Seçimlerden sonra “Faiz” ve KKM’ın akıbeti

14 Mayıs Seçimlerini kim kazanırsa kazansın, uygulanacak ekonomi politikaların niteliğiyle ilgili tartışmalar devam ediyor.

Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarına ne yapılacağı, bir sorun alanı olarak, uygulanacak ekonomi politikalarını etkileyecektir.

Şu ana kadar KKM’ye yatmış mevduatların değeri 88 Milyar doları aştı; bu tutar, seçime kadar yüz milyar doları aşacaktır.

Acaba seçimlerden sonra da KKM devam edecek mi?

MEHMET ŞİMŞEK VE ORTODOKS POLİTİKALAR

Sayın Cumhurbaşkanımız, “Ekonomi politikalarımızı daha da güçlendirmek için Mehmet Şimşek koordinasyonunda bir ekip hazırlık yapıyor” dedi.

Ekonomiyle ilgili bakanlar milletvekili adayı yapılarak tasfiye edildi. Acaba Ak Parti, Sayın Mehmet Şimşek’le beraber, gerçekten ekonomide beyaz bir sayfa mı açmayı planlıyor yoksa başka bir hesabı mı var, bilmiyoruz.

Diğer taraftan Millet İttifakı’nın yayınladığı “ortak tutum belgesi”ne doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sunan ekip üyeleri de, yeni dönem için hem hazırlık yapıyor hem de potansiyel eleştirilere cevap hazırlıyor olabilirler.

Acaba KKM konusunda taraflar ne düşünüyorlar?

Doğrusu hem Mehmet Şimşek ve ekibinin hem de Millet İttifakı ekonomi kurmaylarının hazırlayacakları programların birbirine “benzeş” olacağını tahmin ediyorum.

Her iki ekibin de klasik bir politika uygulayacakları kesin. Yani TCMB gösterge faiz oranlarını, enflasyonla mücadelede “en etkili tümel aracı” olarak kullanacaklar.

Yani TCMB’nin gösterge faiz oranları artırılacak ve uluslararası sıcak paranın Türkiye’ye akması sağlanacak.

TEK ÇARE FAİZ ARTIŞI MI?

Henüz cevabını veremedikleri çok önemli bir soru zihinleri kurcalamaya devam ediyor: “Devalüasyon yaptıktan sonra mı faizleri artıralım yoksa hiç devalüasyon yapmadan mı faizleri artıralım?

Her iki seçeneğin de hem avantajlı ve hem de dezavantajlı tarafları var.

1) Dolar veya Euro kurunun, bir devalüasyonla, mesela 24 TL’ye yükseltildikten sonra faizlerin yükseltilmesi durumunda,

a) İhracat hızlanır ve ithalat yavaşlar.

b) İthal ürün fiyatları artacağı için ithalat miktarı azalır ve cari açık daralabilir.

Fakat ithal ürün fiyatlarının artması, fiyatlar genel seviyesini yani enflasyon oranını biraz daha artırır. Bu, yeni dönemde her iki ekibin de asla istemediği bir sonuçtur.

İlaveten, daha az ithalat demek, ithalat vergilerinin yani bütçe gelirlerinin azalması demektir. Bu olgu da enflasyonist etkileri artırır.

2) Kurların bir süre daha mevcut seviyelerde seyretmesi ve faizlerin artırılması durumunda,

a) İhracat düşer ve ithalat artar.

b) Artmayan döviz kurları ithal ürün fiyatlarını düşük tutacağı için enflasyonla mücadelede katkı sağlar.

c) İthalatın artması bütçe gelirlerini de artıracağı için bütçe açığı daralır. Bu olgu da enflasyonla mücadelede yarar sağlar.

d) Dış ticaret açıkları genişler; bu da, cari açığın dolaysıyla dış borçların artması sonucunu doğurur.

e) Fakat sonuçta, ihracatımız artmayacağı ve sanayi sektörümüz zarar edeceği hatta kısmen tasfiye edileceği için telafisi zor “stratejik zararlar” da oluşabilir.

