Seçimlerden sonra ekonomi nasıl olur?
Aslında formüller çok basit.
Soru: Seçimden sonra ne olacak?
Cevap: Ne oluyorsa o olacak...
Geçmiş seçimleri ve söylenenleri biraz hatırlayın. Hatta referandum sonrası yeni yönetim sistemi ile ne olacaktı?
24 Haziran seçimlerinden önce yine dolar ve faiz yükseliyordu. O günlerde Merkez’e “sakın faiz yükseltme” telkini vardı. Şimdide bankalara benzer telkin yapılıyor...
Gelin seçimler ve sonuçlarına bakalım:
16 Nisan referandumu :
Dolar: 3,70
Faiz: 11,46
24 Haziran seçimleri:
Dolar: 4,68
Faiz: 19,18
Sonra ne oldu?
Dolar 7,20 liraya,
Faiz ise yüzde 28,0’e kadar yükseldi.
Dün Anadolu Ajansı iş dünyası temsilcileri ile söyleşi yapmış: Seçimden sonra yapılacak reformlar ile her şey düzelecek...
Aklıma Sn Berat Albayrak’ın şu açıklaması geliyor: “Yapısal reformlar yapısal reformlar, neymiş bu yapısal reformlar”
Gerçekten ne reformu yapılacak ve ekonomi düzelecek? Hiç bu yönde bir yapısal değişiklik işareti görüyor musunuz?
Bugüne kadar kim neden ellerini tuttu da reformlar yapılamadı? Son 3-4 yıldır herkesin ağzında “yapısal reform” cümlesi. Ama nedense hep seçimler bekleniyor.
Yıllardır öne sürdüğüm bir tez var: Ankara çok vergi topluyor ve çok şişmanladı. Ankara zayıflamazsa Millet zayıflar..
Ankara çok vergi topluyor da bu vergileri verimli mi kullanıyor?
Hayır...
Ankara parayı savurgan harcıyor. Verimli alanlardan vergi topluyor ve verimsiz alanlara harcıyor. Bu nedenle ülkede toplam verimlilik çok hızlı düşüyor.
Önerim şuydu: Bütçede “yatırım dışı fazla” sistemine geçmemiz gerekiyor. Yani Ankara topladığı paraları verimli yatırımlara sonuna kadar harcayabilir. Ama verimsiz ve savurgan harcamalara asla izin verilmemelidir. Bütçe buna göre tasnif edilerek elden geçirilebilir.
Ankara’nın şişmanlığını neden çok önemsiyorum?
Geçmiş 16 yılda ülkemize yabancılardan çok yoğun sermaye geldi. Bir bakıma ekonomimizi onların sayesinde canlı tuttuk. Ama o parayı ne gelir artırıcı yatırımlarda kullandık, ne de zor günler için biriktirdik.
Şimdi yabancıdan para gelmiyor. O günler bitti.
Özel sektör ise yüksek dış borçtan dolayı kur baskısı altında. Düşünsenize reel sektörün döviz açık pozisyonu 2002’de sadece -6,7 milyar dolardı. Şimdilerde açık pozisyonu 200 milyar doların üzerinde. Dolardaki her artış özel sektöre milyarlarca lira maliyet yazıyor.
Özel sektör ayrıca yüksek kredi-faiz baskısı altında. Yine 2002’lerde GSYH’nın yüzde 12’si kadar olan özel kesim kredi kullanım oranı şimdi GSYH’nın yüzde 70’inden daha fazla. Artık her 1,00 puanlık faiz çok büyük maliyet demek.
Ayrıca özel sektör için iç talebin nerede ise bittiği bir dönem. Reel tüketim yüzde 9,0 civarında geriliyor.
Böyle bir ortamda özel sektör Ankara’nın şişmanlığını nasıl besleyecek?
Bu imkansız.
Çok net söylüyorum... Bu imkansızdır.
Bu düzen bütün özel sektörü batma noktasına taşıyabilir. Ankara yeni yemeklere ihtiyaç duydukça özel sektör firmalarının bilançolarına bakmaya başladı.
Kısaca yeniden söyleyelim: Ankara zayıflamaz ise hepimiz zayıflarız. Bazılarımız da açlığa dayanamayıp bitebilirler.
ELEKTRİK TÜKETİMİ
TEİAŞ verilerine göre ocak ayında elektrik tüketimi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde -2,16 azaldı. Şubat ayında ise tüketim azalması yüzde -0,94 oldu. Yani tüketim azalması daha sınırlı oldu.
Mart ayında ise (25 Mart günü dahil) elektrik tüketimi yüzde -1,03 azaldı. Lakin 20 mart gününe kadar yapılan karşılaştırmada tüketim azalışı yüzde -0,54 düzeyindeydi.
Kısaca son 5 günde elektrik tüketimi yüzde 2,97 azalmış oldu.
Finansal dalgalanmanın ekonomiyi nasıl etkilediğini sanırım elektrik tüketimi gayet net veriyor.