Devlet borçlarını iki katına çıkarmak
Düşük oranlarda borçlanmak başarı mı yoksa fırsatı kaçırmak mı?
Geçen yazıda Türkiye Devleti borçlarının hem “GSYH”ya, hem “Bütçe Büyüklüğü”ne hem de “Özel Sektör Serveti”ne oranla “dünyanın en düşük borç seviyelerinden biri olduğunu göstermiştim.
Yüksek oranda borçlanmanın yanlış olduğu ve hükümetlerin elini kolunu bağladığı doğrudur fakat düşük oranlarda borçlanmak da her zaman her ülkede bir meziyet veya bir başarı olmayabilir.
Yeterince borçlanmamak, bazı dönemlerde ve bazı ülkelerde çok değerli fırsatların kaçırılması anlamına da gelebilir.
Bugün, geçen yazıda da değindiğimiz “merkezi yönetim borç stokunun iki katına çıkarılmasının etkileri” konusunu zihinsel bir deneyle analiz edecek ve bazı sonuçlara ulaşacağız.
Farazi Bir Zihinsel Deney:
Bu varsayımsal deneyde, 12 yıl öncesine geri dönüp Devleti, her yıl bir trilyon TL, bugünün parasıyla 25 milyar dolar daha borçlandırarak, borçlarını iki katına yani 24 Trilyon TL’ye yükselteceğiz.
Bu deneydeki yöntem, ihracatçıların kullandığı “reeskont kredileri” yönteminin aynısı olacaktır.
Girişelim.
Bilgi: TCMB, uzun süredir ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetlere yönelik “reeskont kredileri” veriyor.
Uygulama: Bankalar ihracatçı ve döviz kazandırıcı işler yapan müşterileri için TCMB’ye “teminat mektubu” veriyor yani kefil oluyor. TCMB’de aldığı bu Teminatlara istinaden banka müşterilerine reeskont kredisi veriyor.
Eğer TCMB, firmalardan alacağını tahsil edemezse, bankalardan tahsil ediyor.
TCMB için gayet kolay ve garantili bir süreç.
Firmalar da aldıkları bu kredilerle ihraç edilecek ürünleri hazırlayıp ihraç ediyor.
Gelen ihracat dövizlerini de piyasanın %3 üzerinde bir fiyatla TCMB’ye satıyorlar.
Böylece TCMB, hiç bir risk yüklenmeden hem ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetleri desteklemiş oluyor hem de döviz rezervlerini artırmış oluyor.
Vadesi kısa (bir yıl) ve faiz/kâr payı oranları “yeterince düşük olmamasına” ve diğer bütün kusurlarına rağmen çalışan ve başarılı bir uygulama.
YATIRIM TAAHHÜTLÜ AVANS KREDİSİ (YTAK)
Sayın Berat Albayrak döneminde “madem bu Reeskont Kredisi Sistemi çok iyi çalışıyor TCMB, ihracata yönelik yatırımları da uzun vadeli kredilerle finanse etsin” denilerek YTAK (Yatırım Taahhütlü Avans Kredileri) ürününü duyurdular.
Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi (YTAK) ihracatçıların kullandığı reeskont kredilerinin işleyişi ile neredeyse aynı; farkı yüksek teknoloji yatırım şartı ve kredilerin on yıla çıkan vadesi.
Üç yıl boyunca hiç bir şey yapılmadı; YTAK, adeta unutulmaya terk edildi.
Sonra “hangi dağda kurt öldü” bilmiyoruz fakat TCMB, Haziran 2020‘de YTAK için “aman bana bulaşmayın tadında”, çok uzun bir uygulama el kitabını yayınladı.
Aradan üç yıl daha geçti ve 2023 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı YTAK kredisiyle ilgilenmeye başladı.
Nihayet hükümet, “ihracatı artıracak ve ithalatı azaltacak yüksek ve orta-yüksek teknoloji yatırım alanlarının bir listesi” yayınladı.
Tam 284 orta-yüksek ve yüksek teknoloji ürünü listesi.
İşler çok ağır ilerliyordu. Firmalar bu tip eşi benzeri olmayan bir kredinin (ödemesiz dönemi 3 yıl ve vadesi on yıl olan ve faizi çok düşük olan bir kredi) olabileceğine inanmıyorlardı.
Nihayet bu yıl talepler alınmaya başladı.
Müracaat eden firmalar “Yüksek Teknoloji Puanı” başlığı altında sıralandı ve krediler dağıtılmaya başlandı.
Bıktırıcı ve bezdirici sekiz yılın ardından nihayet ilk krediler verildi.
