Mali disiplin, maaş zamları, bütçe açığı ve kamu borçları

Sayın Şimşek’in ifade ettiği “mali disiplin” kavramını, kabaca, “kamu harcamalarının, finansal istikrarsızlığa sebep olacak kadar, kamu gelirlerinden fazla olmaması” olarak tanımlayabiliriz.

Acaba Türkiye’de bir mali disiplinsizlik tehlikesi var mı?

Karşılaştırmalı örnekler kavrayışımızı geliştirebilir. Rakamları yuvarlayacağım, çünkü konumuz bakış açısı geliştirmek, muhasebe kaydı tutmak değil.

KAMU NE KADAR PARA TOPLUYOR VE TOPLADIĞI PARALARI NEREYE HARCIYOR

Örnek: Fransa ve İtalya her yıl kendi GSYH’nin %57’si kadar vergi ve prim topluyor ve %3’ü kadar da borçlanıyorlar.

GSYH’lerinin %60’ına denk gelen bu paraların yarısını sağlık ve sosyal güvenlik (sağlık, emeklilik, işsizlik, sosyal yardımlar, konut yardımı vs.) alanlarında diğer yarısını da hükümetin diğer ihtiyaçlarına harcıyorlar.

2022 yılında, Türkiye de GSYH’nin %30’u (GSYH’nin %20’si kadar bütçe gelirleri, %9’u kadar sigorta primi ve bütçe dışı fon gelirleri ve %1’i kadar da borç olmak üzere) kadar fon oluşturabilmiş. Yani Fransa ve İtalya’nın yarısı kadar.

Türkiye’nin oluşturduğu bu fonlar toplamı 2022 yılında 4 Trilyon TL’ydi. Bunun üç Trilyonu merkezi yönetim bütçesi içinde bir trilyonu da sosyal güvenlik kurumu şemsiyesi altında harcanmıştır.

Fakat bütçenin de %10’u, yani yaklaşık 300 milyar TL de, sosyal güvenlik alanında harcandığı için aslında, sosyal güvenlik harcamalarının toplamı 1,3 Trilyon TL’ye yükselmiştir.

Yani 2022 yılında toplanan vergi, prim ve fonların yaklaşık %33’ü (1,300 T/4,000 T) sağlık ve sosyal güvenlik alanında %67’si de diğer alanlarda (eğitim, savunma, yatırım, maaş ödemeleri vs.) harcanmıştır. Yani harcamaların tahsis edildiği alanlar bakımından, 2022 yılı sonuna kadar, henüz bir Fransa ya da İtalya seviyesinde değildik.

Başkan Erdoğan seçim döneminde o kadar çok söz verdi ve kanun çıkardı ki, sonuçta 2022 yılı, harcamalar bakımından emsal bir yıl olma niteliğini kaybetti.

Bazı kanun ve vaat örnekleri: EYT, en düşük emekli maaşının 5.500 TL’den 7.500 TL’ye yükseltilmesi, en düşük memur maaşının 22.000 TL’ye yükseltilmesi, ev kadınlarının sosyal güvenlik primlerinin ödenmesi, vs. vs.

Bu sözlerin tutulacağı kesindir.

Peki, bu ödemeler için hükümet, şu ana kadar ek bir gelir kaynağı oluşturabildi mi?

Cevap: Hayır.

Bu da, gelir kaynakları oluşmadığı için yeni hak sahiplerine ödenecek paraların, daha önce hak sahibi olmuş olanların reel gelirleri sulandırılarak, ödeneceği anlamına gelir.

Yani kazandaki yemek miktarı artırılmadan sofraya oturanların sayısı artacak.

Yaptığım hesaplamalara göre 2023 yılında, kamunun, toplayabileceği ve borçlanabileceği gelirler toplamı 6,6 Trilyon TL’dir.

2022’de sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının 1,3 trilyon olduğunu söylemiştik; 2023 yılında bu rakamın %100’e yakın artarak 2,5 Trilyon TL’yi aşabileceğini öngörüyorum. Yani Sağlık ve Sosyal Güvenlik harcamalarının GSYH’ye oranı %33’ten, %38’e (2,5 T/6,6 T) yükselecektir.

Bu oran, 2024 yılında %42’yi aşarak rekor kıracaktır.

Ara Çıkarım: Devlet iflas etmeyecek fakat sabit ve düşük gelirli aileler biraz daha fakirleşecek.

KAMU BORÇLARI VE BÜTÇE AÇIĞI

2021 yılında merkezi yönetim borç stoku, (2.750/7250) GSYH’nin %37,9’u kadardı.

15 Ay sonra, Mart 2023 tarihinde bu oran %26’ya düştü. Çünkü merkezi yönetim borç stoku 4.489 TL’ye ve GSYH da 17.126 Milyar TL’ye yükseldi. (4.448/17.126)

Bu sayede Türkiye, akranları arasında, “kamu borcu en düşük olan ülke” durumunu pekiştirdi.

Diğerleri: Brezilya %73, Hindistan %89, G. Kore %50, Meksika %49, Endonezya %41 Polonya %49, Güney Afrika %67 ve Malezya %60.

Peki, Türkiye bu “üstün başarı”yı nasıl yakaladı.

Son zamanlardaki düşüşte, kurların baskı altında tutulması ve Hazine’nin bankalara “zorla” faizi düşük devlet tahvili satması etkili olmuştur.

