HDP zihniyeti bağlamında "Kürt Sorunu" söylemiyle Ortadoğu'da Kürtler için bir gelecek var mı?

CUMHUR BÜLENT SÖNMEZ

HDP ve “Kürt Sorunu” Söyleminin Çerçevesi

“Hiçbir ulusçuluk talebi ulusla ilgili değildir.” diye bir cümle kuruyorum. Ulusçuluk her zaman onu savunanlar ve savunulan ulus için felaket olmuş; hakikatin yalın ve asli kaynağından değil, sosyolojik ve psikolojik durumların yön verdiği tepkisel reflekslerden beslenmiştir.

“Kürt sorunu” bağlamında ortaya konan yaklaşımlar haklı gerekçelerle ortaya çıkmış olmakla birlikte beklenen kazanımların elde edilmemesi ve çatışmanın geniş kitlelerin mağduriyeti ile sonuçlanması totaliter yaklaşımların beslenmesine zemin hazırlayan bir sürece evrilmiştir.

“Kürt halkını kurtarmak” ya da “Kürtler üzerindeki haksızlıkları ortadan kaldırmak” iddiasıyla çatışma başlatanlar bir müddet sonra savaş aygıtının bir parçası olmaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Can verip bedel ödedikçe Kürtler ve onların yaşamı üzerinde hak iddia etmeye; onlar adına konuşmaya; onlar adına davranmaya varmışlardır. Eline silah alıp başkaldırınca kendi dışında hiç kimseye saygı duyma gibi bir zorunluluk taşımadıkları, bedel ödeyince her söylediklerinin haklı bir tarafı olduğu gibi bir yanılsamanın içine düşmüşlerdir. Her iktidar biçimi bir tür “istiğna” durumunu barındırır içerisinde. İstiğna ise tuğyanı ve zulmü getirir.

Her direnmek bir diriliş değildir. Direnişin kökeninde bir medeniyet talebi; bir ahlaki inşa talebi olmadıkça çatışmalar ruhları kirletip, başkaldıranları, karşı olduklarının ahlakı ile ahlaklanmaya savuracaktır. Ötekileştirilenler ötekileştirmeye varacak ve bu ötekileştirme ise her tür kullanıma elverişli hale gelen bir topluluk yaratacaktır.

Kürt Sorunu bağlamında üretilen yaklaşımlara baktığımızda bunun sonuçlarını açıkça görmek mümkündür.

HDP’li Kürtlerin AK Partili Kürtleri kendilerinden saymamaları ve onlara karşı bir nefret algısı üretmeleri bir yana, Barzani, Talabani, Şivan Perver, Kemal Burkay gibi Kürtleri bile hain ve düşman görmelerinin anlamını “Kürt sorunu” kavramı içinde değerlendirmek mümkün görünmemektedir.

HDP zihniyeti ile beslenen kitlelerin çoğaldığı yerlerde hiçbir etnik grubun barınamaması bir totaliter ve tek tipçi anlayışla izah edileceği gibi, PKK hareketi ile başlayan çatışma sürecinin ürettiği mağdur bir kitleye dayanması ile de alakalıdır. Bölgede süren 30 yıllık çatışma savaş mağdurları oluşturmuş; bu süreçte aşağı yukarı bir çok evden bir cenaze çıkmıştır. Yerinden yurdundan edilen insanları da buna kattığımızda HDP kitlesinin bir mağduriyet kitlesi olduğunu söylemek mümkün. Bu yüzden HDP’nin söylemlerini çoğu kere ideolojik değil, sosyolojik ve psikolojik verilerle izah etmek gerekmektedir.

HDP ile barış süreci yürütmek (!)

HDP ne kadar barış derse desin kitlesindeki mağdurların algısını aşamayacak; HDP mağdurlar ile oluşturulan bu alanın dışına çıkamayacaktır.

Karşınızda Avrupa’da yetişmiş insanlar yoktur. Kürt bölgelerinin köylerinde ve varoşlarında yetişmiş, her tür zulmü işkenceyi görmüş, yerinden yurdundan edilmiş kitlenin ülkede demokrasi adına atılan adımları anlaması ve algılaması uzun bir süreç istemektedir. Devlete güven ve ülkeye aidiyetin ortadan kalktığı bir süreçtir bu. Bu yüzden her olumsuzluk mutlaka merkezi hükümet ve merkezi yönetim ile ilintilendirilmektedir. Çünkü geçmişte devlet adına yapılan haksızlıklara tepki temelinde gelişen hareketin kendisini vareden algı ile hesaplaşması çok zor ve uzun bir çabayı gerektirmektedir. Hatta bu hareket varlığını sürdürebilmek için bile hafızalarda bu algıyı diri tutmak zorunda hissedecektir kendini...

