Sahibinden satılık teknoloji şirketleri
Savunma ve uzay teknolojileri alanında çalışan özel sektör şirketleri satılabilir mi?
Bayraktar İha ve Siha’larının üreticisi BAYKAR MAKİNE’ye, Tank ve Motor üreticisi BMC’ye iyi bir teklif gelirse, sahipleri çoğunluk hisselerini satar mı? Ya da zırhlı personel taşıyıcısı OTOKAR ve NUROL’a, radar, simülatör ve işletim sistemleri üreticisi METEKSAN’a, omuzdan atılan Stinger Roket üreticilerinden KALE KALIP’a ve diğer iki yüz adet savunma sanayi şirketine iyi bir teklif yapılırsa sahipleri satar mı?
Defter değerinin beş veya yıllık net karının otuz misli gibi cömert teklifler gelse ve onların yerine siz olsanız, bu fiyatlara satmaz mısınız?
Bir ara “dronsavar teknolojileri” alanında faaliyet gösteren “Harp Ar-Ge” adında bir şirketin Hollandalılara satılması gündemdeydi; sonra öğrendik ki bu firmayı yerli ELBA Holding satın almış.
Bu şirketin yeterli desteği bulduğunu ve “dronsavar teknolojileri” alanında 10 yıl içinde dünyanın en iyi firmaları arasına girdiğini varsayalım; böyle bir başarı durumunda, bu şirkete değer biçilir mi?
Bu soru, potansiyeli olan ve Savunma Sanayi Başkanlığının kataloglarına girmiş veya girecek olan bütün firmalar için geçerlidir.
VARLIKLARA VARLIK EKLEMEK
Ara önerme: Sadece kamuya ait savunma ve uzay sanayi sektörü şirketlerini değil; özel sektöre ait şirketlerin de çoğunluk hisseleri yabancılara satılmamalı; şu anda bu satışları engelleyecek bir vizyon ve yasal mevzuat eksikliği olduğu seziliyor; oluşturmalı.
Mülkiyeti özel sektöre ait olan savunma sanayi şirketlerinin finansal yapılarını güçlendirmek ve yarı-kamu niteliği kazandırmak için küçük bir öneri: Bu şirketlerin hisselerinin %25’i Türkiye Varlık Fonu (TVF) tarafından satın alınabilir.
Belki bu yaklaşım sayesinde TVF borç artırmak için değil, varlık artırmak için kurulduğunu anlar ve yeniden yapılandırılabilir.
Tekrar etmek istiyorum, ben savunma sanayi uzmanı değilim; ancak kökü dışarıda olmayacak en az dört sanayi sektörünün daha korunması gerektiğini, savunma ve uzay teknolojilerine verdiğimiz “destek metodolojisi” üzerinden anlatmayı deniyorum.
Bu desteğin metodolojisi basittir: 1.) Sanayicilerimiz ithalatçılardan korunmalı 2.) Sanayiciler güçleninceye kadar kamu kalıcı ve daimî siparişler vermeli, 3.) Sektörlerin kendilerini geliştirebilmeleri için kalıcı, daimi ve hibe niteliğinde ar-ge destekleri sürmeli 4.) Telif hakları yasasının aleyhimizde oluşturduğu haksızlıklar önlenmeli ve 5.) ihracat için her türlü ekonomik ve siyasi destek verilmelidir.
Önerdiğim diğer sektörler ve bazı destek metodolojileri için, 10,12,17 ve 19 Aralık 2019 tarihli yazılarıma bakılabilir.
Geçen yıl, diğer otomobil firmalarına göre Türkiye’de mütevazı bir yatırım olan HONDA, İngiltere’den sonra, Türkiye’den de çıkma kararı aldı. Teklif edilen ilave teşvik ve vaatlerin hiç biri kâr etmedi. Patron gel deyince gitti. Hepsi gider. HONDA bize ders olmalı.
1720-1850 yılları arasında İngiltere, 1820-1935 arasında ABD ve 1980’den bugüne kadar da en hızlı büyüyen ülke Çin’dir. Tek sebebi yukarıda anlattığım olgudur: Yüksek gümrük oranları, iç pazarı koruma mevzuatı ve başkasının telif haklarını umursamamak en önemli unsurlardır.
Tarihte sadece ileri teknolojileri elde edip, iç pazarını korumuş olan ülkeler kalkınmışlardır. Telif hakları yasası ve gümrük birliği Türkiye’yi ebedi olarak bu başarıdan mahrum bırakabilir.
Yok, eğer “biz adam değiliz, yabancı sermaye gelsin yapsın” diyorsak, olabilir, onun da kolayı var; Gümrük Birliğinden çıkıp %25 gümrük vergisi koyunuz. Bu durumda VW hemen gelir ve bir ay içinde temeli atar. Garanti veriyorum.
Devlet Gümrük Birliği belası yetmezmiş gibi “tam rekabet” ve “serbest piyasa” gibi gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere dayattığı bilumum hurafe kavramlar eşliğinde, bütün şirketlerimizi (şimdilik savunma ve uzay sektörü hariç) adeta kaderine terk etmiş.
Bu durumda şirketlerimiz ne yapsın? Mesela, sadece GİLETTE firmasını almak için 57 milyar dolar ödeyen Procter&Gamble ile rekabet mi etsinler? Siz olsanız satmayıp ne yaparsınız?