Ben krediler konusunda uzmanlaşmış bir profesyoneldim. Bizim gibi insanlar için borçlunun kişi mi, kurum mu veya devlet mi olduğu fark etmez.

Aklımızda sürekli aynı soru dolaşır: Kullandırdığımız fonu sorunsuz bir şekilde tahsil edebilecek miyiz?

“Şu anda hiçbir işimize yaramayan bazı varlıkları satışa çıkardık. Gelecek geliri sermayeye ekleyeceğiz. Bize sadece yük olan bazı üniteleri kapattık, gereksiz bazı harcamaları da kıstık. İhracat pazarlama ekibini güçlendirdik.”

“Bu sayede hem borçlarımızın kirasını hem de bir kısım anapara borç ödeyebileceğiz. Bugünden itibaren 5 yıl içinde ya halka açılmak ya da %40’a kadar azınlık hissesi satmak için filanca kurumu görevlendirdik. Buradan gelecek paranın yarısıyla borç ödeyecek diğer kısmını sermayeye ekleyeceğiz. Böylece finansman giderlerimiz de azalacak. Borç aktif oranımız %35’in altına ininceye kadar sadece yenileme ve verimlilik yatırımı yapacağız.”

Ömrüm aşırı borçlanmış ve ödeme güçlüğü çeken firma yetkililerini dinlemekle geçti, çoğu masal anlatır. Yukarıdaki plan benzeri çok az plan dinledim.

Yazarımız Elif Çakır “Ekonominin başına Daron Acemoğlu geçse” başlıklı bir yazı yazdı ve sordu: D. Acemoğlu, Türkiye’yi içine girdiği bu ekonomik krizden çıkartabilir mi?

KURTARICIMIZ BİLGİLİ Mİ OLSUN GERÇEKÇİ Mİ?

Bence sorunlarımızın çözümü Acemoğlu değil. O kitaplarında “zaten başarmış ve iki yüz yıldır başarılarını sürdürüp başkasıyla paylaşmayanlar”ın destanını dar bir bakış açısıyla yazıyor ve çok güzel yazıyor. İsterse beraberinde Bernanke ve Lagarde’ı getirsin bizim ilacımız değiller. Bize, yukarıdaki borç yapılandırması isteyen müşteri gibi gerçekçi bir yönetim lazım.

Üç partinin bu konudaki programı ve görüşleri nedir?

AK Parti tozlanmış parti programını on yıldır gözden geçirmediği için programa değil söylemlerine bakacağız.

Deva Partisi’nin programı, ertelemelere rağmen sanki aceleyle yazılmış. D. Acemoğlu’nun “kapsayıcı” kavramı ve çağrıştırdıkları programda kendisine yer bulmuş. Program yazılırken “Dar Koridor” henüz yayınlanmamıştı fakat Sayın Babacan bu kitabı konuşmalarında zikrederek, kitabın analizlerine katıldığını ima etti.

Eğer Türkiye, parti programına bakılarak oy verilen bir batı Avrupa ülkesi olsaydı; eminim Gelecek Partisi seçimlerde çok başarılı olurdu. Çünkü seçimden sonra İsviçre veya Hollanda hükümetini devralacak gibi hazırlık yapmışlar.

Sayın Davutoğlu Malezya’da uzun zaman geçirdiği için Uzakdoğu ülkelerinin ekonomik büyüme stratejilerini yakından izlemiş olabileceği ve buradan öğrendiklerini Türkiye’ye uyarlayabileceği bekleniyordu; fakat eskilerin tabiriyle bu olgudan “eser yok”

Mesela Gümrük Birliği yerine, İngiltere gibi serbest ticaret anlaşmasını tercih eden; Türkiye’ye Güney Kore, Tayvan, Singapur tipi bir sanayileşme ve dış ticaret politikası öneren bir parti yok, maalesef.

TÜRKİYE’Yİ KURTARACAK FİKİRLER

AK Parti’nin görüşü: Uluslararası finansal yatırımcılar er ya da geç Türkiye’nin önemini anlayacak ve yatırım yapmaya gelecek veya Türkiye’ye bol ve ucuz kredi verecek.

Deva Partisinin görüşü: Mevcut ekonomik sorunların sebebi demokratik değerlerinin, hukuk devletinin ve uluslararası ilişkilerin yozlaştırılmasıdır. Eğer Ali Babacan liderliğinde bir iktidar nasip olursa; bütün dünya Sayın Babacan’ın hukuka ve demokrasiye bağlılığını bildiği için, eskisi gibi oluk oluk para akmaya başlayacaktır.

Gelecek Partisinin eleştirisi de DEVA Partisi ile aynı fakat nitelik olarak daha ayrıntılı, analitik ve sert.
İşte üç partinin ekonomi programının özünde ya da paydasında yatan “temel kurtarıcı fikir” budur: Yabancı sermaye para getirsin veya borç versin biz de bu parayı kullanarak ülkeyi kalkındıralım.

Çünkü her üç parti de “Türkiye’nin bir tasarruf açığı olduğunu ve bunu kapatmak için mutlaka yabancı sermaye gerektiği” hurafesine, harfiyen inanıyorlar.

Bu partilerdeki dost ve arkadaşlarıma bir tavsiyem var: Beklediğiniz yabancı finansal yatırımcılar uzun süre gelmeyecek; umduğunuz krediler de verilmeyecek; bütün hesaplarınızı buna göre yapın.