Büyüme değil sanayileşme
2021 yılında Türkiye %8 büyüyebilir. Büyürse, bu, iktisadi faaliyetlerin de reel olarak %8 arttığı anlamına gelir. İktisadi faaliyet yapmak, harcama yapmak demektir. Harcamalar da ya tüketim için ya da yatırım için yapılır.
Sadece tüketim harcamalarını artırarak büyüme sağlanacağı gibi; sadece, yatırım harcamaları yaparak da büyüme sağlanabilir.
Sanayileşerek büyümek mümkün ve yararlı olmasına rağmen, bazı ülkeler niçin tüketimi artırarak büyümeyi tercih ederler?
Bunun kısa ve standart bir cevabı yok. Türkiye için yanlış olabilecek çıktılar Amerika için doğru ve yararlı olabilir.
Türkiye için daha önemli soru şudur: Tüketilen ürünlerin yüzde kaçı yerli, yüzde kaçı ithaldir?
Cevap: %66
Peki, ürünleri hangi parayla ithal ediyoruz?
İhracat yaparak kazandığımız parayla mı yoksa yurtdışından aldığımız borçlarla mı?
Borçlanarak tükettiğimizi sağır sultan bile biliyor.
Yani tüketerek büyürken en az iki derin ve yıkıcı sorunu ekonominin temellerine bir bomba gibi yerleştiriyoruz.
Bu yıl da yapılacak harcamaların %27’isiningayrisafi sabit sermaye oluşumuna ve %73’ünün de tüketim ürünlerine gideceğini öngörüyoruz.
Soru: Gayrisafi sabit sermaye oluşumunun payı %27 değil de %40 olsaydı, yine de %8 büyür müydük?
%27 olan gayrisafi sabit sermaye bileşenleri içinde %58 paya sahip olan inşaatın payını düşürüp, %35 olan makine ve teçhizatın payını %45’e çıkarsaydık; yine de %8 büyür müydük?
Bu ekonomi için daha iyi olmaz mıydı?
Üç soruya da, kabaca evet cevabı verilebilir.
Son soru: Türkiye için hangi harcama bileşimi daha verimli olur?
Soruyu cevaplamadan önce aşağıdaki tabloya kısaca değinelim.
Veriler, yetersiz üretim kapasitesinden dolayı, yüksek büyüme yıllarında ithalatın arttığını, bunun da,cari açığa yani dış borç artışına sebebiyet verdiğini gösteriyor.
En yüksek büyümenin yaşandığı bu beş yılda bile ortalama kapasite kullanım oranı %76,3’te kalmıştır.
Yani üreterek değil ithal edip, tüketerek büyümüşüz.
Bu beş yılda 326,9 milyar $ dış ticaret açığı vermişiz.
Eğer bu açığın sadece yarısını yapmak mümkün olsaydı, bugün, en büyük sorun olan dış borçlarımız 163 milyar dolar daha az olacaktı.
Düşük borç oranı, hem kredi notumuzu yükseltecek hem de CDS primlerini düşürecekti. Ardından vadesi daha uzun ve fiyatı daha ucuz olan bol yatırım kredilerine ulaşma imkânları artacaktı.
Yüksek dış borç ve düşük üretim kapasitesi sorunlarının aşılması için akla hayale gelmedik reformlar yapılması ve katma değerli ürün üretilmesi gibi tavsiyelerin ayağı yere değmiyor, maalesef.
Çünkü orta ve orta yüksek teknoloji ürünleri üretmekte zorlanan ekonomilere yüksek katma değerli ürünler üretme tavsiyeleri vermek, tavsiye değildir.
Türkiye için en doğru harcama bileşimi: 1) Toplam harcamalar içinde “sabit sermaye oluşumu” için yapılacak harcamaların payı, 10 yıl içinde, %27’den %40’a yükseltilmeli ve 2) gayrisafi sabit sermaye oluşumları içindeki “makine ve teçhizat”ın payı %35’ten,%50’ye yükseltilmelidir.
Böylece makine ve teçhizat için yapılan harcamalar, on yıllık bir süreçte, %9’45’ten, %20’ye ulaşabilir. Bugünkü bütün sorunların hakkından gelmek için izlenecek tek yol budur.
Makine ve teçhizat için yapılacak harcamalar, tüketilen sanayi ürünleri içinde ithal ürünler payı üçte bire düşünceye kadar sürmelidir.
Başkalarının parasıyla sefa sürenlerin, akıbeti, sürünmektir.
Sürünme yılları yeni başladı. Sürünme yıllarını kısaltmanın yolu, bütün toplumun aynı anda mevcut gidişata “dur” demesidir. Yani herkese dokunacak fedakârlığa razı olunmasıdır.