Dişten artmaz işten artar

Bir ülkede hükümet “tasarruf tedbirleri” açıklıyorsa, vatandaştan porsiyonları küçültmesi yani az yemesi isteniyorsa o ülkede ekonomi “uçuşa geçmiş” değildir.

Temmuzda uçuşa geçiyoruz, 2023’te zıplamaya başlıyoruz falan denilerek ülkede her şeyin baş aşağı gittiği gerçeği ortadan kaldırılamaz. Çünkü lafla peynir gemisi yürümez.

Her gün artan işsizlik rakamları ortada, sürekli yukarı doğru giden enflasyon oranları ortada… Durmadan yapılan zamlar ortada, alıp başını giden döviz kurları ortada…

Türkiye yakında dünyadaki en büyük on ekonomi arasına girecek” demekle halihazırda ilk yirmi içindeki yerimizin tartışıldığı gerçeğini değiştirebiliyor muyuz?

Bol keseden vaatler karın doyurur mu?

Vatandaşına “az ye” tavsiyesi bulunmaktan başka şey elinden gelmeyen bir yönetime “Dişten artmaz işten artar” gerçeğini hatırlatmanın faydası olur mu?

Mevcut yönetim zihniyetiyle, mevcut kadroların kafa yapısıyla ve mevcut yönetim sistemiyle “bu işin” olmayacağı çoktan anlaşıldı. Devlet böyle yönetilemiyor.

***

KARAR.’ın dünkü manşet haberinde çarpıcı bir detay yer alıyordu: “2010 ila 2017 arasındaki 7 yıllık dönemde elektriğe yüzde 54 zam yapılmasına rağmen sadece son 3,5 yıllık periyotta bu oran yüzde 123’ü buldu.” Yani Başkanlık sistemine geçildikten sonra.

Aynı süreçte hepimizin cebindeki paranın değeri nerdeyse yarı yarıya azaldı. Kişi başı milli gelirimiz 12 bin dolar seviyelerinden 7 bin dolar seviyesine geriledi. Türkiye’nin GSYH’sının bu yıl 652 milyar dolar olması bekleniyor. Bu tahmin gerçekleşirse Türkiye “dünyadaki en büyük 20 ekonomi” içindeki yerini kaybedecek.

Türkiye’yi uçuracak… Hızlı karar aldıracak…” diyerek halktan onayı alınan “Türk tipi” başkanlık yönetiminde ekonomideki sorunlar, çözülmeyi bırakın, katlanarak büyüdü.

Yalnızca ekonomide değil, her alanda…

Daha fazla lafa gerek var mı?

Verin yetkiyi, görün etkiyi” çağrısına inanan vatandaşın verdiği süper yetkilerle o günden bugüne kadar neler yapılmış olduğu ortada.

Şaka değil, tarih boyunca hiçbir yöneticiye nasip olmayan genişlikte ve büyüklükte güç ve yetkiden söz ediyoruz. Mübalağasız ne Alparslan ne Fatih ne de Atatürk böyle bir siyasi güce sahip olabildi.

Demek ki mesele elindeki gücün büyüklüğü değil, o gücü kullanma şekli…

***

Geçtiğimiz hafta içinde 24 Haziran seçimlerinin yıldönümünü idrak ettik. Ama büyük bir sessizlikle…

Seçimden önce “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” denilmişti. Şimdiyse vatandaşa “az ye” tavsiyesinde bulunuluyor.

Kim bu tablonun sorumlusu peki?

Dış güçler” ve “Zillet İttifakı”

Peki.

YORUMLAR (66)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
66 Yorum