Sanayisizleşmenin neresindeyiz ya da İSO 5OO
Her yıl Mayıs ayında açıklanan İstanbul Sanayi odası 500 listesi, Türkiye’nin niçin ileri sanayi ve teknoloji alanında sanayileşemeyeceğini adeta bağırıyor.
Gümrük Birliği yoluyla doğrudan ve dolaylı olarak “Açık Pazar” haline getirilen Türkiye’nin artık yapabileceği bir şey yok.
Acaba AB Gümrük Birliğine girdiğimiz için Türkiye’ye gelmiş doğrudan bir yatırım var mı diye listeye baktım, yok.
Bugün yabancı yatırımcı derken aslında, hisse senedi, tahvil ve mevduat işlemleri yapan finansal yatırımcılar kastediliyor.
Yıl 1985, Özal iktidarda ve onun fikir, inanç ve teşebbüs özgürlüğünü vurgulayan fikirleriyle büyülenmiş durumdayız.
Prof. Uğur Korum bize Sanayi İktisadı dersi veriyor.
Merhum Korum, doğrudan yabancı yatırımların gelmesi isteniyorsa gümrük duvarlarını yükseltmek şart diyor; biz, üç özgürlüğe inananlar, rekabeti öldüren, tekelleşmeye sebebiyet veren, tüketicileri sömüren yüksek gümrük duvarlarına itiraz ediyoruz.
Bize İstatistik dersi veren Rahmetli Hoca çok muzipti, ben de sizin gibi öğrenciyim, öğrenmek için öğretmeye çalışıyorum; dersimi derinlikli bir şekilde çalışınca bu konuları öğrendim dedi ve okuduğu kaynaklarla ilgili bilgi verdi.
Zaman onu haklı çıkardı.
İSO 500 listesindeki yabancı sermayeli şirketlerin tamamı, Gümrük Birliği’nden önce, yüksek gümrük duvarlarının olduğu bir dönemde gelip Türkiye’ye yatırım yapmış.
Türkiye dünyanın açık pazarı haline geldiği için dileyen, ürettiği malı getirip satabiliyor; böyle bir imkân varken, ekonomisi doğru yönetilmeyen bir ülkede yatırım yaparak risk almak gerekli değil.
Bu dönemde tek bir büyük yatırım var: Star Rafinerisi. Azerbaycan devlet şirketi SOCAR’ın iştiraki olarak yaklaşık olarak dört milyar dolara kurulmuştur. Ham petrol işleme kapasitesi de 10 milyon tondur. Tüpraş’ın 30 milyon ton olan ham petrol işleme kapasitesiyle birlikte, Türkiye’nin yurtiçi petrol ihtiyacı, neredeyse tamamen karşılanmış oldu.
Bu yatırımın da kökü esasen PETKİM’dir. Hatta PETKİM dolaylı olarak %18 oranında bu rafineriye ortaktır yani STAR bile tam yeni sayılmaz.
Madem PETKİM’in adını andık, devam edelim.
PETKİM VE SANAYİLEŞMEME
PETKİM’in küresel çapta çok büyük rakipleri var.
Plastik hammaddesi de üreten petrol zengini ülkelerle, birebir aynı ürünleri üretip rekabet etmek neredeyse mümkün değil. Bu yüzden zaman zaman “kıymet bazlı gözetim” , “damping” ve “gümrük vergisi” yoluyla, hükümet Petkim’i korunmaya çalışıyor.
Buna rağmen rekabette zorlanıyor. Bunu düşük kâr oranlarından anlıyoruz.
Petrokimya sermaye yoğun bir sektördür.
Ödemesiz dönemi olan ve vadesi 15 yıla uzanan krediler Türkiye’de yok fakat Avrupa’da var. İlaveten Avrupa ülkeleri ar-ge desteği başlığı altında bu sektörü sübvansiyonlarla desteklemektedirler.
Bu yıl tedarik yollarındaki tıkanma ve diğer nedenlerle Petkim’in kar oranı nihayet yükseldi. Yetkililer, FAVÖK*ün bu yıl 430 milyon dolara çıkmasını bekliyor. Son üç aydaki fiyatlar yılsonuna kadar değişmezse, FAVÖK 600 milyon dolara bile çıkabilir.
Geçen yıl plastik hammadde ithalatı 11,7 milyar dolardı. PETKİM, Türkiye plastik hammadde ihtiyacının en çok %20’sini üretebiliyor. Büyük açık var.
Petkim’in üretimden satışları 8,7 milyar TL fakat cirosu 12,1 milyar TL. Demek ki 3,4 milyar TL de ticaretten gelir elde etmiş. Yani Petkim de Türkiye’nin “açık pazar” olma olgusunu kazanca çevirmek için yatırım yerine ticarete yönelmiş.
Sanayicilerin çoğu, dağıtım kanallarından dışlanmamak ve rekabet tehlikelerinden korunmak için ürettikleri ürünlerin aynısını veya benzerlerini ithal ediyor.
Petkim’i kim yönetirse yönetsin, velev ki ben yöneteyim, muhtemelen aynı şeyleri yapardım, Türkiye ekonomisinin geçerli olgusu budur. Makul oranda kâr, şirketleri ayakta tutar.
STAR Rafinerisi sayesinde Petkim, üretim için çok ihtiyaç duyduğu kaliteli ve hesaplı NAFTA hammaddesine artık erişebiliyor; veriler ve şartlar, Petkim’in yakın zamanda yatırım yapma ihtimalini güçlendiriyor.
Sanayileşememe olgusunu irdelemeye devam edeceğiz.
*FAVÖK: Faiz, amortisman ve vergi öncesi kâr.