Ya manevi çöküş...

Hep maddi unsurlardan bahsediyoruz.

Cari açık şu olmuş, işsizlik şuraya yükselmiş, yabancıya ödenen faizler çift haneye çıkmış vs vs...

Ülkenin adeta sömürge benzeri hale gelerek çöktüğünü yıllardır yazıp çiziyoruz.

Ama asıl mesele bu değil. Bazen cümle aralarında kullanırım “Parayı buluruz ama kaybettiğimiz aklı nasıl bulacağız” diye.

Asıl çöküş maneviyatta. Bunu şimdilerde kimse yeterli oranda kavramıyor ama asıl büyük çöküş orada...

***

Yıllar önceydi... Faik Öztrak, Bülent Kuşoğlu ve Fikret Şahin ekranda Antalya’da siyanür içerek hayatına son veren ailenin haberine takılmışlardı. Nerede ise üçü de üzüntüden kendini kahrediyordu. Odada herkes ağladı ağlayacak noktasındaydı...

Aynı günün akşamı İstanbul’da bizim ‘Reisçi’ ekibe uğradım. Sohbet esnasında ekonomik sıkıntı yüzünden yaşanan intiharları hatırlattım. Ne bir üzüntü kırıntısı ne bir günah hissi. Kahkahalar arasında adeta “İntihar edenler Reis’i zor durumda bırakamaz... İntihar edenlere karşı da Reis’i koruruz” benzeri cümlelerle konuşma bitti.

O günden beridir görüntüsü dindar-muhafazakar camia içerisinde kaybedilen vicdanı sorguluyorum...

Büyük bir hesaplaşma halinde kendimle mücadelem devam ediyor.

***

Sorguluyorum... Çünkü yıllardır rüşvet, kamu malının çalınması gibi ‘toplumsal yaşamı’ düzenleyen İslami kaideler hakkında camilerde bir tane vaaz veya hutbe dinleyemedim. Ama kadınlar konusunda beyne kazınırcasına her gittiğimde vaaz sohbetleri eksik olmadı.

Alın size İran... Ne oldu orada? İran’ın tek derdi kızların başörtüsü.. Tıpkı bizim 28 Şubatçılar gibi...

Bizimkiler kamu gücüyle kızların saçlarını açtırmaya, İranlılar ise kapattırmaya çalışıyor... O kadar işte beyinler.

Bu beyinlerde İNSAN diye bir şey yok sanırım. İnsan olmak, insani bir şeyler taşımak mesela...

Ama insani bir örnek gördük: Türkiye İşçi Partisi Hatay’da kesine yakın şekilde vekil çıkartabiliyor. İşte orada Barış Atay, seçilmesi halinde hapisten çıkabilsin diye Can Atalay lehine vekillik listesinden Antalya’ya çekiliyor.

Evet, önümüzdeki dönemde TBMM çok önemli. Cumhurbaşkanlığı ne kadar önemli ise TBMM’de bir o kadar önemli.

Türkiye adeta yeniden kurulmak durumunda. Çünkü hem maddi çöküş hem de manevi yıkılış içindeyiz.

O nedenle her ama her VEKİL bu milletin ağır vebali ve sorumluluğu altında uzman bir alan ile hizmet etmek zorunda.

Ve bir ama bir lider dahi şu vekil benden bu vekil senden hesabı ile TBMM’nin işlev alanını daraltıyorsa bilelim ki hesabı ülke değil kendisidir-partisidir. TİP bu konuda ne kadar ilkesel olduğunu topluma örnek bir davranış ile göstermiş oldu.

***

Muhafazakar-dindar kesimde bir alışkanlık oldu: Bütün sorumluluk ve yıkım faturası AK Parti ve Erdoğan’a kesiliyor. Oysa bu yıkım bir bütün olarak camiada yaşanıyor. Evet, yıkım oradan geliyor da bunu durdurabilecek örnek davranış modeli ve ahlakı bir yerden geliyor mu?

TİP’li Sera Kadıgil’in Meclis muhalefeti bize bir şeyler gösteriyor mu?

***

Ortada ciddi bir sorun olduğu belli. Maddi çöküşe çare bulabiliriz ama asıl manevi çöküşe ne yapacağız?

Toplumsal yaşamın en önemli göstergelerinden olan siyasal alanın bu kadar ben merkezli oluşu yeni nesile nasıl bir mesaj veriyor olabilir?

Bence biraz bunu da düşünelim...

Anlık çıkarlarımız uğruna fikri tabanımızın tamamını kaybettiğimizi görmek için sadece küçük bir göz olması gerekmiyor... Birazcık fırsatçılıktan arınmış küçük bir beyin yeterli sanırım.

YORUMLAR (52)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
52 Yorum