Kurları baskılamak enflasyonu düşürür mü?
İhracatçıların “düşük kurlar her geçen gün zararımızı artıyor” serzenişlerine Sayın Nebati, “kurların artmasına izin veremeyiz çünkü enflasyonu indirme planlarımıza aykırı”, mealinde bir demeçle cevap vermişti.
Biz millet olarak, kurlardaki artışın yani devalüasyonun enflasyonu yükselttiğini defalarca test etmiş ve öğrenmiş bir milletiz.
Soru: Madem kurlar arttığı için enflasyon artıyor; acaba bir şekilde kurları sabit tutarsak veya sembolik derecede artmasına müsaade edersek, enflasyonu dizginleyebilir miyiz?
Öyle anlaşılıyor ki ekonomi yönetimi bu soruya “evet” cevabını vermiş.
Döviz kurları ve enflasyon ilişkisine geri döneceğiz fakat önce ihracatçıların iddialarını ve son durumlarını gözden geçirelim.
9 Ağustos 2022’de, “İhracatı baltalayan politikalar” başlıklı köşe yazısında, “Yılbaşında 0,80 Euro/cent’e mal edilip 1.00 Euro/cent’e satılan bir ürünün, 31 Temmuz’daki maliyeti 1,04 Euro/cent’e yükselmiştir. Yani sadece maliyet ve satış fiyatı rakamlarına bakılırsa, imalatçı/ihracatçı firmaların 4 cent zarar ettiği görülür.
Burada anlatmaya çalıştığım olgu, kurların baskılandığıdır; yani kur artışları enflasyon kadar artmadığı için ihracatçıların kârları enflasyon karşısında erimektedir” diye yazmışım.
Aradan geçen dokuz aylık sürede, Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) %26 daha arttı. (Nisan 2023 için ÜFE enflasyon oranı %2 varsayılmıştır)
Döviz sepetindeki kur artış oranıysa %12 olmuş. (Euro %16 ve Dolar %8)
Yani ihracatçıların giderlerinin artış oranı, gelirlerinin artış oranından daha fazla arttığı için kârlılık oranları biraz daha düşmüştür.
Yine de bu anlattıklarım fotoğrafın tamamını yansıtmıyor.
Hükümet hala, ihracatçıların çoğuna %15 - 20 civarında bir faiz oranıyla kredi verdirdiği için, aslında, ihracatçıların pek çok gideri enflasyon oranı kadar değil, faiz oranları kadar artmaktadır.
Eğer bugün İhracatçılar ayakta durabiliyorsa, hala para kazanabiliyorlarsa; bu, ucuz TL krediler sayesindedir.
Fakat yine de ortada büyük bir problem var: Bütün ihracatçılar kredi alamıyor. Alanlar da bütün ihtiyaçlarına yetecek kadar alamadıklarını iddia ediyorlar.
Bu iddialar doğrudur. Fakat bu her zaman böyledir. Bankalar sürekli olarak kredi tahsis standartlarını değiştirirler ve kendilerine gelen her talebe olumlu bakamazlar.
İsabetsiz yöntemlerle de olsa, enflasyonu düşürmek iddiasıyla yola çıkan ekonomi yönetimi, ihracatın düşmesini ya da artmamasını bile göze almış görünüyor.
Peki, ekonomi yönetimi haklı mı?
Eğer konuya, doğrudan kur ve enflasyon ilişkisi üzerinden, yüzeysel olarak girersek haklı gibi gözükür fakat doğru olan, sürecin tamamının gözden geçirilmesidir.
Eğer ekonomi yönetimi, kurların beklenmedik bir şekilde ve oranda artmasını engellemeye çalışırken, aynı anda, bütün kesimlere ucuz kredi musluklarını sonuna açmasaydı, bu politikası kısmen de olsa, enflasyonla mücadelede işe yarayabilirdi.
Çünkü TL kredilerde abartılı artışlar, bilhassa gıda dışı sanayi ürünlerine olan toplam talebi artırır.
Türkiye’de tüketilen sanayi ürünlerinin içeriğindeki ortalama ithal malzeme oranı %60 - 65 civarındadır.
Ucuz ve bol kredinin ithal içeriği yüksek olan sanayi ürünlerine yöneldiğini ve bu yönelimin önce dövize talebi artırdığını, ardından da devalüasyonlara yol açtığını biliyoruz.
Devalüasyonlara sebep olan kur artışlarının gerçek nedeni, aşırı oranlarda kredi artışlarıdır.
İktisatçıların üstadı Friedman “Enflasyon her zaman ve her yerde, parasal bir olgudur” diye buyurmuştur.
Yani ekonomi yönetimlerine, eğer enflasyonla mücadele edeceksen, bu, kurları baskılamakla değil, kredi artış oranlarını düşürmekle mümkün olabilir, diyor.
Hükümetin döviz kuru ve enflasyon arasında kurduğu nedensellik hem teoride hem de pratikte, apaçık bir şekilde tutarsızdır ve sonuç vermesi mümkün değildir.
Bu yanlış politikalar, yapışkan ve katı nitelikte bir enflasyon türünü, ülkenin başına bela edecektir.
Bugün BDDK’nın kredi istatistiklerinden biliyoruz ki, yıllık TL kredi artış oranları %100’e yaklaşmaktadır.
Kredi artış hızı bu şekilde devam ederse, dünyadaki hiçbir ekonomi yönetimi, kurları, bu seviyede tutamaz.
Ya da kurları tutmak için “yasaklar”a başvurur. Kurlarla ilgili her yasak, yaşanacak büyük bir devalüasyonun ilk adımıdır.
Devalüasyona mahkûm olmuş bir ekonomi, aslında, tükenmiş veya tükeneceği kesin olan bir ekonomidir.
Ak Parti’nin başkanlık seçimini kazanması durumunda, daha liyakatli kadroların atanacağına ve bu kadroların da, doğru para ve kur politikaları uygulayacağına inanan kaldıysa, bu inanmışlar Ak Parti’yi tercih etmeye devam edebilir.
Bezgin ve yorgun kadroların ekonomiyi hırpalamasına son vermenin zamanı geldi ve geçiyor.