Özür dileyerek: Meğer demişmişim

Ben dememiş miydim!..” Bazıları bu sözü ve bu sözü söyleyebilecek fırsatı yakalamayı güzel bir şey diye değerlendirebilir. Eminim, sıradan popülistler için bulunmaz bir fırsattır bunu diyebilmek. Deprem tedbirsizliği, felaket karşısında suçu önce Allah’a, sonra dünyada bugüne kadar görülmemiş bir şiddete yüklemek; ikisi de tutmayınca bu sefer cankurtaran simidi niyetine “helalliğe” tutunmak… Benim bildiğim helallik, daha ziyade ölenler için istenir. Hani “Nasıl bilirdiniz?”den sonra, “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye sorar ya imam… Taksirle, yani kusurundan ötürü, ölüme sebebiyet verenden kan bedeli istenir. Kara kaplı kitabı açın da bir bakın. Helallik o kadar bedava verilen bir şey değil.

“Ben dememiş miydim?” diye başladım. Deprem ve tedbirsizlikleri düşünürken aklıma, Stephen Covey’in ta 1989 tarihli kitabı geldi. Acaba yoğun mesaileri sırasında, danışmanlarının okuyup özetledikleri kitaplar arasında bu yok muydu? Yoktu ise çok yazık. Belki bu kitap özetlenseydi helallik istemeye gerek kalmazdı.

ÜÇ YIL GEÇMİŞ

Yazılarımı yazmadan önce, acaba daha önce bu konuyu yazmış mıyım diye araştırırım. Birikimlerimi koyduğum dağarcık sonsuz değil. Tersine, epey küçük. O yüzden, kendimi tekrarlama tehlikem oldukça yüksek ve böyle tekrarları okuyucuya saygısızlık addederim. Eski yazdıklarımı taradım. Çok kolay:

Yazılarımı tuttuğum bilgisayar klasörünün arama kutusuna “Covey” yazdım ve giriş tuşuna bastım.

İnternet üzerinden de aynı aramayı yapabilirsiniz. Bir gün böyle aramalarda nasıl nokta atışı yapılacağını yazayım. Asıl aradığım, Covey’in işleri dört kategoriye ayırdığı kısımdı. Depremden önce alınması gereken önlemler, onun “Acil olmayan önemli işler” kategorisine pek uyuyordu.

Aradım ve bakınız ne çıktı! Takdir edersiniz ki bu herkese o söylenmemesi gereken cümleyi söyletme hakkını verir. O hakkım var olmasına var da söylemek yine de çok hoş değil. Covey’i yazmışım ve en hayret verici yön şu ki deprem için tedbir almama konusunda yazmışım. Tarih, 1 Mart 2020. Üç yıl geçmiş üzerinden. https://www.karar.com/yazarlar/iskender-oksuz/plan-sekerleme-ve-deprem-1546986
Yazının ilgili kısmını alıyorum. Buyurun:

“İlk okuduğumda çok heyecanlanmışım. Bir dostum “Artık klasik oldu” dedi: Şu dört-beş yaşında çocuklara uygulanan şekerleme testi. (Marşmallov deneyi) Psikolog masaya bir şekerleme bırakıyor ve ‘Ben on dakika sonra geleceğim. Eğer masadaki şekerlemeyi yememişsen sana on tane daha vereceğim. Yemişsen, şekerleme yok.’ diyor. Çocukların bir kısmı zorlanıyor ama bekliyor. Bir kısmı da psikolog çıkar çıkmaz şekerlemeyi mideye indiriyor. Çocukların testten sonraki hayatları izleniyor. Yirmi yıl geçince zorlansa da tahammül edip bekleyenler; yani zevki erteleyebilenler, yiyenlere kıyasla belirgin derecede daha başarılı!...

“Önemsiz ve acil, önemlinin düşmanıdır

“Başka bir yeni klasik, Etkili İnsanın Yedi Alışkanlığı’nda, Stephen Covey, işleri iki türlü sınıflandırır: 1) Önemli -- önemli olmayan; 2) Acil -- acil olmayan. Sonra bunlardan dört gözlü bir matris yapar: Önemli ve acil; önemli ve acil olmayan; önemsiz ve acil, önemsiz ve acil olmayan. Ve asıl sonucu söyler: Zamanını planlayamayanlar… (Covey’in asıl muhatabı yöneticilerdir, ama hepimizi ilgilendirir bu hüküm.) Zamanını iyi planlayamayanlar, önemsiz fakat acil işlerle boğuşmaktan, önemli fakat acil olmayan işlere vakit bulamazlar. Sonunda ertelene ertelene önemli işler acil hâle gelir ama artık elde, onları hakkıyla yapacak zaman kalmamıştır.

“Etkili ve akıllı adamın yapması gereken der Covey, henüz aciliyet kesp etmemiş önemli işlerle uğraşmaktır. Onları, acil hale gelmelerine müsaade etmeden halletmektir.

“Ne dersiniz? Bu anlattıklarımın ilk depremde yıkılmasına kesin gözüyle bakılan binaların yerine sağlamlarının yapılmasıyla bir ilgisi var mı? Maazallah çok ölümlü bir deprem olursa… Takdir-i ilahi mi diyeceğiz? Muhalefet veya ben, ‘İyi de Japonya’da 8 Richter’lik takdiri ilahide pek kimse ölmüyor.’ dersek… Cevaben küfredersiniz, veya memurlarınıza talimat verirsiniz onlar küfreder.

“Ama şimdi şekerleme önümüzde dururken, onun tadını neredeyse damağımızda hissederken. Kim uğraşacak yirmi dakika sonrasıyla veya yirmi gün, yirmi ay… Hele hele yirmi yıl!”

Fakat deprem, yirmi yıl mühlet vermedi. Çok daha hızlı geldi ve çok fena vurdu.

Üç yıl önce yazdıklarımdan beni en çok şaşırtan kısım hangisi biliyor musunuz? Şu iki cümle: “Muhalefet veya ben ‘İyi de Japonya’da 8 Richter’lik takdiri ilahide pek kimse ölmüyor.’ dersek… Cevaben küfredersiniz, veya memurlarınıza talimat verirsiniz onlar küfreder.”

Demek sınırlı olan yalnız benim fikir dağarcığım değil. Onların davranış dağarcığı da epey sınırlı ve o dağarcığın içinde küfür, öyle bir yer tutuyor ki başka davranış biçimlerinin sığması mümkün olmuyor.

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum