Ben hükümetin yerinde olsam… (2)
Türkiye’nin akranları arasında her bakımdan dünyanın en kırılgan ülkesi olduğunu iddia etmiş ve katmanlı tamponlar sayesinde, kırılganlığın, kırılmaya dönüşmeyebileceğini yazmıştım.
Bu hafta açıklanan enflasyon verileri, tıpkı eylül ayı gibi, tahminler paralelinde gerçekleşti. Makul döviz fiyatlarının sağladığı cari fazla, işsizlik ve gelecek kaygısının sebep olduğu talep yetersizliğiyle pek çok merkez bankasının olumlu kararı birleşince bu sonuçlar mümkün olabildi. Düşük enflasyon oranlarının oluşturduğu iyimser algı ortamı, önümüzdeki dönemde yatırım ve tüketim harcamalarını olumlu yönde etkileyebilir.
Bu yıl yüzde iki küçüleceğimize dair tahminler de yavaş yavaş sıfırın biraz üstüne çıkmaya başladı. Bazı sektörlerin beklenti anketleri de umut verici iyileşme emareleri içeriyor. Olumsuzluk algısı azalınca FITCH de notumuzu iyileştirdi.
Yine de en kötü geride kaldı demek için henüz çok erken. Sanki testere ağzı dediğimiz, çok küçük iyileşme ve bozulmaların devam ettiği bir dönemi yaşıyor gibiyiz. Yine de yatay tarafı dikey tarafından daha uzun olan, basamaklı bir yükseliş dönemine de evirilmiş olabiliriz.
Bu tip olumlu beklentilerle birlikte, bozulmaya devam eden, çok önemli, üç temel sorunumuz ise devam ediyor. Birincisi yükselmeye devam eden ve bir süre daha devam edecek olan işsizlik, ikincisi düzelmesi yıllar alacak yüksek bütçe açıkları ve üçüncüsü ekonomi yönetiminin etki analizleri yapmaksızın ekonomiye müdahaleleri.
Gelen olumlu verilerin ekonomi yönetimi sayesinde mi yoksa ekonomi yönetiminin yanlış kararlarına rağmen mi gerçekleştiğini gelecek dönemler belirleyecek.
Üzerinde çalışılmadan, konuyla ilgili raporlar hazırlanmadan, etki analizleri önemsenmeden, irticalen ekonomiye yapılan müdahaleler; dünyanın her yerinde ve her zaman, harcama yapacak kesimlerin algısını olumsuz yönde etkiler.
Ekonomiyle ilgili olarak alınan her kararın hem olumlu hem de olumsuz etkileri olabilir. Eğer başlangıçta olumlu etkinin çok yüksek olacağı, raporlarla desteklenmiyorsa alınan karar ve tedbirlerin, yapılan düzenlemelerin ve çıkarılan kanunların sadece zararı olur.
Çünkü her yenilik, aslında, düzen bozucu niteliklere sahiptir. Yatırımcılar yeniliğin olumlu taraflarını görmezden gelmeye ve olumsuz etkilerini abartmaya meyillidirler. Çünkü istikrar ve ihtiyat yatırımcıların en belirgin karakteridir.
Bu bakış açısı aşağıdaki listelenen tüm karar ve tedbirlerin zararlarının, yararlarından fazla olduğu eğiliminde olur.
Ben hükümetin yerinde olsam, krizin zor anlarında ve alelacele alınmış, bu olağanüstü karar ve tedbirlerin tümünü ilga ve iptal eder; normalleşmenin başladığını göstermek için cesaretle geri adım atarım.
Ben hükümetin yerinde olsam, yüzde beş büyüme, tek haneli faiz ve ekonomiyle ilgili iddialı demeçlerden kaçınır; çok çok mecbur kalmadıkça da yeni karar ve tedbirler almam.
Bir örnek: Döviz fiyatlarında oynaklığı azaltmak için alınan bir günlük valör uygulamasını analiz edelim. Bir işlemde dövizi satan kişi TL kaynağa anında kavuşuyor. Böylece tekrar tekrar döviz satın alarak fiyatların yükselmesini tetikleyebilir. Tedbirlerle bu kişinin işlemleri azaltılacağına, tam tersi yapılarak, aldığı dövizi satması durumunda döviz fiyatlarını aşağı itebilecek kişiye valör uygulanıyor. Yani tam ve eksiksiz bir yanlış karar ve uygulama.
Aşağıdaki karar ve tedbirlerin tamamı da benzer sakıncalar içeriyor.
- Döviz Cinsinden Sözleşme Kısıtlaması Sirküleri
- SWAP sınırlamaları
- İhracat Bedellerinin Türkiye’ye getirilmesi hakkındaki tebliğ
- Zorunlu karşılık uygulamaları
- SPK düzenlemeleri, yatırım fonlarında mevduat zorunluluğu
- Özel sektör bankalarının ötekileştirilmesi
- İthal ürünlerde vergi muafiyetleri, faiz indirimleri vs.
- 100.000 $ üstü döviz alım işlemleri için bir günlük valör uygulanması
- Döviz alımlarında alınan binde bir kambiyo vergisi
Son öneri: Kırılacak eşya taşıyanların ya da kırılgan bir ekonomiyi yönetenlerin herkesten daha ihtimamlı, daha dikkatli ve özenli olmaları, üzerlerine vaciptir.