Çini Amerikan tehditleri değil yüksek krediler durduracak
Son yazılarda Türkiye’de hem kamunun hem de özel sektörün yeterli ölçüde kredi kullanmadığını ve kullanmadığı içinde teknolojik bir gelişme ve sıçrama yapamadığını vurgulamaya çalıştık.
Kredilerin niteliği, tutarı ve etkisi hakkındaki görüşlerim; kredilerin, sonsuz miktarda ve kayıtsız şartsız şekilde artırılması anlamına gelmiyor.
Bu yazıda aşırı kredi içinde yüzen Çin ekonomisini gözden geçireceğiz.
Türkiye ve Çin kredi hacmi konusunda “zıt kutupları” temsil ediyorlar.
Örnek Çin’in GSYH’sı 20 Trilyon dolar ve (finansal olmayan sektörlere verilen) krediler 50 Trilyon dolar yani GSYH’nın %250’si kadar.
Türkiye’nin GSYH’sı 1,6 trilyon dolar ve krediler 533 milyar dolar yani GSYH'nın %33’ü kadar. İnanılmaz bir farklılık.
Türkiye’de düşük kredi seviyesi iktisadi aktiviteyi azalttığı halde, “likidite ve fonlama” benzeri sorunlar hala sistemik riskler oluşturabilir.
Çin’deki aşırı kredi ortamının oluşturduğu iktisadi aktivite de sistemik risk oluşturur: Temerrüd ve balon oluşturma riski.
ÇİN’İ DURDURMAK
Türkiye’yi şimdilik bir kenara bırakalım ve Çin üzerinde yoğunlaşalım.
Soru: Bir yılda ürettiği mal ve hizmetlerin toplam değeri 20 Trilyon dolar olan bir borçlu, 50 Trilyon dolarlık borcunu kaç yılda öder?
Yukarıdaki soru, bir düşünmeye hazırlık bir hatta tuzak bir sorudur; zihinsel tuzak amaçlıdır çünkü krediler, özde, ödenmek için değil döndürülmek için alınır/verilir.
Zihinsel bir deney:
Varsayalım ki Çin Hükümeti şöyle kararlar aldı:
1) Bankaların şirketlere ilave kredi vermesi yasaktır.
2) Gerçek ve tüzel kişiler ile kurumların da, bankalara anapara geri ödemesi yasaktır.
3) Her yıl sonunda kişi ve kurumlar bankalara sadece borçlarının faizini, komisyonunu ve varsa masraflarını ödeyecekler.
4) Kredi faizi, komisyonu ve masrafları toplamının, anaparaya oranı herkes için %5 olacaktır.
5) Bankalar mevduatlara en çok %3 faiz verecek ve genel giderleri de verdikleri kredilerin %2’sini geçmeyecektir.
Soruları biraz daha çoğaltmadan önce burada biraz duralım ve bazı çıkarımlar yapalım:
A) Çin hükümeti aldığı bu kararlarla büyüme hedeflerini sıfıra düşürmüştür.
B) Büyüyemeyen ekonomi yerinde saymaz ve büzülür.
C) Kredilerin dondurulduğu bir ortamda harcamalar yani iktisadi faaliyetler büzülmek mecburiyetindedir.
D) Büzülen iktisadi ortam, istihdamda da olumsuzluklar oluşturur.
Biraz da soru cevap gidelim:
Kişi ve kurumların 50 Trilyon dolar kredi borcu için ödemeleri gereken tutar kaç dolardır?
Cevap: 50 Trilyon dolar kredinin %5’i 2,5 Trilyon dolar eder.
Soru: GSYH’sı 20 Trilyon dolar olan bir ekonomi her yıl 2,5 trilyon dolar faiz ödeyebilir mi? Öderse büzülmez mi, küçülmez mi sorun yaşamaz mı?
Cevap: Küçülme ve büzülme kesin olur; bir ekonomi küçülme yaşıyorsa sistemik risklere maruz kalır.
DIŞARIDA ÖLÜMCÜL BİR YARIŞ İÇERİDE KATMANLI SORUNLAR
Yukarıda Çin ekonomisinin finansal yapısınının özünü tasvir ettik.
Çin’in karar günü yaklaşıyor: Ya kredi balonunu şişirmeye devam edip bugünü süsleyecek ya da balonu sönümlendirerek yarını kurtaracak.
Peki Çin Hükümeti, ekonomiyi, yöneldiği uçurumdan kurtaracak ne tip tedbirler alıyor?
Alması gerken tedbirlerin tam tersini yapıyor: Firmalara üretimlerini ve ihracatlarını artırmaları için ilave hedefler veriyor. (Çin’in ilk 500 büyük sanayi kuruluşu devlete aittir.)
İlave hedefler demek ilave krediler demektir. İlave kredi demek, ödenmesi gereken faizlerin de ödenmeyip anaparaya eklenmesi ve kredilerin çok uzun vadelere ötelenmesi demektir.
Peki Çin bu sorunlarla yüzleşmeyi sonsuza kadar öteleyebilir mi?
