç bakmadan bütçeyi yeniden ele alabiliriz. Özellikle istihdam ve katma değer açısından kamu-özel taahhütler yeniden düşünülebilir.
Unutmayınız ki, Türkiye orta yaş fırsat ülkesidir.
Çok korkarsanız, alternatif büyüme fırsatlarını da kaçırırsınız. Sanırım şu sıralar tam da bu noktadayız.