Yıldızlar da sönermiş
Bir zamanlar bugüne göre daha parlak ülkeler vardı.
Mesela Arjantin müreffeh bir ülke olarak anılıyordu. Sonra söndü...
Mesela Filipinler gayet iyiydi. Bölgesinin refahı iyi sayılabilecek ülkelerinden biriydi. Sonra o da söndü...
Mesela Lübnan parlak bir ülkeydi... Bölgenin Avrupa devleti olarak anılıyordu. Ama o da söndü.
Hem de nasıl söndü!
***
Devletlerin varlığının sürmesinde kurumların ve kuralların işlemesi hayati önem arz ediyormuş.
Devlet yönetiminde devletin geleceğini düşünerek yönetmek önemliymiş. Bugünün küçük çıkarlarına karşılık devletin geleceğini tehlikeye atmak devletçilik olamazmış.
Bir zamanların parlak ülkelerinin sönmesinde; günü kurtarma, gücü tek elde toplama ve kurumlar ile kuralları bir kenara atmanın sonucunu görüyoruz.
Ülke öyle bir noktaya geliyor ki, bir daha kendisini toparlaması nerede ise imkansızlaşıyor: Bakın son örneğimiz Venezuela nasıl durumda?
Dünyaya meydan okuyan ülke açlık ve sefalet içinde yaşıyor. Devlet diye bir varlığın nerede ise esamesi okunmuyor.
***
Dünya’nın en güçlü ülkeleri dahi ekonomi yönetiminde ‘PİYASA’ diye bir kavramı kullanıyor. Kararlar alınırken piyasa verilerini dikkate alıyorlar.
Evet, piyasa yönlendirmesi diye bir kavram elbette var. Ama bunun da belirli kurallar içerisinde olacağını biliyorlar. Mesela aynı anda hem faizleri, hem kurları, hem de enflasyonu kontrol edemiyorlar.
Biz ne yapıyoruz?
Tabiri caiz ise emir-komuta düzeni gibi bir yapıyla her şeyi kontrol etmeye çalışıyoruz. Bakınız haziran ayı ortasından 24 Temmuz’a kadar dolar/TL kuru 6,85’e adeta kilitlenmişti.
Hiç mi döviz talebi olmadı o aralıkta?
BDDK verilerine göre 15 Haziran-24 Temmuz arasında yabancı para mevduatları 220 milyar dolardan 232,7 milyar dolara yükselmiş. 30 Temmuz günü de 237,4 milyar dolar YP görülüyor.
Kurban Bayramı’nda dahi döviz bozdurulmamış. Bu kadar sert döviz talebi yatay bant içerisinde nasıl karşılandı? Hatta aynı politika 2019 başından beri nasıl uygulandı?
Merkez Bankasının kasasında döviz bırakmayarak, swaplarla Milletin dövizini toplamaya rağmen neden kasadaki döviz rezervi sürekli eridi?
Kısa süreli bir algı nedeniyle ülkeyi neden uzun süreli bir ekonomik sıkıntıya sokuyoruz? Bugünün 3 kuruşluk çıkarını neden yarının 300 liralık maliyetine tercih ediyoruz? Bizi bu kadar günübirlik algı politikalarına iten gerekçe nedir?
Neden ülkemizin gerçek sorunları ile yüzleşip, kalıcı çözüm aramıyoruz?
Bakınız “Uzaya 4 şeritli yol yapıyoruz desek Millet inanır” düşüncesini anlıyoruz. Milletin onca krize ve yanlış yönetime rağmen bunu sorgulamamasını da anlıyoruz. Ama burada mesele ülke ise neden işin başında olanlar “ülke” geleceğini öne almıyorlar?
İşte bunu anlamıyoruz.
***
Bize Batı sırtını döndü. Turist kapılarını da kapattılar.
Swap da yapmıyorlar.
Borçların da hepsini yenilemiyorlar.
Kendilerinde faiz negatif ama bize gelince yüzde 5-6 oranlarından para veriyorlar.
Acaba onlar mı hain, yoksa bizim mi politikalarımız güvensiz. Onlar hain ise neden para kazanmak istemesinler? Neden aynı parti yönetiminde geçmişte 650 milyar dolar verdiler?
Topluma herkesi hain olarak satabiliriz belki. Ama devlet yönetiyorsak güçlü olmak ve dost kazanmak zorunda değil miyiz?
“Züğürt ağa” filmin sonunda en iyi bildiği iş olan çiğ köfte sattı. Acaba biz ne satacağız?
Bu yönetim anlayışı ile ülkenin yıldızının parlamasını bırakın, eski ışığının da sönmekte olduğu aşikardır. Mesele bu ışığın tekrar yanamayacak noktaya gelmemesidir.
80 öncesi yaşanan büyük ekonomik sıkıntıyı rahmetli Turgut Özal’ın hazır programı ile kısa sayılabilecek sürede atlattık. Ama şimdi durum daha ciddi.
***
“Su uyur, piyasadaki ajanlar uyumaz” diyorlar. “Sonbahar senaryolarına” karşı uyanık olmak gerekiyormuş. Londra kaynaklı piyasaları sarsma girişimlerini Bakan Albayrak’ın kırdığı ileri sürülüyor.
Kardeşim Londra’ya bütün KÖİ tahkimlerini kim verdi? Türk Mahkemelerinin suyu mu çıktı. O küçük yabancı krediler mi bahane oldu?
Kardeşim İMF bile sana “Kendi vatandaşından kendi paran olan TL ile borçlan; kendi vatandaşından Amerika’nın doları, Avrupa’nın eurosu ile borçlanma” demiş.
Sen ne yapmışsın?
2019’a kadar süren bu politikayı Albayrak kaldırmış ve Türk Halkından bile Amerikan doları ve Avrupa eurosu ile borçlanmaya başlanmış.
Kim yerli, kim milli? Ne hikayesi anlatıyoruz? Kimi kandırıyoruz?