Karşılıklı güven duygusunun olmadığı; yaşadıkları ülke ile aidiyeti büsbütün ortadan kalkmış insanlarla herhangi bir barış sürecinin yürütülemeyeceğini anlamak gerekmektedir.

Devlete hükümet eden insanların öncelikle bu güven ve aidiyet duygusunu iade etme gibi bir işlevi bulunmaktadır.

Diyarbakır’ın sancıları: Sur, Fiskaya, Bağlar

Bu bölgeler en çok problemin yaşandığı bölgelerdir. Sadece bugün değil son 15 yılda her zaman sıkıntılı bir bölge olmuştur bu bölgeler. Daha çok köyleri yakılan ve bir biçimde Diyarbakır’a sürülen insanların şehre tutunmaya çalıştığı, altyapısı olmayan ve HDP’nin oy deposu olan, Tomaların ve Akrep tarzı araçların köşebaşlarında beklediği uyuşturucu, kumar gibi olumsuzlukların gençleri tehdit ettiği sokaklar ve dehlizlerden oluşmuş bölgelerdir buralar.

Bir güvenlik uzmanı “Bağlarda ve Surda kimi mahallere giremiyoruz” diye serzenişte bulunuyordu. Hadi HDP'li belediyeyi anladık (yukarıda anlatmaya çalıştığımız algı hasebiyle) Pekii bu 13 yıllık Ak Parti döneminde neden Valiler bu bölgelere ilişkin öngörülerde bulunmadılar ve bu bölgelerin ıslah edilmesi noktasında çok ciddi adımlar atmadılar. Atılan adımlar neden cılız kaldı. Şimdi bunun faturasını bütün bir halk acı bir biçimde ödemektedir.

Bu bölgeler mağduriyetten beslenen mağduriyet ile varolmuş bölgelerdir. Burada yetişen çocuğun ne kendine ait bir oyun alanı, ne ait olduğu bir mahalle vardır. Sonuç ise 15 -16 yaşlarında kendi insanının yolunu keserek insanlara kimlik sormaya kalkan, ve bununla da kendisinin kahraman ilan edildiği bir olumsuz insan modeli vardır ortada. Zamanından önce büyümüş, acı, ölüm ve yoksunluğun egemen olduğu ortam tarafından beslenmiş, kendi dışında hiç kimseye saygısı olmayan, kaba kuvvet ve şiddet dışında bir çözüm yolu bilmeyen bir yitik kuşaktır bu kuşak.

Bu kuşak kendisi için bir olumlu gelecek düşünmemektedir. Geleceği olmadığına inandırılmış bu kuşağın tek sermayesi kin ve nefrettir. HDP bu kin ve nefreti derinleştirip geliştirerek kendine bir gelecek kurmaya çalışmaktadır. Oysa bu bırakın dünyayı, Ortadoğu’da kendilerini istenmeyen insanlar durumuna düşürecektir.

Yaşanan son olaylarla daha bir öne çıkan gerçek; HDP nin yüksek oy aldığı bölgelerden HDP ye oy vermiş kitlelerin bile kaçmaya başlamasıdır.

Daha kötüsü bu nefret karşı nefreti oluşturmaya başlamıştır. IŞİD’in özellikle muhafazakar Kürt bölgelerinde sempatizan bulmaya başlamasını biraz da bu açıdan okumak gerekmektedir.

HDP zihniyeti ile Ortadoğu’da Kürtler için neden bir gelecek var mı?

Söylemleri açısından ele aldığımızda HDP söylemlerinin hem Türkiye özelinde hem de Ortadoğu’da Kürtleri yalnızlaştırıp, istenmeyen insanlara dönüştürecek niteliktedir. Şimdi bunları ele alalım.

1-Ülkenin Batı bölgelerindeki Kürtlerin ötekileştirilme çabalarında HDP’nin ürettiği zihniyetin rolü büyüktür. HDP liler kendi söylemlerinin niteliğine bakmadan kendilerine yönelik her tepkiyi Kürt halkına yönelik bir tepki olarak servis etmekle aslında Kürtlerin ötekileştirilmesine çok ciddi katkılar sunmaktadırlar. HDP zihniyetinin bu tür mağduriyetleri Kürt bölgelerinde propaganda aracına dönüştürmesi Türkiye’nin birçok yerinde yaşayan Kürtleri zor durumda bırakmaktan başka işe yaramamaktadır. Bu söylem ayrışmayı hızlandırma amacıyla kullanışlı olsa bile HDP ye oy veren kitlenin böyle bir ayrışmayı istedikleri söylenemez. Kaldı ki bu memlekette ayrışmayı sağlayacak sosyolojik zemin de bulunmamaktadır.