Fakat asıl sebep, istenmeyen ve beklenmedik bazı gelişmelerin yan ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Mesela 2022 yılında ihracat artarak 254 milyar dolara ve ithalat, daha fazla artarak 364 milyar dolara yükselmişti. Böylece dış ticaret açığı 110 milyar dolar olmuştu.

İthal edilen ürünlerden alınan KDV, ÖTV ve Gümrük vergileri sayesinde Hazinemiz vergi gelirleriyle dolup taşmıştır.

Yani istenmeyen dış ticaret açığı, Hazine’nin kasasını vergilerle doldurmaktadır.

Gelelim bütçe açığına.

Son 10 yılın ortalama bütçe açığı, Maastricht kriteri olan %3’ten bile düşüktü: %1,7

Bu yıl Nisan ayında tahsil edilmesi gereken tahminen 80 Milyar TL Kurumlar Vergisi ve yeni ihdas edilen “50 Milyar TL Deprem Vergisi”nin tahsilatı Nisan’dan Mayıs ayına ertelenince, ilk dört ayın bütçe açığı 383 Milyar TL’ye yükseldi.

Ardından uzman ya da değil pek çok kişi, bu 130 milyar TL’yi dikkate almadan “çifte açık tehlikesi ortaya çıktı ve bu sürdürülemez” diye özensiz iddialarda bulundu.

Çifte açık: Bütçe ve cari açığın aynı anda GSYH’nin %3’ü aştığı durumlar.

Son yirmi yılda, bütçe açıkları hiç sorun olmadı.

VERİLEN SÖZLERİN ETKİSİ

Peki, seçim döneminde çıkarılan EYT Kanunu, en düşük emekli aylığının 7.500 TL’ye yükseltilmesi, memurlara en az 22.000 TL maaş sözü, deprem harcamaları ve benzeri harcamalar bütçe açığını bir soruna dönüştürecek mi?

İrdeleyelim.

EYT’nin bütçe için anlamı: Hiçbir ek sosyal güvenlik primi toplamadan, emeklilere, yasal olarak hak ettiklerinden, ortalama beş yıl daha erken, emeklilik maaşı ödenmesi demektir.

Yaptığım hesaplamalara göre EYT’lilerin bütçeye yıllık ek maliyeti, 2023 fiyatlarıyla, 225 Milyar TL olacaktır. Yani GSYH’nın %1’i kadar. Bütçeye ek gelir konmadığı için kamu, bu parayı da borçlanacaktır.

Bu borçlanmadan dolayı da, %26 olan merkezi yönetim borç stokunun GSYH’ya oranı, diğer her şey sabit varsayımıyla, her yıl %1 oranında artarak, 10 yılın sonunda %36’ya yükselebilir.

Uzatmadan belirteyim ki, en düşük emekli maaşının 7.500 TL’ye ve en düşük memur maaşının da 22.000 TL’ye yükseltilmesi de bütçe giderlerini 200 milyar TL civarında artıracaktır.

Sonuçta bu tip ödemeler, merkezi yönetim borç stokunu her yıl %1 artırabilir.

Fakat merak etmeyiniz artmayacaktır çünkü hükümetimiz bu ödemeleri mutlaka sulandıracaktır.

DEPREM HARCAMALARI

İlave bir harcama kalemi daha var: Depremzedelere yapılan nakdi yardımlar ile deprem konutları ve altyapı inşaatına harcanacak paralar.

Daha önce inşaat harcamalarının toplam olarak 630 milyar TL’ye çıkacağını ve nakdi olarak yapılacak yardımların da, en çok 150 milyar TL olabileceğini hesaplamıştım. Ancak bu harcamaların üçte biri bu yıl ve üçte ikisi de önümüzdeki üç yılda harcanacaktır.

Bu yıl deprem bölgesi harcamalarının karşılığı, toplanan bağışlar ve ihdas edilen deprem vergileriyle finanse edileceği için bütçeye ek bir yük getireceğini tahmin etmiyorum.

Deprem harcamalarının yüz milyar dolara ulaşacağına dair yapılan fizibilite raporlarının tamamının, tutarsız ve yüzeysel bulduğumu tekrar belirteyim.

Yukarıda sıraladığım harcama türlerinin, tümünün, dolaylı olarak gelir yaratma etkisi de var ve bu etkiler hiçbir fizibilite hesabında yer almıyor.

Mesela inşaat şirketlerinden ve malzeme tedarikçilerinden tahsil edilecek vergiler, harcama vergilerinin artması, inşaatlarda çalışacak kişilerin ödeyeceği vergi ve primler, sigorta şirketlerinden tahsil edilecek tazminatlar, vs.

Bu veriler ışığında, 2023 yılında GSYH’nın 23 trilyon TL olacağını varsayıyorum. Bütçe açığının da, seçimlere rağmen Mayıs sonunda %3,5’i ve yılsonunda da %4,5’i aşmayacağını öngörüyorum.

2024 için de bütçe açığı %5’i geçmeyebilir.

Bir olgu olarak Mehmet Şimşek, kısa vade de yoksulların durumunu düzeltmek için değil, tahrip edilmiş bir ekonomiyi ayağa kaldırmak için geldi.

Uzun vadeli toplumsal yararlar için yoksullar biraz daha diş sıkacak, bu kaçınılmaz.

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
16 Yorum