TCMB’ye yasayla verilmiş görev: Fiyat istikrarını sağlamak
Fiyat istikrarı, 1 Ocak 2021 tarihinde 1,25 kuruş olan ekmeğin, bugün de, bir yıl sonra da; hatta gelecek yıl da aynı fiyattan satılmasını sağlamaktır. Tıpkı dünyadaki en az 120 ülke gibi.
TCMB’nin başka görevi yok mu?
Aslında yok fakat bu görevle çelişmemek kaydıyla, Hükümet’in büyüme ve istihdam politikalarını da destekler; diğer görevleri teknik görevlerdir.
Yani TCMB’nin yaptıkları ve yapmadıklarından tek sonuç beklenir: Vatandaşın cebindeki paranın satın alma gücünü korumak.
Gidişat, TCMB’nin görevini yapmadığını, yapamadığını ve bundan sonra da Türk Lirasının değerini koruyamayacağını anlatıyor: Haziranda, aylık tüketici enflasyonu %1,94 ve yıllık %17,53 oldu.
TCMB’de etkisiz kalınca, artık, enflasyonu durduracak hiçbir kurum kalmadı diyebiliriz. Enflasyon bundan sonra kendi kendini besleyen bir canavara dönüşecek ve geniş halk yığınlarını yoksullaştıracak mekanizmalar kalıcılaşacak.
Yazılarımı takip edenler, Türkiye’de sıkı para politikalarının gerekli fakat yetersiz olduğuna dair görüşleri önemsediğimi hatırlayacaklardır.
Kalıcı bir şekilde enflasyonu düşürmek için Türkiye’nin, en az üç yıl cari fazla vermesi gerektiğini, bunun sağlanması için de ithalatın azaltılması ve ihracatın artırılması gerektiğini biliyoruz.
Çünkü Türkiye imalat sanayinin, sadece 144 milyar $ katma değere (son beş yılın ortalama değeri) sahip olduğunu ve bunun kolay bir şekilde arttırılamayacağını da biliyoruz; bir başka deyişle, Türkiye’de üretilip dünya vatandaşlarına satılabilecek nitelikte ilave sanayi kapasitesi yok, yani ilave satacak mal yok.
Öte yandan artışı engellenemeyen çok güçlü bir ithalat verisi var: Yurtiçinde tüketilen sanayi ürünlerinin üçte ikisi (%66) ithal ediliyor.
Geçen hafta öncü dış ticaret rakamları açıklandı. Emtiada küresel fiyat artışları hem ithalatın ( 22,7 Milyar $) hem de ihracatın (19,8 milyar $) mutlak değer rakamlarını şişirmiş görünüyor.
Altın hariç ihracat, 2020 yılı Haziran ayında 13.072 milyon $’ken, 2021 Haziranda %50 artarak 19.608 milyon dolara yükselmiş.
Mutlak artış rakamı 6.536 milyon $.
Altın hariç ithalat, 2020 Haziran ayında 14.111 milyon $’ken, 2021 Haziran ayında 22.323 milyon $’a yükseldi.
Mutlak artış rakamı 8.212 milyon $.
Yani ithalat ihracattan (8.212 – 6.536 =) 1.676 milyon $ daha fazla artmış.
Dış ticarette gerçek başarı ölçütü rakamlardaki şişkinlik değil, mutlak değerlerdeki değişimlerde aranmalıdır.
Eğer İhracattaki mutlak değer artışı, ithalattaki artışa eşit veya küçükse açık bir başarısızlık vardır ve Haziran 2021 rakamı da, aslında başarısızlığı vurgulamaktadır.
Eğer ihracattaki mutlak değer artış sürekli olarak ithalattaki artıştan daha yüksek olursa, işte o zaman, ortada bir iyileşme olduğu söylenebilir.
Fakat bu bir rüyadır ve gelecek nesillere bir ödev ve hatta görev olarak devredilecektir.
2021’de, kur artışları iç talebin kısılması veya ertelenmesi sonucunu doğurmuş olabilir, bu sayede ihraç edilebilecek ürün miktarı da bir miktar artmış olabilir.
Yani şişmiş rekor ihracat rakamlarıyla övünme zamanı henüz gelmiş değildir tam tersine, dış ticaretin temelindeki “yetersiz üretim olgusu” bütün bileşenleriyle devam ediyor.
İthal sanayi ürünlerinin enflasyon üzerindeki esas etkisi, üretici fiyatlarında daha net bir şekilde görülüyor: Haziranda aylık artış %4,01 ve yıllık %42,89.
Üretici fiyatları düşmeden, enflasyon düşer mi?
Bu lakayt ve akli olmayan yönetim anlayışı en az %20 enflasyon ve en az %25 kredi faizi öngörülerimi haklı çıkaracak gibi gözüküyor.
Kesin olan en önemli olgu, vatandaşın yoksullaşacağıdır.
SUSALIM SUSTURALIM
Acaba, enflasyonu ülkesi, partisi ve hükümeti için bir sorun olarak algılayan ve çözüm için öneri ve teklifler hazırlayarak liderine veya ilgili kurumlara götüren her hangi bir Ak Partili var mıdır?
Bir bakan var mıdır?
Bir bürokrat var mıdır?
Böyle bir cüretkâr teklifi yapmanın şahsi riskini, partisi ve ülkesi adına yüklenebilecek cesur bir Ak Partili var mıdır?
Umursayan var mıdır?
Varsa yoksa liderin gözüne girebilmek veya liderin gözünden düşmemek için suskunluk.