Dış borç artışının sorumlusu kim?
Türk ekonomisinin en önemli sorununun dış ticaret açığı, yani cari açık olduğunu dünyada bilmeyen yoktur.
Cari açık eşanlı ve eşanlamlı olarak dış borç artışı demektir. Bu bilindiği halde dış ticaret açığına sebebiyet veren süreç ve olgulara niçin müdahale edilmediği aslında geç kalmış bir sorudur.
Dış ticaret açığının kök sebebi olan ucuz dövizin tüketicide oluşturduğu “zenginlik duygusu” ve bolluk algısı tedbir alınmasını zorlaştırmış olabilir.
İlaveten otomobillerden % 260’a varan ve benzin/motorinden %100’ü aşan KDV ve ÖTV’lerinin bütçeye sağladığı muazzam gelirler, tedbir alması gereken bürokrat ve siyasilerin “gözlerini kamaştırmış” ve tedbir almaktan alıkoymuş görünüyor.
DAHA AZ OTOMOBİL İTHALATI DAHA GÜÇLÜ EKONOMİ
Yine de bu kusurun bütün suçunu dönemin siyasileri ve bürokratlarına yüklemek adil olmaz. Bu sonuçların alınmasında en az bu aktörler kadar kusurlu olan başka suç ortakları da var.
Türkiye’de satılan her yüz aracın yaklaşık altmış adedi ithaldir; kırk adedi de yurt içinde üretilmektedir ancak yurtiçi üretimin de %50’si ithal olduğu için satılan araçların içindeki ithalat payı en az %80’dir.
Şu anda trafiğe kayıtlı yaklaşık 22 milyon araç var.
Ortalamalara göre bir araç yıllık 15.000 km yol gitmektedir. Uluslarası motorin ve benzin fiyatlarının on yıllık ortalama fiyatlarına göre her bir araç senelik en az 600 dolar civarında yakıt tüketmektedir. Yaklaşık olarak 110 dolar da tamir bakım, yağ ve parça değişimine harcanmaktadır.
Eğer 22 yerine 14 milyon araca razı olacak bir ortam oluşmuş olsaydı, yani sekiz milyon daha az araç satın alsaydık; yurt dışına otomobil ve yakıt için en az 125 milyar dolar daha az para ödeyecektik. Bu 125 milyar dolara bugüne kadar ödenen faizleri de eklediğimizde, rakamlar 200 milyar doları aşmaktadır.
Bu 200 milyar dolara ilaveten akıllı telefon, tablet ve televizyonların lüks markalarına ve diğer lüks tüketim maddelerine harcadığımız paraların da borç alındığını dikkate alırsak; borçlanmayı artıran en önemli aktörlerin “biz tüketiciler” olduğu net bir şekilde görülür.
2003 – 2018 döneminde ithal ve yerli malzeme kullanılarak 490 milyar dolar sanayiye yönelik yatırım yapıldığını 2018 yılında yaptığım bir çalışmada tespit etmiştim. Sanayi ürünleri için de dış borç alındığı doğrudur fakat sanayi tesislerinin çoğu ihracat da yaptı.
Başa dönüyorum ve tekrar iddia ediyorum: Bizim en büyük sorunumuz dış borcumuzdur ve bunun en önemli sebebi ucuzlatılmış ve ithalatı kolaylaştırılmış tüketim ürünleridir.
Müsebbibi de başta Ak Parti hükümetleri ve ben dâhil tüm tüketicilerdir.
Yöneticilik yaptığım dönemde, yöneticilerimize yerli otomobil almayı önermeye bile cesaret edemedim; bütün bankalarda otomobilin markası, bankanın imajı ve yöneticinin itibarı arasında herkesin inandığı bir özdeşliğe inanılıyor/du.
Doğrusu bu tek suçum değil; şu an masamda saat, tablet, telefon, gözlük vs. pek çok ithal ürün görebiliyorum.
Başta tüketici ürünleri olmak üzere her türlü ürün elbette ithal edilebilir; illa da ithal edeceksek mal ve hizmet ihracatından kazandığımız dövizlerle ithal edelim. Yetmezse turizmden kazandıklarımızla, o da yetmezse uluslararası nakliye ve yurtdışı inşaat işlerinden kazandıklarımızla ithal edelim; bunlar da yetmezse doğrudan yatırımlar yoluyla ülkemize girmiş dövizlerle alalım, fakat borç parayla tüketici ürünleri ithal etmeyelim. Daha önce de ithal etmemeliydik.
Toplum ve ülke olarak çok fazla seçeneğimiz kalmadı. Ya ithal ürünlere olan ölçüsüz tutkumuzu sürdürecek ve tüketebileceğimiz kadar ithal ürün tüketeceğiz ya da tüketim heves ve arzularımızı dizginleyip kontrol altına alacak ve bazı yerli ürünlere razı olacağız.
Her ikisi de mümkün birincisinde ısrar edersek yolumuz IMF’ye çıkar ve IMF de gelir Türkiye’ye borç vermiş kişi ve kurumların alacaklarını kurtarmak için bize uzun vadeli kredi verir. Elbette bize kredi vermeden önce hiç de hoşumuza gitmeyecek şartlar dayatacaktır.
Otomotiv ithalatını körüklemek için kamu bankalarına kredi verdiren ekonomi yönetimi, ne yaptığının farkında mıdır acaba?