Mes’uliyet duygusu

Yazmaya başlamak, hele hele Taha Akyol ile aynı gazetede yazmak, her gün millet aşkının izlerini sürmek ne kadar geç olsa da heyecanlandırıyor insanı. Erol Güngör yaşasa mümkündür ki o da ortamını böyle tercih ederdi diyor içimden bir ses. İnsan, bir ömür boyunca yapıp ettiklerinin, yazıp çizdiklerinin muhatap bulamaması hissiyatına düşende nihilizmin serüvenini bile yaşayamaz bu ülkede.

“Kime yazıyorsun bu mektubu: Elinde hiçbir adres yok!” diyor Cemil Meriç; kâh yazdıklarının anlaşılamaması, kâh muhataplarının kendilerini aşamaması yüzünden…

Adresler hep değişmiş, muhataplarımız ise kendilerini o kadar aşmışlar ki, mâzinin külleri arasından bir heykel yontmak da artık abesle iştigal.

Afazi mantıklar, paçoz tutumlar karmaşasında yine de bir ihtimal, yarınki nesiller arasından hadnaşinas olmayan; değer bilir, terkip kabiliyeti yüksek, güzide ile pespayeyi ayırt edebilecek yani tefrik etme hazinesine sahip insanlar çıkacaktır.

Ümidim var. Çünkü karanlığın en baskın olduğu an, şafağın yakınlaştığını müjdeler.

***

Türkiye ve bütün İslâm âlemi paçozlukta ne yazık ki bütün tarihinde olmadığı kadar zirve yapmıştır. Zihinsel ve matematiksel olarak hiç bu kadar bölünmemişti.

İmkân ve kabiliyetlerin, kısıtlar ve engellerin keşfedilmesi bile ümidi yeşertmeye yeter. İlk bininci yılda Türk ve İslâm âleminin içinde bulunduğu durum hiç de iç açıcı değildi. Buna rağmen büyük diriliş bu demlerde ortaya çıktı. El Cahiz, El Fezaül Etrak (Türklerin Faziletleri) adlı hacimce küçük ama etkisi bin yılları bulan kitapçığını o bunalım çağında yazdı. Peşinden dirilişin muştuları ardı ardına geldi. Kutadgu Bilig, Divan-ı Lügat-it Türk hep bu demlerin demlenmiş fikirleridir.

İkinci bin’deyiz ve 2023, 2053, 2071 gibi tarihsel dönemeçlere gönderme yapan çok ‘beklenti’ var ve yenilerini icat etmek için de fırsatlar söz konusu…

Bunların layık-ı veçhile diriliş muştusu içerip içermemesi dikkate alınmıyor olsa da, bu muştuyu bekleyen kitlelerin gereken birikimde olup olmaması üzerinde durulmasa da ülküsel olarak 2023, 2053 ve 2071 beklentileri hiç de boş şeyler değildir.

Güneyimizde, Büyük Ortadoğu Projesi’nin mütemmimi olan birtakım gelişimlerin son yirmi yılda siyasal iktidar ile sivil toplum sayılan cemaatlerde birtakım tarihsel beklentilere cevap arayan fırsatçılığa yol açmadığını söyleyemeyiz. Osmanlı’yı yeniden diriltmekten tutun, BOP eşbaşkanlığına, İkinci-Üçüncü Cumhuriyet’ten tutun İslâm Ordusu teşkiline kadar bir dizi hayalin ‘Ham Softa-Kaba Yobaz’ yaratan hercümerci içinde Türkiye’nin ‘normalleşmeden kopma maceraları’, ulus ve ümmet kavramlarını bile iğdiş edip bir daha kullanılamaz hale gelmesine yol açtığımız sorumsuzluk, akılsızlık, samimiyetsizlik, hürmetsizlik, hikmetsizlik ve aşksız bir kalıplaşmaya itti ülkemizi. Ülkemizi ve elbette bütün bölgemizi…

***

Normalleşmenin dışında ülküsel beklentiler her medeniyet iklimini, her siyasal yapıyı hatta her dinî cemaati kuşatmış gibi…

“Milyarlarca insanın aynı ahlaksızlığı paylaşıyor olması bu ahlaksızlıkları erdem haline getirmez. Bu kadar çok yanlışı birlikte yapmaları, tüm bu yanlışları doğruya dönüştürmez ve milyarlarca insanın aynı türden zihinsel patolojiye sahip olmaları bu insanların zihinsel açıdan sağlıklı olduğunu göstermez.” Erich Fromm sanki bugünün yönetimlerine sesleniyor.

Son zamanlarda bir savaş çığırtkanlığıdır gidiyor, bu da bütün dünyada aleyhimizdekilerin değirmenlerine su taşıma mânâsına geliyor. Sanki ‘ork’lar, Saruman’ın askerleri Orta Batı’yı işgale başlamış… Bütün Batı’da Yüzüklerin Efendisi senaryosunun ne kadar doğru olduğuna dair kanaatler yaygınlaşmış durumda. Gerçekte bir savaş mı ilan etmişiz? Hayır! Şüphesiz küresel güçler bölgemizde terörü araç olarak kullanıp örtülü bir savaşı sürdürüyorlar. Fakat sınır ötesi harekâtımıza ‘savaş’ yakıştırması, bu toprağın tevekkül anlayışına uymaz. Türkiye geç kalınmış bir operasyonun başarılı olması için hem elbirliği ile çalışıyor hem de muhalefeti ile birlikte dua ediyor. Askerimizin burnunun kanamadan vazifesini deruhte ettikten sonra bütün Ortadoğu’yu bir Su Barışı’na götürecek siyasal bir çözümlemeyi beklemesi elbette yerinde bir beklentidir. Normalleşen bir Türkiye hem iç barış hem dış barış için asgari şarttır. Gerek ve yeter şart!

Sayın Cumhurbaşkanı terörle mücadele kapsamında değerlendirilmesi gereken sınır ötesi bir harekât hakkında konuşurken muhtemelen muhataplarının çekinmelerini sağlamak adına: “karşınızda Osmanlı’nın ‘Hasta Adam’ı yok” diyor. Bir kere bu tabir, İngiliz Yahudi medeniyetinin kurguladığı bir stratejik planın söylemlerinden biridir.

Ne yapalım bize de ilk yazı, ümit ile yeis arasında bir gel-git olarak düştü.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum