Bu bayramda da mahrum kaldı mağdurlar
Bütçemiz ilk üç ayın sonunda 23 milyar TL fazla vermiş, doğru mu? Doğru.
Kamu borcu %37,5’la dünyadaki en düşük kamu borç oranlarından biriymiş, doğru mu? Doğru.
Hatta bu borç stoku oranı yılsonunda %35’e düşecekmiş, doğru mu? Doğru.
Böyle bir başarıyı övmen gerekirken, sen kalkmış eleştiriyorsun bu haksızlık değil mi, dedi hala AK Parti dışında bir alternatif seçenek olduğuna inanmayan Ak Partili arkadaşım.
Değil, dedim.
Bu kadar başarılı bir bütçe performansı ortaya çıkıyor, anlatayım dedim.
Bu yılın ocak mart döneminde vergi gelirleri %45 artarak 176 milyar TL’den 255 milyar TL’ye yükselmiş.
Bu kadar yüksek gelir artışının temelinde, ilk üç ayda, altın hariç 50,5 milyar dolar olan 2020 yılı ithalatının, bu yıl 57,5 milyar dolara yükselmiş olmasıdır.
Aynı dönemlerde ortalama dolar kuru da yaklaşık olarak 6,0 TL’den 7,50 TL’ye yükselmiş.
Yani 2020 yılında, kabaca, ÖTV, KDV ve diğer gümrük vergileri 303 milyar TL civarında bir matrahtan tahsil edilirken, bu rakam 2021’nin ilk üç ayında 431 milyar TL’ye yükselmiş.
Yani vergi gelirlerimizin kaynağı şirketlerimiz çok para kazandıkları için değil, iş hayatına yeni insanlar atılmış ve bunların bordrosundan kaynağında vergi kesildiği için de değil; pahalıya ve daha çok ithalat yaptığımız için vergi gelirleri artmış.
Yani bütçede oluşan başarılı performansın sebebi rezervlerimizi azaltmak pahasına çılgınca ithalat yapmamızdır yani yurt dışındaki fabrikaları çalıştıracak alımlar yapmamızdır.
Bütün Ak Parti hükümetleri gözümüzü bu Bütçe performansıyla boyarken, dış borçlardaki artışı hep görmezden geldiler.
Bunun bedeli, akranları içinde dünyanın en fazla dış borcu olan ülkesi ve en düşük döviz rezervi olmuştur.
Bu yılsonunda da cari açık, yani ilave dış borç en az 35 milyar dolar olacak. Çünkü geçen yıl 40 dolar ortalamayla ithal ettiğimiz petrolü bu yıl 70 dolara ithal edeceğiz ve bu, ithalat faturasını en az 15 milyar dolar daha artıracaktır.
İhracatımızın artığına dair, siyasi böbürlenmelerin bir değeri yoktur. İhracatın ithalatı karşılama oranı %90’a çıkmadığı sürece ne kadar ihracat yaptığımız değil ne kadar cari açık verdiğimiz sorgulanmalıdır.
Çünkü emtia fiyatlarının artması hem ihracatı hem de ithalatı aynı anda artırıyor.
Peki, cari açığı ödeyebilecek paramız var mı? Var, fakat bu parayı borçlanmayıp rezervlerden ödersek, ekonomik görünüm ve güvenilirlik çok olumsuz etkilenecek.
Ben şuna buna bakmam dedi arkadaşım, para kasaya girmiş mi girmemiş mi ben ona bakarım. Düşün ya bu para da olmasaydı, yani hem cari açık hem de bütçe açığı verseydik daha mı iyi olurdu diye beni sıkıştırmaya çalıştı.
Dış borçların artırılması pahasına bütçe fazlası verdik, peki, bu fazlayı salgının mağdur ve mazlumlarına dağıtmak doğru olmaz mı, dedim.
Çok iyi olur, dedi.
Ayrıntılarını yazsam Sen bu öneriyi götürür müsün, diye sordum.
Kime dedi.
Ben bilmiyorum senin bileceğini düşündüm, dedim.
Boş gözlerle ve çekimser davrandı.
Naci Ağbal görevden ayrılınca ortaya çıkıp hükümeti savunan, hükümete ve yeni başkana kefil olan üç beyefendi vardı onlara götür, dedim.
Mesela Sayın Nurettin Canikli’ye dedim, olmaz dedi; o bir maliyeci, sadece toplar dağıtıma itiraz eder.
Sayın Yiğit Bulut ve Sayın Cemil Ertem dedim.
Sustu.
Belki de bu beyefendiler, hükümete yapılan saldırı ve komploları püskürtmekten arta kalan zamanlarında Ak Parti’nin lehine olan yoksullara yardım önerisini Başkan Erdoğan’a götürebilirler, dedim.
Sustu.
Benim izlenimim hükümetin ekonomi politikasını bu beylerin tasarladığı, savunduğu ve monitör ettiği şeklinde, baksana şimdiye kadar kaç bakan geldi geçti fakat bu beyler aslanlar gibi yerlerini koruyor; bence doğru kişiler bunlar dedim.
Sayın Lütfü Elvan olmaz mı diye yüzüme baktı. Olur fakat o asla götürmez dedim.
İş başarmak isteyenlerin maruz kaldığı görevden atılmanın hoyrat ve utandırıcı örnekleri ortada dururken, görevliler, sadece talimat bekler; onlara kızabilir miyiz?
Yorgun ve bitkin hükümet susmuş.
Arkadaşım da sustu, ben de sustum, mağdur ve muhtaçlar da sustu.
Fakat bayramların ruhunda mündemiç umut, sevinç ve diriliş ruhu susmaz.