Para kazanmak mı Rusya’yı ehlileştirmek mi öncelikli
Korkak ya da cesur. Sivil ya da asker. İnsan, ölümü göze alarak niçin savaşır?
Savaşanlar bağlamında insanlar üç gruba ayrılır: Şehitler, yaşayacak olanlar ve gelecek nesiller.
Ölümü göze alanlar, kendileriyle özdeş gördükleri ölmeyecek olanlara ve gelecekteki nesillere daha anlamlı ve müreffeh bir hayat hakkını garanti altına almak için savaşırlar ve her zaman takdir görürler.
Ukrayna’yı savunan gönüllüler, tam da böyle bir gelecek için savaşıyor.
Peki, Rusya liderliği “tarihi topraklarını geri almak” gibi netameli bir olgu hakkında nasıl olur da ölümü ve yıkımı göze alabiliyor?
Çünkü tarihten, destanlardan, dinden veya ideolojiden yola çıkarak komşu ülke toprakları üzerinde hak iddia edenler de, en az vatanını savunanlar kadar inanarak savaşırlar; bu böyledir.
Hatta bir inançtan beslenen savaşçılar, “düşmanlar”ına karşı daha korkunç ve gaddar olurlar.
Karanlık ruhlu Rus liderlik zihniyeti, tarihsel anlatılar ekseninde inşa ettiği “Eski Rus toprakları” fikri için coşkuyla savaşır; buna şüphe yok.
RUS LİDERLİĞİ
Deli Petro Sen Petersburg’u inşa ederken 40.000 ila 90.000 arasında kişinin yorgunluktan, açlıktan veya hastalıktan ölmesine aldırmamıştır.
Sovyetler Birliği döneminde biri 1921-21-22 yıllarında diğeri de 1932-33 yıllarında hastalık, nüfus azalışı ve üretim eksikliği nedeniyle oluşan kıtlıkta 10-15 milyon insan ölmüştür.
Holodomor denilen, 1932-33 kıtlığının sebebi Amerika’dan makine ve teçhizat ithal edilmesidir; bu makinaların parası, kıtlık ortamında buğday ihraç edilerek ödenmiştir.
I. ve II. Dünya Savaşı dönemlerinin korkunçluğu, zaten herkese malumdur.
Başkalarına karşı gaddarlıkta zaten sınır tanımazlar: Plevne savaşında esir aldıkları 54.000 Osmanlı Askerinin sadece 15.000’i geri dönebilmişti.
Rus liderlik ruhunun derinliğindeki öncelik hiyerarşisi ürkütücü, tehditkâr ve gözü kara nitelikler içerir; sonuçları korkunçtur.
Derin Rus ruhu, tabir caizse, İstanbul’u kendi Mekke’si, Ayasofya’yı da Kâbe’si olarak görür; bu bilindiği halde, İstanbullular geceleri nasıl rahat uyuyor ve mülkleri hakkında nasıl tedirgin olmuyorlar; anlaşılır gibi değil.
Orta Asya Türk Devletleri, Azerbaycan dâhil, dış politikalarında özgür ve özerk değiller; bu bağlamda henüz bağımsızlıklarını kazanmış sayılmazlar.
Kıta Avrupası, bir asırdır, bu ürkünç komşusunun tehditkâr niteliğini nasıl ehlileştireceğini bilemedi.
Amerika başaramamıştı fakat Ukrayna saldırısı gözlerini açtı.
Artık fiyatı ne olursa olsun bu komşunun mümkünse Avrupalılaştırılması değilse de zayıflatılarak ehlileştirilmesine karar verildi ve Rusya’ya karşı daha önce eşi benzeri görülmemiş yaptırım kararları alındı.
Rusya Merkez Bankasının 630 Milyar $’lık rezervinin 400 milyar $’lık kısmını bloke ettiler.
Rus Bankalarını uluslararası finans sisteminin dışına attılar.
Başta yüksek teknolojik ürünler olmak üzere pek çok ürünün ihracatını engellediler.
Hava sahalarını Rus uçaklarına kapattılar.
Oligarkların varlıklarını dondurdular.
Neredeyse her gün ya yeni yaptırım ya da Ukrayna’ya silah tedarik kararları alıyorlar.
Yüzlerce Batılı büyük şirket, kârına zararına bakmaksızın ceketini alıp çıktı.
Zararın boyutuna bakılmaksızın, Rusya’yı zayıflatmak gayesiyle eşsiz ve hayret uyandıran bir kararlılık gösteriliyor.
SONUÇ
Tüm gelişmeler, ara ara duraksamalar yaşansa da bu savaşın devam edeceğini gösteriyor.
Ukrayna Lideri Zelenski Kırım, Donestk ve Luhansk’ın kaderine, kendisinin tek başına karar veremeyeceğine Rusları inandırdığını düşünerek; “Ruslar askerlerini geri çeksin, Ukrayna’nın güvenliği dünya tarafından garanti edilsin; sonra da, Ukrayna halkı bu üç bölgenin kaderi hakkında referandum yapsın” önerisi götürmüş.
Öyle görünüyor ki “coğrafya oburu Ruslar” bu teklifi beğenmemiş, masadan kalkmadan önce hiç olmazsa Kırım’ı kılçıksız olarak mideye indirmek istiyor.
Türkiye, Ukrayna’nın düşmemesi için elinden gelen her şeyi ama her şeyi yapmalı, bu hem bir beka meselesi hem de Rus halkına büyük bir iyilik olacaktır.
Çünkü Rus halkı da bu karanlık ruhlu yöneticilerinden çok çekti.