Kredi alabilenler bile aldıklarına inanamıyor.
Muhtemelen bu YTAK kredisine kullandırılan 100 milyar TL’nin on katından fazla talep gelmiştir.
Haziran ayında Sayın Cumhurbaşkanımız üç yılın toplamı için tahsis edilen 300 milyar TL YTAK kredisini 500 milyar TL’ye yükselttiklerini beyan etmişti.
Özet: Firmalar, Türkiye’de üretilmeyen veya yurtdışına ihraç edilebilecek “orta-yüksek ve yüksek teknoloji ürünleri” üretebileceklerini vaat ve taahhüt etmişler.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da bu yatırımların orta-yüksek ve yüksek teknolojik niteliğe sahip olduklarını onaylamış.
Bankalar da bu firmalara güvenmiş ve onlara kefil olmuş.
Soru: Bankaların ve Kamu kurumlarının onayladığı ve TCMB için riski neredeyse sıfır olan bu kredi tutarı niçin sadece 2,5 milyar dolar karşılığı 100 Milyar TL?
Niçin TCMB bu kredileri on katına çıkarıp 25 milyar dolar karşılığı bir Trilyon TL kredi vermiyor?
Şimdi itirazları dinleyip cevaplarımızı verelim:
İtiraz 1) Bu TCMB’nin işi değil.
Cevap: Kesinlikle doğru fakat birilerinin de bu görevi yüklenmesi gerekiyor. Şimdiye kadar diğer kurumların çabası yeterli olmadı.
İtiraz 2) TCMB’nin her yıl piyasaya ilave bir Trilyon TL sürmesi, para arzını artırır. Enflasyonisttir.
Cevaplar:
TCMB piyasaya sürülen paraları sahip olduğu çok sayıda parasal araçla geri çekebilir.
Örnek: Son iki yılda TCMB yaklaşık olarak 4 Trilyon TL para basarak piyasalardan en az 110 milyar dolar karşılığı döviz satın aldı.
Ardından bu TL’lerin enflasyona olumsuz bir etki yapmaması için TL depo ihaleleri açtı, zorunlu karşılık oranlarını artırdı, bankalarla döviz swapları yaptı ve Hazine’den, ihtiyacı olmadığı halde erken borçlanmasını rica ederek piyasalarda oluşan fazla paraları çekti.
Yapılacak yüksek teknoloji içeren yatırımlar için kullanılacak teçhizatın önemli bir kısmı yurtdışından geleceği ve yapılmakta olan pek çok orta- alt ve düşük teknoloji içeren yatırımın iptal edilip, yerine yüksek teknoloji yatırımları ikame olacağı için enflasyonist tehditler daha kolay bertaraf edilecektir.
TÜİK verilerine göre 2024 yılında “yapılan yatırım harcamaları 400 milyar dolar” civarındadır ve bunun yaklaşık olarak yarısı makina, teçhizat, ve bilgi işlem altyapısı ve yazılımlarla ilgili yatırımlardır.
(Parantez: Ekonominin toplamında aslında hiç bir zaman ilave 12 Trilyon TL ilave bir kredi olmayacak çünkü üçüncü yıldan itibaren geri dönüşler başlayacak, vs
Her kredi teşvik süreci süreci, muhtelif alanlarda çok sayıda ince ayarlar yapılmasını gerektirir; bu yazı bir fizibilite olmayı amaçlamıyor sadece düşünmeye, mümkünse tutarlı ve derin düşünmeye davet ediyor.)
Devam edelim.
Görüldüğü gibi şimdiye kadar devlet yani kamu yani merkezi yönetim hiç borçlanmadı. Tam tersine Kamu Kesimi olarak TCMB’nin alacakları arttı.
Soru: Peki, Kamunun borçlarını nasıl ikiye katlayacağız?
Zihinsel deneyimizi sürdürüyoruz ve yeni bir adım atıyoruz.
TCMB, her yıl sonunda, kullandırdığı TL kredilerin tamamını “Türkiye Varlık Fonu”na devrediyor.
Türkiye Varlık Fonu da devraldığı bu alacaklar karşılığında, Hazine’den borç aldığı Devlet İç Borçlanma Senetlerini (DİBS) TCMB’ye veriyor.
Bu senaryoda devlet, teorik olarak, Türkiye Varlık Fonu’nun Özkaynaklarını artırmak için nakit yerine 12 Trilyon TL Devlet iç borçlanma senedi (DİBS) veriyor.
EN Önemli Nokta: Zihinsel deneyimimizin en önemli noktası, bu sürecin 12 yıl önce başladığı varsayımıdır.
