İYİ Parti için ya tamam ya devam kararı

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in başkanlığında ki Genel İdare Kurulu (GIK) toplantısından CHP ile iş birliğine 'hayır' oyu çıktı.

Bu karar, CHP'den çok İyi Parti'de büyük bir yankıya sebep oldu. Dünden beri birçok İyi Parti üyesinin istifa ettikleri ekran görüntülerini paylaşmasıyla dolup taşıyor. İyi Parti, kendi seçmeninden böyle bir tepkiyi daha önce Meral Akşener'in malum masayı devirme sürecinde de görmüştü.

Nitekim her il ve ilçede kendi adaylarıyla seçime girecek olan İyi Parti'nin bu kararının Cumhur İttifakı'na, doğal olarak da AKP'ye yarama ihtimali bir hayli yüksek.

Mart 2019 seçimlerinde belli il ve ilçelerde ittifakın olduğu bir ortamda İyi Parti Türkiye genelinde %7.45 oy almıştı. Bu ittifak ortamında İstanbul, Ankara gibi AKP'nin kalesi olmuş kentler Millet İttifakı'nın yönetimine geçmişti. Başarının sırrı ittifaktaydı, bunu herkes farkındaydı. İstanbul'u alan Türkiye'yi de alırdı, öyle biliyorduk. Ancak Meral Akşener bu ittifaktan hiçbir zaman memnun olmadı. Kendi açısından haklı olduğu noktalar da vardı, haksız olduğu noktalar da. Değinmek istediğim konu bu değil açıkçası…

İyi Parti kendi seçmenini iyi analiz etmek zorunda. Yeni kurulmuş bir partiye bu seçmenlerin oy vermesini sağlayan faktörler neydi? Bunu iyi tahlil etmeden strateji kurmaya çalıştığınızda çuvallarsınız. İyi Parti böyle bir ikilemin içerisinde gibi duruyor.

Öncelikle İyi Parti seçmeninin en büyük ortak noktası AKP ve Erdoğan karşıtlığı olarak göze çarpıyor. Son 20 yılda yaşanan ekonomik bataklığın, sosyal sorunların kaynağı olarak Erdoğan'ı, dolayısıyla da AKP'yi görüyorlar.

Milliyetçi Hareket Partisi kadrolarındaki AKP rahatsızlığından doğan bir parti İyi Parti.

Dolayısıyla bir kesişim kümesi hayal edersek, hem Erdoğan karşıtlığı hem milliyetçilik bu kümeyi oluşturabilir.

Bunun yanında İyi Parti milliyetçiliği MHP'den biraz daha farklıdır. Bu milliyetçiliği Türk-İslam sentezi ile seküler milliyetçilik arasında bir yerde konumlandırmak istesek, seküler milliyetçiliğe daha yakın bir yerde diyebiliriz. Örneğin Zafer Partisi, Ümit Özdağ vasıtasıyla genellikle kendi çizgilerinin Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçiliği olduğuna vurgu yapıyor.

İyi Parti, bu açıdan bakıldığında, kendisi için henüz net bir konumlandırma yapmış değil.

Nitekim İyi Parti seçmeninin CHP'yle ittifak kurmama isteğinde CHP'yi yeterince milliyetçi görmeme ve Kürt siyasetiyle olan ilişkisini tasvip etmeme gibi bir motivasyon olması kabul edilebilir. Ancak bu ittifaktan çıkmak doğrudan AKP'ye yarar sağlayacaksa, onları oy vermeye iten ilk faktör olan yönetimsel değişim isteğine vurulan her ket, İyi Parti'nin kendi seçmenine yabancılaşmasına sebep olacaktır.

Tam da bu süreçte Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ bir kez daha ittifak çağrısında bulunması önemli ve mantıklı.

Ben daha önceki yazımda bu çağrıdan bahsederken benimle dalga geçen bazı meslektaşlarımın argümanı şuydu: "Ümit Özdağ aslında ittifak istemiyor. İyi Parti'yi kötü gösterip oy devşirmeye çalışıyor" demişlerdi.

Ancak ben hâlâ öyle düşünmüyorum. Nitekim Özdağ çok iyi bir stratejist.

Daha önce de kimse Kemal Kılıçdaroğlu'yla masaya oturacağını düşünmüyordu.

Kendi partisinin oy potansiyelini bildiği için İyi Parti ile kurulacak bir ittifakın sonuçlarının partisinin lehine olacağını hesaplayabiliyor. Belki de gerçekten Türk siyasetinin ihtiyacı olan üçüncü yol böyle bir ittifaktır.

Kim bilir…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum