Yeni bir parti mi yoksa yeni bir model mi?

Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinin ardından bazı açıklamalarda bulundu. Ülke sorunlarının sadece eleştirmekle olmayacağını ifade eden Çiçek “Türkiye’de şu anda 81 siyasi parti var, 82’nci parti ne işe yarayacak. Şu anda olan siyasi partilerden nesi farklı olacak? “ dedi.

Bu cümleyi ben iktisadi açıdan ele almak istiyorum. Ve öncelikle Prof. Dr. Asaf Savaş Akat’ın yakın zamanda vermiş olduğu açıklamalarla ilişkilendirmek durumundayım.

Asaf Savaş Akat ne diyor?

Soru: Bir çok ekonomist Türkiye ekonomisinin yeni bir hikayeye ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Bu tartışmaya siz nasıl bakıyorsunuz?

Cevap: Bu hikaye aslında şu varsayım üzerine inşa edilmişti: Türkiye ancak dış açık vererek büyür. Dolayısı ile yabancıların Türkiye’ye finans yollaması lazım. Yabancıların finans yollaması için onlara güzel bir hikaye sunmak gerekiyor. Yani bunu diyenler aslında Türkiye dış açık vererek büyümeye devam etmelidir diyorlar.

Soru şudur; Türkiye dış açık vererek ve inşaat sanayine yüklenerek mi, yoksa imalat sanayi ile dış açık vermeyerek mi büyüyecektir?

Soru: Son dönemde ekonomistlerin tartıştığı bir diğer konu ise ekonominin demokrasi ve hukuk ile ilişkisi. Bu ilişkiye siz nasıl bakıyorsunuz?

Cevap: Demokrasi ve hukuk her zaman olmazsa olmaz daimi koşullardır. Biz demokrasi istiyoruz çünkü ekonomi için iyi. Bu ayıp yahu...

Demokrasi gelirse (iş dünyası söylemi) biz daha çok kar edeceğiz demek istiyorlar. Birisi uyandırırsa demokrasisiz daha çok kar edersiniz diye kanaatte değiştirirler. Demokrasi ile enflasyon arasında bir ilişki; demokrasi ile dış açık arasında bir ilişki var mı diye baktığınızda böyle bir şey yok. Temel sorunları kaçırmayalım.

İki büyük sorun var: Biri yüksek enflasyon diğeri de dış açık.

60’larda Demirel döneminde büyüme enflasyonun üzerinde gerçekleşmiş ve ardından darbe sonrası 70’lerden bu yana, büyüme enflasyonun gerisinde kalmıştır. Bu bir siyasi tercihtir. Dış açıkta aynıdır.

Bugün sol dahil herkes IMF’ci oldu. Bir ülkenin iktisat geleneği bu kadar fakirleşmiş olamaz.

Peki, ya çözüm?

Sorun şudur: Biz dış açık vermeden ve düşük enflasyonla nasıl büyürüz? Bunu önümüzdeki altı ayda, bir senede nasıl yapacağız? Bunun cevabı makro politikalardır. Nasıl maliye politikaları, nasıl para politikaları, nasıl kur politikaları, nasıl kambiyo politikaları...Ne kullanacaksak.

Londra’da bizim finansçılarımız hikaye anlatmasın, bizim ihracatçılarımız hikaye anlatsınlar.

***

Şimdi ana konuya geri dönelim. 2001 krizi ardından IMF-Derviş önceliğinde yeni bir ekonomi programı yazıldı. ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş’ programını ise en güçlü AK Parti uyguladı.

Adı üzerinde ‘Geçiş’ programı maalesef halen daha uygulanıyor.

Oysa Derviş bile bu programın miadının çoktan dolduğunu ve üretime yönelik yeni bir program yazılması gerektiğini yıllar önce açıklamıştı.

Asaf Hocanın dediği gibi maalesef biz Türkiye olarak yüksek enflasyonu ve yabancı sermayeye dayalı yüksek dış açık veren büyüme modelini bir türlü bitiremiyoruz.

Adına ‘Yeni Ekonomi Programı -YEP’ dediğimiz modelde de dış açığı azaltırken çok sert bir krizle karşı karşıyayız. Kısaca değişen hiçbir şey yok.

Oysa Türkiye ‘Orta Yaş Fırsat Ülkesi’ konumunda. Nüfusumuzun yüzde 68’i çalışma çağında. Ve önümüzde çok az süremiz kaldı.

Bugün orta yaşın biraz üzerinde olan bizler dahil hızla yaşlanıyoruz. Çok yakında yaşlı bir ülke olacağız.

Tercihimiz şu: Ya yaşlı ve fakir ülke olacağız, ya da çok az kalan bu sürede çok çalışıp zenginleşeceğiz ki, yaşlandığımızda ilelebet fakir kalmayalım.

Süre bitiyor.

***

İşte bu nedenle 82. veya 85. yeni partiler bugünün yanlışlarına karşı çıkmanın çok ötesinde bir vizyon geliştirmek zorundalar.

2002 sonunda sadece ve sadece 60 milyar lira olan kredi piyasası bugün 2,5 trilyon liraya dayandı. GSYH’nın yüzde 13’lerinde olan kredi oranı (şirket ve hanehalkı borçluluğu) bugün GSYH’nın yüzde 75’lerine ulaştı.

Her yer kredi, her yer faiz...

Yeni parti fikirlerinde eğer demokrasi, hukuk ve kurumların çalışması gibi fikirler yabancı sermaye için düşünülüyorsa, bu süreç bizi yine dış borçlanmaya, yine kredi ve faiz döngüsüne hapsedecektir.

Yani Türkiye’nin yeni bir ekonomik vizyon oluşturması gerekiyor.

İş hayatında çalışmayı teşvik edici yeni bir modelin sil baştan yazılması gerekiyor. Bir yandan gelir dağılımını düzeltici, bir yandan çalışmayı ve alın terini mükafatlandırıcı model oluşturulmalıdır.

Maliye politikası ise zaten şu anda bitmiş noktadadır. Üretim ve katma değerin artırılmasına yönelik genişleyici maliye politikası bir an önce hazırlanmaya başlanabilir.

Kredi ve finans politikamız ise zaten tersine çalışmaktadır. Kısaca detayına girmeyeceğim bir büyük vizyon ve programa ihtiyacımız var.

Eğer güçlü bankacılık sistemimiz ve az borçluluk oranımız üzerinden yeniden yabancı sermayeye bel bağlayacak bir vizyon düşünülüyorsa, bilinmelidir ki bu model ülkemizin daha da bitişine yol açacaktır.

İHRACAT ARTIŞI UMUT VERDİ

Önceki gün Mayıs ayı dış ticaret verileri açıklandı. İhracat %11,46 artışla 16 milyar 813 milyon dolara çıkarken, ithalat %19,85 azalışla 18 milyar 588 milyon dolara geriledi. Böylece dış ticaret açığı sadece 1 milyar 774 milyon dolar oldu. İlk beş aylık dış ticaret açığımız da 36 milyar dolardan 10,5 milyar dolara geriledi.

İlk bakışta veriler çok güzel görülmektedir. Hatta başka verileri de ekleyerek devam edelim. Mesela ilk 3 ayda EPDK verilerine göre elektrik tüketimi ve sanayi sektöründeki elektrik tüketimi verilerine bakınca işlerin çok iyi olmadığını görüyoruz.

19-06/05/ekran-resmi-2019-06-05-212744.png

İlk 3 ayda elektrik tüketimi ticarethane ve meskenlerdeki tüketim artışına bağlı olarak az daralmış görülse de, sanayide kullanılan elektriğin yüzde 10 civarında düştüğü görülmektedir.

19-06/05/ekran-resmi-2019-06-05-212751.png

Yılın ilk 5 aylık TEİAŞ verilerine dayalı (lisansız üretim ve tüketim dahil) bakıldığında karşımıza biraz daha farklı bir tablo çıkıyor. Mayıs ayında elektrik tüketiminin krizin başladığı geçen yıldan bu yana ilk kez arttığını görüyoruz. Nitekim kapasite kullanım oranı -KKO mayıs ayında ilk kez sert yükselmiş ve yüzde 75,0’den yüzde 76,3’e çıkmıştır.

19-06/05/ekran-resmi-2019-06-05-212758.png

Şimdi de ihracat tarafına bakalım: Özellikle Mayıs ayında yeniden çift haneli artış yaşayan ihracatımız yılın ilk 5 ayını yüzde 5,30 yükselişle tamamladı.

19-06/05/ekran-resmi-2019-06-05-212805.png

İthalatın da yine sert daraldığı Mayıs ayında ihracat artışı daha çok iç piyasanın sert daralmasına bağlı geliştiğini söyleyebiliriz. Nitekim öncü göstergeler olarak baktığımız ISO-PMI ve MÜSİAD-SAMEKS endeksleri mayıs ayında yeniden geriledi.

ISO-PMI 46,8’den 45,3’e düşerken, MÜSİAD-SAMEKS 43,7 seviyesinden 1,8 puan düşüşle 41,9’a indi.

Benzer veriler nerede ise tüm ‘Güven Endekslerinde’ de yaşandı. Güven Endekslerinin toplamını ifade eden ‘Ekonomi Güven Endeksi’ mayıs ayında 7,2 puan azalarak 77,5’e geldi. Düşüş oldukça sert ve düşündürücü. Bir başka anlatımla, içeride işler pek iyi gitmiyor. Muhtemelen yeni bir kriz dalgası mayıs ayında başladı bile.

***

Türkiye’de şu anda istihdamın önemli bir kısmı kamu eliyle sağlanıyor. Kamuda istihdam nüfusa oranla çok hızlı artıyor. Buna bağlı olarak Bütçede ‘personel gideri’ kalemi hızla şişiyor.

Diğer tarafta emeklilik sistemi artan işsizlik ve azalan özel sektör istihdamı nedeniyle hızla daha çok açık veriyor. Çalışanlar azalırken, emeklilerin sayısı istikralı şekilde artıyor. Gerçi son aylarda emekli sayısındaki artışı biraz daha detaylı incelemek gerekiyor. Hatta 1000 liranın altında emekli maaşı alanların sayısına da iyice bakmak gerekiyor.

Ama önce 5 aydır veri açıklamayan SGK’nın veri açıklaması gerekiyor.

Özetle şunu söyleyelim: Bugün 81 siyasi parti olmasına rağmen Türkiye çift haneli büyüme modeli yerine büyük bir ekonomik kriz içerisindedir. Ama asıl önemlisi Türk Halkının henüz farkına varmadığı gelecekte yaşayacağı ‘yaşlılık’ tehlikesine karşı hiçbir önlem ve model ortalıkta görülmemektedir.

Bu ülke bir çok partide yer almış ve eskimiş ekonomik model ve kişiler yerine Prof. Dr Asaf Savaş Akat’ın değindiği gibi yeni bir sayfa açmak zorundadır. Yoksa yarın bu kadar yaşlı ve borçlu ülkede kim nasıl maaş alacak, nasıl yaşayacak bilemiyorum.

Bugün köprüleri-yolları-hastaneleri ve havalimanlarını dahi gelecek kuşakların gelirlerini ipotek ederek yaptırdığımızı düşündüğümde asıl tehlikeyi ve yeni parti ihtiyacını çok daha net görebiliyorum.

https://www.youtube.com/watch?v=u5kxFTM7gsc&feature=youtu.be

YORUMLAR (41)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
41 Yorum