Ak Parti iç savaşının kaybedeni: Ekonomi
İktisatla ilgili öngörü yapanlar için yakın ya da çok yakın tarihlerde olup bitenler, sayısal verileri işleyen matematiksel modeller kadar hatta bazen daha fazla açıklayıcı bir olgu halini aldı.
Türkiye’nin yakın tarihindeki aktörler hala işbaşında olduğu için geleceği, sezgiyle fakat isabetle tahmin etmek zor değil.
Ekonomideki gelişmeleri, geçmişteki sayısal verileri işleyerek mi yoksa Sayın Cumhurbaşkanımızın ekonomiye sözlü ya da idari müdahalesinin zamanını bildiğimizde mi daha doğru tahmin ederiz?
Küresel fiyatlar, Türkiye verileri ve yöneticilerin tercih dinamiğini birlikte ele aldığımızda enflasyonun 2023 yılına kadar düşmeyeceğini ölçüyor ve tahmin ediyorum.
Yöneticilerin tercih dinamiğinin temelinde isabetsiz zamanlama ve negatif iletişim olduğu aşikâr.
Bu hükümet 2018’de, faizleri %8’den %24’e yükseltti mi? Evet yükseltti. Keza 2020’de %8,25’ten %19’a yükseltti mi? Yükseltti.
Gerektiğinde faizleri tekrar artırması için bu yeterli bir delil değil mi? Değil.
Çünkü…
ZAMANLAMA HER ŞEYDİR
2018’de faizler henüz %8’deyken, ekonominin ihtiyaç duyduğu zamanda ve miktarda, mesela Mart 2018’de %12’ye yükseltilseydi; Haziran 2018’de faizlerin %17,75’e yükseltilmesi gerekmeyecekti. Brunson krizi gelince de %24’e...
Keza haftalık repo faizleri %24’teyken Sayın Murat Çetinkaya görevden alınıp yüksek faiz indirimine zamansız olarak başlanmasaydı, bugün, enflasyon tek haneye inmiş olabilirdi.
Yanlış kararları uygulayan Bakan ve TCMB başkanı 2020 yılı Kasım ayında görevden alınıp yerlerine, Sayın Lütfi Elvan ile Sayın Naci Ağbal atanınca ve yeni ekip hem doğru kararlar alıp hem de doğru sinyaller verince, kurlar ve uzun vadeli faizler düşmüştü.
Sonra bir gece yarısı Sayın Naci Ağbal görevden alındı fakat Sayın Lütfi Elvan tabir caizse, direkten döndü.
Sayın Ağbal’ın, başarılı olacağı için görevden alınacağına dair kehanetimi, görevden alınmadan iki ay önce isabetle tahmin etmiştim. (Bu devlete (Ak Partiye) yapılan iyilikler cezasız kalmaz - 21 Ocak 2021)
Çünkü Ak Parti sadece itaatte tereddüt gösterenlerin değil başarılı veya popüler olanların da kovulduğu bir partiye dönüştüğünü…
Parti içinde liderin gözüne girmek için kıyasıya bir iç savaş yaşanıyor desek yeridir; bu yüzden herhangi bir partilinin, liderin gözüne girmesine diğerlerinin tahammülü yoktur.
Hele hele başarılı olduğu için hem liderin hem de kamuoyunun gözüne girmek, affedilemez…
Sayın Berat Albayrak’ı bile öğüten bu kumpasçıların, kuyusunu kazamayacağı hiç kimse yoktur. Fakat bir vakada kumpas kuran bir oyuncu başka bir vakada kurban olabilir.
Çoğu Ak Partili kimsenin ayağına basmadan, bir kuytuya çekilerek olan bitenin kendilerine zarar vermesini engellemeye çalışıyor.
Ak Partide kişiler ve gruplar arasında yaşanan sessiz ve kıyıcı iç savaşın doğasını anlamadan, hükümetin, ekonomide niçin başarısız olmaya mahkûm olduğu kolay anlaşılamaz.
Sayın Cumhurbaşkanımız ekip çalışmasıyla enflasyonun düşürülebileceğini söyledi, kastettiği, BDDK’nın taksit sınırlaması, TCMB’nin döviz cinsi zorunlu karşılıkları artırması ile Hazine ve Maliye Bakanlığının aldığı kamudaki tasarruf tedbirleri…
Bunların etkili olabileceği doğrudur fakat bir şartla: İhtiyaç olduğunda tam zamanında ve etkili olacak oranda faizlerin artırılması kaydıyla.
Enflasyonun %20’lerde taban oluşturacağı ve TCMB’nin ön almaya çalışmasının kaçınılmaz olduğu bir döneme girdiğimiz açık fakat bıçak kemiğe dayanıncaya kadar TCMB’nin bekleyeceği de…
Tartışılması zorunlu olan faiz artırımı…
Fakat tartışılan faiz indirimi…
Pek çok yazıda sıkı para politikalarının üretime, ihracata, yatırıma ve istihdama istikrar kazandırmayı amaçladığını ve bu dört olgunun, iyileşecek ekonomik ortam sayesinde iyileşeceğini defalarca örnekleriyle yazdım.
Yurtiçinde tüketim talebi yeterince yüksek ve buna rağmen, ithalat artışı sonucunu doğuracak faiz indirimleri niçin talep ediliyor anlamak zor; çünkü yurtiçinde tüketilen sanayi ürünleri içinde ithalatın payı: %66
Dış borçları ödedik ve TCMB’nin kasası dövizlerle dolup taşıyor da bizim mi haberimiz yok?