Deney Sonuçları:
1) Türkiye’de bazı firmalar 12 yılda TCMB’den 300 milyar dolar kredi alarak orta-yüksek ve yüksek teknoloji ürünleri üreten tesis yatırımı yapıyorlar. YTAK kredisinin %25 civarında özkaynak şartı olduğu için aslında 400 Milyar dolarlık yatırım yapıyorlar.
2) Bu yatırımların sonucunda, Türkiye’nin doğrudan ve dolaylı ithalatı 75 milyar dolar artıyor fakat ihracatı veya ithalat ikamesi de 150 milyar dolar artıyor. Yani dış ticaret açığı 75 milyar dolar azalıyor ve Türkiye, cari açık vermekten kurtuluyor ve cari fazla veriyor.
(Parantez ve Meraklısına Not: Yeni yatırımların yıllık net katma değeri makine ve teçhizat yatırım tutarlarının %25 - %28’i kadardır. Lütfen doğru anlayalım cironun değil, satışların değil katma değerin.
Katma Değer: Bir firmanın dışarıya sattığı her şeyden ettiği gelirler (-) dışarıdan satın aldığı her şey için ödediği giderler arasındaki farktır.
Ekonomide üretilen katma değer çalışanlar, devlet ve hissedarlar arasında paylaşılır.)
Parantezi kapattık devam edelim.
3) Varsayımsal olarak “Devletin borcu ikiye katlanıyor” diyoruz.
Aslında devlet TCMB üzerinden firmalara kredi veriyor. Yani TCMB’den aldığı paralar, cari harcamalar gibi buharlaşmıyor.
Devlet isterse, bu kredilerin tamamını Varlık Fonu yerine kamu bankalarına da aktarabilir.
Lütfen unutmayalım zihinsel deney demek derinliğine düşünmek demektir.
4) Devlet zamanla bu kredilerin bir kısmını mesela HIT-30 kapsamındaki bazı CHIP yatırımları için vermeyi vaat ettiği kredileri “hisseye çevrilebilir tahvillere” dönüştürebilir böylece kredi verdiği şirketlere Varlık Fonu üzerinden ortak da olabilir hatta olmalı.
5) TCMB’nin elinde, para politikası amacıyla kullanabileceği, yani piyasalara satarak para emebileceği tahviller (DİBS) birikecektir.
6) Yüksek teknoloji gerektiren yatırımlar aynı zamanda yüksek nitelikli işgücüne de ihtiyaç duyacaktır. Böylece yüzbinlerce üstün nitelikli kişinin çalışacağı ve yüksek maaş alacağı bir ortam oluşacaktır.
Yüksek teknoloji üreten şirketlerin çeperlerinde her zaman çok sayıda yan-firma birikeceğinden; bu yüksek teknoloji yatırımları “yayılma ve taşma” özellikleri göstererek mevcut şirketlerin de kalitesini artıracaktır.
7) Yapılacak yatırımların tasarlanması, fizibiliteye dökülmesi, uygulanması ve üretime geçilmesiyle istihdam edilecek yüzbinlerce yüksek maaşlı çalışandan tahsil edilecek vergiler, devletin vereceği kredi desteğini kat be kat aşacaktır.
Örnek: Çalışanlardan sigorta primi, gelir vergisi, işveren payları, işsizlik sigortası primi, KDV, ÖTV ve şirketlerden kurumlar vergisi, gelir vergisi, KDV, ÖTV gibi.
8) Unutulmaması gereken olgu, her harcamanın bir başkasının geliri olacağı gerçeğidir.
9) Bir diğer gerçek de yüksek teknoloji yatırımlarının her zaman iktisaden verimli döngüler oluşturma potansiyelidir.
Uzatmayalım.
12 yıl önce enflasyon tek haneliydi ve sonrasında da tek haneli olarak devam edebilirdi; 12 yıl önce başlayabilecek bir süreç, küçük ölçeklerde de olsa nihayet başladı.
Soru: Peki, Türkiye’nin bu potansiyel gelişmişlik seviyesine ulaşma fırsatları buharlaştı mı?
Veya.
Son Soru: Önümüzdeki 12 yılda, üzerinde düşündüğümüz zihinsel deneyimizin bir benzerini hayata geçirecek yatırımların bir garantisi var mı?
Cevap: Konu “mümkünlük” ve “olabilirlik” sınırları dahilindedir.
Bilmek ve yapmak aynı şey olsaydı dünyada geri kalmışlık diye bir gerçeklik olmazdı.