Sorunları ötelemekle sorunların özünden kurtulabilir mi?
Normal şartlar altında yani komünist olmayan bir ekonomide, hükümetlerin ne yapması beklenir?
a) Yüksek borçlu ve kritik önemde olmayan şirketlerin batmasına izin verilir. Bu şirketlere kredi vermiş olan bankalar da zarar yazar.
b) Bankaların zararları sermayelerini eritirse; kamu banka ortaklarından ilave sermaye koymalarını veya yeni ortaklar bulmalarını ister.
Banka ortakları “ortak da bulamayız sermaye de koyamayız” derlerse devlet, borçlanarak temin edeceği paralarla bankalardan hisse alır. (NOT: Artık ülkeler, bankaların batmasına izin vermiyor.)
c) Yüksek borçlu ve kritik önemde olan şirketlerin mülkiyeti kamuya aitse; kamu bu şirketlerin de batmasına izin vermez.
d) Kamu borçlanır ve borçlandığı paralarla bu şirketlerin sermayelerini artırır.
e) Şirketler de gelen bu fonlarla borçlarını azaltırlar.
JAPON İŞİ (YÖNTEMİ) VE ÇİN İŞİ
Ülke borç istatistiklerine bakıldığında Japonya her zaman dünyanın en borçlu ülkesi olarak görülür: %234
Sebebi de bir zamanlar yaşadığı Çin benzeri bir kredi balonlarıdır.
Japonya 30 yıldır, 1980’lerde başlayan kredi balonunun olumsuz etkileriyle boğuşuyor.
Japonya hükümetinin bu kredi balonlarını sönümlendirmek için ihraç ettiğ tahvillerin en az %70’i Japonya Merkez Bankası (Bank of Japan, BOJ) tarafından satın alınmıştır.
Japonya'nın kamu borçlarının %40’tan fazlası başta BOJ olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarının bilançosunda tutulmaktadır.
Çin’in Japonya’dan daha ileri başarılar elde etmesi “olgunun doğası” gereği mümkün görünmüyor.
Çin de Japonya gibi borçlanacak ve borçlandığı paraları bankalara sermaye olarak koyacak. Böylece bazı firmaların batmasına veya tasfiyesine veya birleştirilmesine izin verecek.
Borçlanacağı paralardan bir kısmını da şirketlere sermaye olarak koyacak.
Böylece “borç dağları” yer değiştirecek. Kredi borçları finansal olmayan kişi ve kurumların bilançolarından silinip kamu borcuna dönüşecek.
Varsayalım ki mevcut 50 Trilyon dolar kredi bakiyesinin %40’ı kamuya intikal ettirildi: %40 demek 20 Trilyon dolar demek; bu da GSYH’nın %100’ü demektir.
Bu durumda Çin devletinin bugün %88 olan kamu borçlarının GSYH’ya oranı %188’e yükselmiş olacak.
Bunun daha sancısız ve daha acısız bir yolu yok; Çin de Japonya gibi uzun yıllar bu kredi balonunun olumsuz etkisini yaşayacak.
HESABI KİM ÖDESİN
Borçların azaltılması veya yer değiştirmesi sürecinde mutlaka bazı zümreler bundan fayda sağlarken bazıları da zarar eder.
Benzerlik çok az olmasına rağmen Türkiye örneğine baktığımızda, devalüasyon ve enflasyon sonucunda borçlu olan devlet ve şirketlerin borçlarının değeri reel değeri düşerken, TL birikimi olanlar ve sabit gelirliler büyük zarar gördü.
Japonya daha münasip bir örnek.
Japon hükümeti “borç dağları” yer değiştirirken hanehalkının olumsuz olarak etkilenmemesi için esnek ve katılımcı tedbirleri kamuya benimsetmişti; Çin’in böyle bir yeteneği var mı emin değilim.
Öyle görünüyor ki Japonya “borçları kamulaştırarak” oluşan zararı herkese dağıtmayı başarmış.
Çin’de de kaçınılmaz olan bu borç azaltım sürecinde, kamunun borçları çok artacak; kamunun borçları çok artacağı için de sosyal güvenlik harcamaları ve her türlü kamusal destekler azalacak; bu azalış sonucunda da halk bundan zarar görecek.
Acaba Çin’de halk zarar görür ve kızarsa devlet ne ne yapar? Hoşnutsuzluklar politik bazı sonuçlar doğurur mu?
Yönetim böyle bir gelişmeyi göze alır mı?
Göreceğiz.
Öte yandan şirketler ve bankalar faaliyetlerine güçlü olarak devam edeceği için istihdam daralmayacak hatta iyileşecek.
Krediler, ekonomilerin kredi hazmetme kapasitesi ile doğru orantılı olursa maksimum fayda elde edilir aksi takdirde enerjiler “kayıp istikrar yılları” arayışında tüketilir.
Vitamin eksikliği çekenle, obezlik tehlikesi yaşayanların hedefi ortak: Sağlıklı bir bünye.
