Engizisyonumuz hayırlı olsun

Hakan Paksoy, Türkiye’de engizisyon kurulmak üzere demiş, doğru söylemiş: https://millidusunce.com/turkiyede-engizisyon-kurulmak-uzere/ Tamamen aynı fikirdeyim. Mustafa Öztürk Hoca’ya girişilen linç, kesinlikle oraya işaret ediyor.  

Saldırganlardan biri, “Papaz okulu mu burası?” diye sormuş. Gayretlerinizle o hale geliyor. İlahiyat Fakülteleri eskiden papaz okulu- imam okulu değildi. Yeni yeni, papaz okulu oluyor. Hele işiniz bitsin, Avrupa’dan turistler, Ortaçağ’da biz nasılmışız bir görelim diye bizi ziyarete başlayacaklar.  

İLAHİYAT FAKÜLTESİ NE DEĞİLDİR? 

Bakınız İlahiyat Fakültesi ne değildir: Kuran Kursu, İmam-Hatip Okulu, Diyanet Fetva Odası… Bunların hiç biri değildir, bunlara benzemez de. Adı üstünde fakülte. Demek ki neymiş? İlahiyat Fakülteleri üniversitenin parçasıymış. Görevleri de dinleri araştırmakmış. Tarihiyle, sosyolojisiyle, her şeyiyle dinleri; bütün dinleri.  

Mobbing ehline soruyorum: Dünyadaki en tanınmış İslamî bilimler merkezleri hangileridir? Evet, Oxford, Cambridge, Chicago’da, SUNY (New York Devlet Üniversitesi). İslam tetkikleri yapacak, İslamiyet hakkında yayın yapacak akademisyenlerin Müslüman olması gibi bir zaruret de yoktur. Ben saymayayım; en meşhurlarını siz biliyorsunuz. (Sahi biliyor musunuz?) 

Bunun tersi de doğru. İslam araştırmalarının bu mükemmeliyet merkezlerinde, yani “gavur üniversitelerinde” Müslüman hocalar vardır. Onların en tanınmışları oradadır. Mesela Fazlurrahman, Chicago Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndendi. Fazlurrahman, İslam ve Modernite kitabında Türkiye’ye geniş yer verir ve İslam bilimleri, İslam ülkelerinde ayağa kalkacaksa, bu Türkiye’den başlayacak diye düşünür. Ankara İlahiyat Fakültesi’ni över ve “bir tek orada benimle klasik Arapça konuştular!” der.  

ÖZTÜRK HOCA'NIN FİKİRLERİ DOĞRU MU? 

Bir zamanlar böyleydi işte. Fazlurrahman’ın ziyaretinden yıllar sonra rahmetli dostum Hasan Onat Hoca, bana şikâyet etmişti: “Çok baskı altındayız.” Kimden sorusuna da “Fethullahçılar” diye cevap vermişti. Şimdi Fethullahçılar yok- inşallah yok. Peki, bunlar neyi nesi? Geçen hafta bu Fethullahçı olmayan Fethullahçılar’dan biri “kâfir hocalar” indeksi yayımladı. Türkiye’de önde gelen bütün İslâm akademisyenleri oradaydı. Vefat edenler dâhil. Rahmetli Prof. Dr. Hasan Onat da listedeydi. Diyeceksiniz ki, yok yok, yanlış. Biz linççileri tanıyoruz, FETÖ’ye karşı onlar. İyi de metotları tıpkı FETÖ. Taha Akyol dostumun uzun zaman önce söylediği gibi “karşı” bazen aynadaki aksi gibi, simetriği gibi olabiliyor. SS ile KGB çok mu farklıydı Allah aşkına? 

Mustafa Öztürk Hoca’nın fikirleri doğru muydu yanlış mıydı? Bu sorunun üniversiteyle, İlahiyat Fakültesi anlayışı ile, şu linç olayı ile hiç mi hiç ilgisi yoktur. Öztürk Hoca bir bilim insanıdır. Bilim insanı, tezler sunar, spekülasyon yapar; delilleriyle, havadan değil. Öngörülerinin bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış olabilir. Buna, o alanda çalışan, aynı düzeydeki başka akademisyenler karar verir. Bilim yanlışlanarak ilerler demiş Popper. Fakat hiçbir üniversitede, fikrine katılmadığınız akademisyene atın bunu, alın aşağı, diye saldıramazsınız. İşte bu engizisyondur.  

Hiçbir üniversite, iddialarından ötürü bir kısım öğretim üyelerinin başka bir veya birkaç öğretim üyesine bu seviyesizlikte saldırmasına izin veremez. Saldırganların YÖK’e de çağrısı vardı: Alın bu adamı. (Kazığa bağlayıp yakalım isterseniz.) Hiçbir YÖK veya muadili kurum, bunlar olup biterken, sessiz, sakin oturamaz…  

Bu söylediklerim doğru mu? Eğer karşımızda fakülte, üniversite, YÖK varsa. Yok, o ünvanları taşıyan, atıfsız, tayinli, akrabayı taallukat ekipleri varsa, söylediklerimi kaale almayın. Atın hocayı; kadro açılsın. Sülaleler, kayınlar tayin bekliyor.  

YENİ ENGİZİSYON 

Batıyı Batı yapan, din işleri ile devlet işlerinin ayrılmasından ibaret değildir. Ondan önce kilise ile üniversitenin ayrılmasıdır. Bu ayrılmanın henüz gerçekleşmediği dönemde kilise bilimde terör estirirdi. Bruno’lar kazıklanıp yakılır, Galile’ler hapse atılırdı. Bilim hürriyeti ancak kilise elini çektikten sonra mümkün oldu.  

İslam dünyasında, o dünyanın bilim merkezi Türkistan’da, İslam biliminin, bilimlerden de özellikle tıp ve astronominin ve tabiî teolojinin altın çağında; İbn-i Sina’ların, Farabî’lerin, Razî’lerin, Birunî’lerin çağında… Bu dev isimler hürriyet içinde çalıştı. Bizim yeni engizisyon bu isimlerin tamamını kâfir ilan etti zaten. Şimdi sıra yaşayan bilim insanlarına geldi. İlahiyattan başlandı ama merak etmeyin, öbür dallara da sıra gelecek.  

Hürriyetsiz yaratıcılık olmuyor. Hürriyetsiz ne oluyor? Birkaç “makbul” yazmanın kıyısına şerhler düşülüyor. Sizden sonraki öğrencileriniz de sizin şerhlerinize şerhler düşer; böylece yuvarlanıp gideriz.  

Bizim yeni-Engizisyon sadece İlahiyat çalışmalarını hedef almıyor. Mesela Biyoloji’de de neyin helal, neyin haram olduğunu karar veriyorlar. Büyük biyologlarımızdan Diyanet İşler Başkanı’mızın himayelerinde evrim’in haram olduğunu “ispatlayan” toplantılar yapılıyor. Aslında bu hocaefendiler, medenî kanundan başlayarak bütün kanunları da bir haram-helal süzgecinden geçirmeliler. Biyoloji kadar önemli, hatta biyolojiden daha önemli, sizlerin haramdır-helaldir fetvalarını bekleyen konular var: Bütün kanunlar. Hukuk fakültelerinde, Kamu Yönetimi fakültelerinde okutulan kitaplar. Astronomi, jeoloji, tıp… Haydi başlayın. 

YORUMLAR (60)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
60 Yorum