2-Hiçbir tarihi gerçeğe ve analize tabi tutulmaksızın “Kürtlerin aslında bu toprakların yerli halkı olan Ermenileri katlettiklerini ve onların toprağı üzerine oturdukları” iddiasını da her fırsatta dile getiren yine HDP ve ona arka çıkan ulusal ve ulaslararası çevrelerdir. Bu yaklaşım Kürtlerin yüzyıllardır yaşadıkları coğrafyada “işgalci” ve “katliamcı” bir millet olarak kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Bu durum Kürtlerin yaşadıkları topraklarda bırakın hak iddia etmeyi üstüne bir de yargılanıp mahkûm edilmelerini meşrulaştıracak bir sonuca kapı açacaktır.

Kürtçe konuşan Yezidiler bile bu yüzden Avrupa’da kendilerini Kürt olarak göstermekten çekinmekte ve “biz Kürt değiliz” diye Avrupa kamuoyuna kendilerini sunmaktadır. Hırant Dink kendisiyle yapılan bir söyleşide “bizi Türkler değil Kürtler katletti” yargısı da ayrıca dikkate değerdir.

3-Ayrıca Suriye’deki olaylarda Türkiye’nin Kobane halkına açık desteğine rağmen HDP'li yöneticilerin ve özellikle Suriye’deki uzantılarının tavırlarını Kürtlere her türlü haksızlığı reva görmüş olan Esed ve onun yandaşı Rusya’dan yana koyması da orta vadede Ortadoğu coğrafyasında Kürtlerin istenmeyen bir halka dönüşmesine katkı sunacak çok vahim yaklaşımlardır.

4-Türkiye topraklarının aslında Kürtlerin de vatanı olduğu gerçeğini unutmuşçasına dünyaya egemen olduğunu düşündükleri güçlerin kanatları altında kendilerini küçük kantonlara hapsedip yaşamayı bir hedef haline getirmenin Kürtlere ne tür bedeller öteceği hesap edilmemektedir.

Sonuç olarak HDP’nin hamasi, tepkisel ve günü kurtarmaya dönük yaklaşımlara sahip bir parti olmaktan öte bir yapı olmadığı ortadadır. Bu dil ve bu anlayışın Kürtlere getireceği daha çok göç, daha çok katliam, daha çok acı ve daha çok gözyaşıdır. Kürtlerin Ortadoğu'da yurtsuzlaştırılması; adeta İsrailoğulları haline dönüştürülmesini sağlayarak Ortadoğu’da her tür kullanıma hazır bir halk haline getirilmesinin önünü açacak bu yaklaşımlar akıldan bilimsellikten, tarihsel ve sosyal gerçeklikten uzaktır.

HDP’nin savaş sürecinin ürettiği bir parti olması hasebiyle kendisini değiştirip dönüştürmesinin pek mümkün olamayacağı söylenebilir. Haziran seçimlerindeki başarısının kendini vareden çevre tarafından yine bir Savaş ve çatışma fırsatı olarak algılanması bunun en önemli göstergesidir. HDP istese de kendini bu sarmaldan kurtaramayacaktır. Kendine oy veren kitleye değil, kendine emreden örgüte hesap vermeyi seçtiği için kendi sonunu bizzat kendisi hazırlamaktadır… Oysa örgüt (PKK) 90 lı yıllardan sonra artık halk arasında taban bulmaya başlamış ve aslında kendini sembolik bir düzeye indirmiştir. Öcalan’ın HEP ile siyasi parti kurma noktasındaki hamlesi bunun göstergesidir. Ama HDP Öcalan'ı da, yeni şartları da iyi okuyamamıştır.

Şimdilerde HDP ve tabanı arasında özeleştiri ve “nereye gidiyoruz” soruları sorulmaya başlanmıştır. Durum böyle olmakla birlikte Savaş şartlarının ürettiği HDP ve zihniyetinin yeni şartları iyi okuyan bir başka oluşuma evrilip evrilmeyeceğini zaman gösterecektir.

YORUMLAR (1)
1 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.