Yeni ‘Kavimler Göçü’ ve Türkiye’nin yeni nüfusu
İnsanoğlu binlerce yıldır yeryüzünde yer değiştiriyor. Yalnızca insan tekleri değil, insan toplulukları da bazen birkaç yüzyılda bir, bazen de birkaç nesilde bir barınmak için, güvenlik için veya daha iyi yaşamak için doğup büyüdüğü toprakları terk edip başka diyarlara doğru yelken açıyor. Hatta denebilir ki insanlığın tarihi bir bakıma göçlerin tarihi. Yeryüzündeki neredeyse hiçbir topluluk bugün yaşadığı toprakların ilk sakini değil. Mesela bugünkü Avrupa milletlerinin ataları birkaç bin yıl önce Hindistan-İran civarından gelmişler bu kıtaya. Tıpkı bundan kısa bir süre sonra bizim atalarımızın bir kolunun Karadeniz’in kuzeyine (Deşt-i Kıpçak dediğimiz bölgeye), diğer kolunun güneyine (Anadolu’ya) göçüp buraları vatan kılmış olmaları gibi…
Avrupa kıtasının bugünkü demografisini oluşturan ikinci büyük göç dalgası ise Roma İmparatorluğu’nun çöküş devirlerinde bir yandan kıtanın kuzeyinde yerleşik Germen kavimlerinin güneye doğru harekete geçişi, diğer yandan doğudan gelen Asya kökenli toplulukların Doğu ve Orta Avrupa civarına yerleşmesi hadiseleriyle gerçekleşti. Bu iki yer değiştirme olayının barış içinde değil, silah zoruyla öbür toplulukları topraklarından kovarak veya hiç değilse sindirerek gerçekleştiği ayrıntısını da unutmamak lazım. Zaten hiçbir topluluk kendi yaşadığı toprağa göç etmek isteyen başka bir topluluğu memnuniyetle karşılamaz. Mekke’den Medine’ye yapılan “Hicret” gibi istisnalar çok azdır tarihte.
***
Peki, son iki yüz yıldır Rumeli’den, Kırım’dan, Kafkaslardan Anadolu’ya yaşanan devasa ölçekteki göçler de bir istisna değil mi? Türkiye topraklarına sığınan milyonlarca insanın sevgiyle, şefkatle kucaklanarak karşılanması tarihte yaşanan öbür göçlerin genel karakteristiğine bakılarak istisna sayılamaz mı? Hayır sayılamaz. Çünkü burada yaşanan hadise bir milletin bir başka milletin vatanına yerleşmesi değil. Bu bir geri çekilme. Ne Rumeli, ne Kırım, ne de Kafkaslar Anadolu’da yaşayanlar için yabancı bir ülke değildi… Orada yaşayan insanlar da başka bir millet değildi…
Öyle uzun yıllar boyunca değil, sadece birkaç yıl içinde gerçekleşen bir büyük göç hadisesi dolayısıyla hatırlıyoruz bütün bunları… Milyonlarca Suriyelinin Türkiye topraklarına sığınmasıyla gerçekleşen yer değiştirme hadisesi tarihteki en büyük göçlerden biri olarak anılmaya aday. Türkiye dışındaki diğer ülkelere göç eden Suriyelileri ve iç savaş yüzünden ülke içinde yer değiştiren nüfusu da sayarsak bu ülkedeki evini-barkını terk eden insanların toplam sayısı 10 milyon civarında. Yani Suriye nüfusunun yarısından fazlası.
***
İç savaşın başlamasından sonra ülkemize sığınmış bulunan Suriyelilerin sayısı -resmi kayıtlara göre bile- 3 milyonu aşıyor. Bu çok büyük bir sayı. Avrupa ülkelerine ulaşabilen sığınmacıların toplam sayısı hepi topu bunun üçte biri kadar olduğu halde kıtada yaşanan en büyük politik ve sosyal krizlerden birine şahitlik edilmesi ülkemizin mülteciler konusundaki vaziyetinin hassasiyetini de izah ediyor.
***
Türkiye zaten büyük ölçüde göçlerin teşkil ettiği bir demografik yapıya sahip olduğu için bu kadar büyük sayıda göçmenin kabulü toplumda her şeye rağmen çok az probleme yol açtı. Bu bizim için bir iftihar vesilesi aynı zamanda. Ancak ülkemize sığınmış bulunan Suriyeli mülteci nüfusunun yakın zaman içinde ülkelerine dönme şansının olmadığı ve zaman geçtikçe bu ihtimalin daha da azalacağı düşünülerek kalıcı önlemler konusunda adımlar atılması aciliyet kazanmış bulunuyor. Devletin resmi görüşü, anlaşılır politik kaygılar sebebiyle, bu insanların bir gün ülkelerine döneceği kabulüne dayanıyor olsa bile gerçekçi düşünerek, Türkiye’nin yeni nüfusunun topluma entegrasyonu yolunda planlamalar gerçekleştirilmesine ihtiyaç var.