Sermaye çıkışı ve iflas
OECD içinde büyüme rekoru kırdık... İyi güzel.
O zaman neden büyük firmalar kredi yapılandırma sırasında?
2002 sonrasında ekonomimiz 3,5 kat büyüdü... İyi güzel.
O zaman neden işsizlik çift haneye çıktı ve tek haneye düşmüyor?
***
Galiba veriler ile gerçekler arasındaki bağı da kopartıyoruz. Mesela IMF borcunu kapattık ve borç verecek noktaya geldik derken, aslında dış borcumuzun 130 milyar dolardan 453 milyar dolara çıktığını kayda almıyoruz.
Yani IMF’ye borç vereceğiz derken, bu parayı üretim-istihdam ile kazanarak elde etmedik. Yine yabancılardan borç alarak IMF’ye borç vermek noktasına geldik. Hatta 5 milyar dolar borç verecek noktaya geldik derken, dış borcumuzun 325 milyar dolar arttığını kenarda tuttuk.
Bir kaç haftadır ekonomiye ilişkin temel söylemlerin altının ne ifade ettiğini aktarmaya çalışıyorum. Mesela yerli-milli söyleminin ekonomiye adeta hiç uğramadığını anlattım. Yabancının parası ile yıllardır ayakta durduğumuzu aktardım.
Düşük faizle ekonomimizin büyüdüğünü ama üretimin ve yatırımın artmadığını açıkladım. Yılda 100 milyar dolar gelse, faizler sıfıra yakın olsa ülkemizde en fazla betonun artacağını izah ettim. Çünkü bol para ve düşük faizde bile yatırımlarımız ve üretimimiz yeterince artmamış ama betonlaşmamız hızla yükselmiş. Ekonomi deyince ilk aklımıza beton gelmiş her nedense.
***
Son dönemin gündem maddesi hiç şüphesiz kredilerin yeniden yapılandırılması oldu. Nerede ise büyük kurumlar sıraya girmiş durumda. Burada bir noktayı açıklayalım: Küçükler kredilerini yeniden yapılandıramaz; çünkü varlıkları buradadır.
Fakat bir noktaya daha değinmemiz gerekiyor. Kredi yapılandırmaları yanı sıra özellikle sektörel bazda iflas ve riskli şirket artışları konuşuluyor. Burada iki nokta çok önemli:
1- Düşük faizle verimsiz bir çok şirket - yatırım finanse edildi ve ayakta tutuldu. Bu verimsizliğin elbet bir sonu olacaktır.
2-Reel sektörün kur riski oldukça yüksektir. Döviz borcu olmayan bir çok küçük şirket ise döviz borcu olan büyüklerin peşinden sürüklenmektedir. Kur artışının zincirleme risk artışı oluşturduğunu hepimiz biliyoruz. Ama tüm temennimiz bu zincirin halkalarının kopmamasıdır.
H H H
Şimdi verilere bakıyoruz: TÜİK diyor ki; istihdamın büyük kısmını lise ve altı eğitimliler sağladı. Ama yine aynı TÜİK diyor ki; sanayi üretiminin büyük kısmı yüksek teknoloji üretim artışından sağlanmıştır.
Gel de işin içinden çık...
İktisadi kurallar yükselen faizin en fazla finansal kurumları vurduğunu söyler ama biz suçlu olarak onları gösteririz.
Yabancı sermayenin büyük kayıplara rağmen Türkiye’de önemli yatırımları olduğunu söyleriz ama kur savaşında hedefe onları veririz.
Kısaca inanılmaz bir çelişki halinde yaşıyoruz. Bir tarafta yılların ihmali ile geliştiremediğimiz eğitim-üretim ve katma değersizliğimiz var. Diğer yanda ise sorunu kabullenip çözmek yerine, ilan edilen kimliği belirsiz düşmanlar.
EKONOMİK SORUN SOKAĞA YANSIR
Hatırlar mısınız!
2001 krizinin fitilini bir yazar kasa fırlatma olayı ateşlemişti. Oysa iktisatçılar için bir yazar kasa atmanın bir ifadesi yoktur. Kamu borç stokunun sürekli artması, mali kesimin kontrolsüz yapısı, kamu bankalarının siyasetin emrinde erimesi vs vs sorunlar birikmiş ve artık sürdürülemez noktaya gelmişti.
Bugün bir çok sorunumuz oluşmakta ve maalesef çözümler noktasında henüz somut adım görememekteyiz. İşte bu noktada sokağa bakıyoruz. Aile içlerine bakıyoruz. Geçim derdinin yansımalarına bakıyoruz. Hatta köprülere bile bakıyoruz. Her bir olay aslında resmi veriler ile sokak verilerinin uyuşup uyuşmadığını gösteriyor.