Enflasyonu düşürmek için faizler artırmak en akılcı ve zorunlu tedbirdir, buna şüphe yok. Zaten hükümet de bu hakikati kabullenmek zorunda kaldığı için KKM ve mevduatlarda faiz oranlarını serbest bıraktı ve mevduat faizleri %35’i aştı.

Gelişmiş ülkeler, enflasyonla mücadele yatırım ve büyümenin azalması, işsizliğin artması, sorunlu banka kredilerinin artması hatta ılımlı bir daralmayı bile göze alarak, faizleri artırıyor ve enflasyonun düşmesini umuyorlar.

Acaba seçimlerden sonra kurulacak bir hükümet, enflasyonu düşürmek için yatırımların azalması, işsizliğin artması ve sorunlu banka kredilerinin artmasını göze alabilir mi?

Göze alırlarsa başarı garantilenir mi?

Rivayet odur ki ittifakların ekonomi politikalarını hazırlayan ekipler, “Eğer bu tip bir para politikasını devreye alırsak, iki yılın sonunda, enflasyonu %10’un altına düşürürüz; sonraki yıllarda da yatırımlar artar ve işsizlik oranı düşer” diyorlarmış.

Fakat dikkatli olmakta fayda var.

Çünkü 1975-2000 döneminde Türkiye’de ve bugünlerde Arjantin gibi ülkelerde, faizler artırıldığı halde enflasyon düşmeyebiliyor. Yani faiz artışına ilaveten, etkili ek bazı makro ihtiyati tedbirler alınmazsa; hem enflasyon oranı yüksek kalabilir hem de finansal istikrar tamamen bozulabilir.

Çünkü Türkiye ve gelişmekte olan bazı ülkeler faiz oranlarını, sadece enflasyonu düşürmek amacıyla kullanılan bir araç ya da “tümel alet” gibi değil, aynı zamanda, kurları ve dış ticareti etkilemek amacıyla da kullanmaktadırlar.

KKM HESAPLARI NE OLACAK?

Muhtemelen, hem Mehmet Şimşek ve ekibi hem de Millet İttifakının ekonomi kurmayları KKM’yi yanlış bir para politikasının gereksiz ve değersiz bir uygulaması olarak görüyorlar.

İşbaşı yaptıklarında KKM hesaplarının vadesini uzatmayacaklar.

Peki, KKM hesaplarını kapattırmak doğru bir tercih midir?

Yukarıda da belirttik bu hesapların değeri yakında yüz milyar doları aşacak.

Ya parasını çeken hemen döviz almaya kalkarsa, TCMB ve bankalarda bu kadar dövizi satacak kaynak var mıdır?

Bu sorumuza karşılık, “Biz o kadar rasyonel bir faiz oranı önereceğiz ki, sadece KKM’de hesabı olanlar değil uluslararası yatırımcılar bile dövizlerini bozdurup parayı faize yatıracaklar” cevabı alabiliriz.

Bu cevabı biraz açalım.

Şu anda bazı bankalar yıllık %35 civarında faiz veriyorlar.

Yeni hükümet, faiz oranlarını, mesela, %40’a yükselterek KKM’yi, cazip bir hesap türü olmaktan çıkarmaya çalışacaktır.

Fakat şunun da bilinmesini isterim: KKM’deki bütün hesapların tek motivasyonu yüksek faiz değil. Kamu çok başarılı bir şekilde şirketleri dövizlerini bozdurmaya mecbur ederek döviz üstündeki sepekülatif talepleri kırmaktadır.

Bunu da TL kredi alabilmenin şartı olarak, “döviz bulundurmamak” olarak belirlediği için, şirktler mecburen dövizlerini bozup KKM hesaplarına yatırıyorlar.

Eminim bir kısmı, paralarına ulaşır ulaşmaz yine döviz alacaktır.

KKM’NİN FAYDA VE ZARARLARI

Şu KKM’ye biraz daha yakından bakalım.

KKM’nin etkilediği dört taraf var. Birikim sahipleri, Bankalar, TCMB ve Hazine.

1) Birikim sahipleri, paralarının değerini “en az” döviz kadar korunmasından memnunlar.

2) Bankalar KKM sayesinde rüyalarında bile göremedikleri bir imkâna kavuştular. Hem ellerindeki dövizler TL’ye dönüştü, hem de TL’ye dönüşen bu mevduatın maliyeti, piyasadan daha düşük; üstelik KKM hesaplarının vadesi normal mevduatların vadesinden daha uzun; daha ne olsun.

Bankalara kalsa, KKM’nin on yıl daha devam etmesini isterler.

3) TCMB, açık ve net bir şekilde, en az bankaların mevduat sahiplerine verdiği faiz kadar KKM’den para kazanmaktadır.

İlaveten, vade boyunca dövizi faizsiz olarak kullanma hakkı TCMB’ye geçmektedir.

4) KKM’nin reel olarak Hazine’ye gerçek bir maliyet var.

Fakat TCMB’nin kazandığı para ile Hazine’nin kaybettiği para birbirlerine çok yakın olduğu için, aslında kamau KKM’den zarar etmemektedir.

Zaten dönem sonunda şu ya da bu başlık altında TCMB elde ettiği kârları Hazine’ye aktarıyor.

Üstelik Hazine, enflasyonun %50’nin üzerinde olduğu bir dönemde; KKM sayesinde %10 civarında bir faizle borçlanarak faiz giderlerini büyük ölçüde düşürmektedir.

Birikim sahibi memnun, bankalar memnun, TCMB memnun ve Hazine de memnunsa, o zaman sorun ne?

Sorun Krediler.

Çok düşük faizli ve bol miktarda verilen krediler baş belası bir sorun kaynağına dönüşmüş durumda.

Siz bakmayın, firmaların yeterince kredi bulamıyoruz diye ağlaşmasına. Çünkü “kredi artış oranları” aksini söylüyor, Mart sonları itibarıyla, yıllık TL kredi artış oranı %89.

Kredi almak o kadar avantajlı ki, ben bunu “define ya da gömü bulmak” olarak tanımlamıştım.

Elbette her firma istediği miktarda kredi alamıyor. Bu her zaman böyledir. Bankalar geçmişte de bugün de sürekli bir şekilde tahsis standartları geliştirmekte ve herkese her istediğini vermemektedirler.

Fakat kredi bulabilenler çok hızlı bir şekilde bu paraları mala yatırmaktadırlar. Bu malların da çoğu ithal olduğu için ve fiyatları enflasyon oranında arttığı için, kredi bulanlar define bulmuş kadar para kazanmaktadırlar.

Eğer bugün, kredi faiz oranları serbest bırakılırsa, mesela kredi faiz oranları enflasyon oranına yaklaşırsa, KKM’nin hiçbir olumsuz yan etkisi kalmaz.

Yani KKM hesapları da, yüksek faizlerin enflasyonu düşürme etkisi benzeri bir etkiye sahip olabilir.

Şimdi soralım, birikim sahiplerine ve bankalara avantajlı finansal çözümler sunmak niçin yanlış olsun?

Birikim sahiplerinin parasının değerini, hiç olmazsa, TL’nin döviz karşısındaki değer kaybı kadar korumak, ekonomi yönetiminin ahlaki bir ödevi değil midir?

KKM sayesinde, birikim sahipleri daha az döviz talep etmiyor mu?

Üzerinde yeterince düşünülmeden kullanılan klişe çıkarımlara ve ezberciliğe inanmaya yatkın bir kişi değilim; mümkünse, herkes tarafından doğru kabul edilen konular üzerinde bile düşünmeyi ve her şeyi irdelemeyi tercih ederim.

KKM ürünü, hemen çöpe atılması gereken bir ürün değil tam tersine finansal istikrara katkı sağlayabilecek bir ürün özellikleri taşıyor.

Gelecek dönemin makro para politikalarını oluşturacak ekiplere, KKM dahil her konuda daha derinlemesine ve soğukkanlı bir şekilde düşünmelerini öneririm.

Mesela “parasal sıkılaştırma” anlamına gelebilecek “seçici krediler” olgusunu da sabırla incelemelerini umarım.

Yazılar uzadıkça okuyucu sayısı azalır, biliyorum. Fakat sonuna kadar okuyanların düşünmeye daha fazla zaman ayırmayı tercih ettikleri kesindir.

YORUMLAR (30)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
30 Yorum