Bırakın Avrupa’yı Dünya Kupası’na aday olalım

Türkiye, 25 yıldır Avrupa Şampiyonası finallerine aday oluyor ama bir türlü sonuç alamıyor…

Hatta kesin gözüyle baktığımız organizasyonlar bile bize verilmedi…

2008, 2012, 2016, 2020, 2024… Hep ümitle çıktığımız, hüsranla döndüğümüz yolculuklar oldu…

***

İlk adaylığımız 2008 için olmuştu, İsviçre-Avusturya’ya kaptırdık… 2012 Polonya-Ukrayna’ya verildi, yine kandırıldık…

2016’da favoriydik, yine hüsranla sonuçlandı. UEFA Başkanı Platini, turnuvayı kendi ülkesi Fransa’ya verdi……

2020 için Türkiye’ye kesin söz veren Platini, bir kere daha bizi ters köşe yaptı…

UEFA Başkanlığı seçimlerini garantiye almak için 11 ülkeye mavi boncuk dağıttı.

***

Açılışın İtalya, kapanışın İngiltere’de yapıldığı Avrupa Şampiyonası, tam bir göçebe oyunlarını andırdı… Tabii olan yine Türkiye’ye oldu…

2024 yılı ise “galiba bu sefer galiba olacak” demiştik ki, bu sefer bir kere daha Almanya tercih edildi…

Yani UEFA’nın yeni bir ülkeyi sportif açıdan kalkındırmak ve milyonlarca genci spora kazandırma ilkesiyle 85 milyonluk Türkiye’yi tercih etme yerine, eski ülkeleri tekrara alması asla sporun prensipleriyle bağdaşmıyordu…

AVRUPA'DAN 5 KERE REDDEDİLDİK

Tam 5 kere başvurup da reddedilen, hatta aldatılan başka bir ülke olmamıştı… Ukrayna, Polonya, Avusturya gibi ekonomisi zayıf ülkeleri tercih ettiler de koca Türkiye’ye şampiyonayı reva görmediler…

Yeni yaptığımız, modern muhteşem bütün statlarımız hazırken, devlet garantisi tamken, halk desteğimiz çok yüksekken hem de…

***

Şimdi 6. defa 2028’e adayız… Bu sefer rakibimiz tam kadro Büyük Britanya. Yani İngiltere, İrlanda, Kuzey İrlanda, Galler, İskoçya, 5 ülke birlikte…

Bir yıl sonra, 2023’ün Eylül ayında sonuç açıklanacak, bakalım bu sefer kazanabilecek miyiz?…

Olmadı 2032 var sırada, bu sefer ilk rakip İtalya olacak, onunla ne yaparız, UEFA bu sefer kime verir, kestiremiyoruz…

***

Dikkat ederseniz organizasyonlar hep aynı ülkelerin elinde dönüp duruyor… İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa… Defalarca Olimpiyatlar, Paralimpik Oyunları, , Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası organize ettiler, yine doymuyorlar…

Başka ülkelerin nasiplenmesine tahammülleri bile yok… Bu sebeple de işimiz çok zor…

***

Ya Katar gibi anladıkları dilden konuşmak veya başka bir formülü keşfetmek gerekiyor…

Halbuki sürekli Avrupa Şampiyonası’na aday olup reddedilmek yerine, artık Dünya Kupası’na başvurmak gerekiyor…

UEFA’yı şimdilik bırakıp FİFA’nın kapısını çalmak ve 2030’a, olmadı 2034’e aday olmak gerekiyor…

ASYA-AVRUPA-AFRİKALI DOSTLAR VAR

Orda da tabii ki güçlü rakipler var… İlk Dünya Kupası 1930’u Uruguay yapmıştı, şimdi 100. yılda yeniden istiyor…

Yanına da Güney Amerikalı komşularını alıyor ve ciddi ciddi asılıyor…Arjantin, Şili, Paraguay da Uruguay’ın partnerleri…

Güney Avrupa’dan İspanya ve Portekiz de diğer güçlü rakipler…

Artık ortaklaşa düzenlemek moda oldu. 2026’yı, ABD ve avansı kapmıştı. Kanada ve Meksika, ABD’nin ortakları…

***

Elbette ki Dünya Kupası’nı alabilmek, aslanın midesinden lokmasını almak gibi bir şey…

Tıpkı Avrupa gibi… Ancak Avrupa Şampiyonaları’nda oy kullananlar, bizden önyargılarını hiç bir zaman esirgemeyen Avrupalılar…

Dünya Kupası’nda ise Avrupa çok etkili ama Güney Amerika dahil, 4 tane daha güçlü kıta var…

***

İçlerinde İslam dünyası var, Üçüncü Dünya Ülkeleri, Afrika ülkeleri ve Asyalı dostlarımız da var…

Tabii en büyük rakiplerimiz olimpiyatlarda da, Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası’nda da hep sermaye çevreleri…

Her şeyi para gören, her kalem malı en yüksek fiyata pazarlamak isteyen, bilet fiyatlarından yayın gelirlerine kadar her şeyden azami kazanç sağlamaya çalışan büyük sponsorlar da belirleyici…

***

Tabii, Türkiye olarak 2015 yılına kadar çok yüksek bir itibarla dünyanın en popüler ülkelerinden biriyken bu gün bu havamızı kaybettik…

2020 Olimpiyatları oylamasında 16 İslam ülkesi delegesinden sadece 1’inin oyunu alıp, 15’ini Japonya’ya kaptırmamız gibi…

Daha çok sayıda ülkenin desteğini kaybettik…

ESKİ SEMPATİMİZİ KAYBETTİK

Üstelik 2003-2013 arasında dünyada en çok ve en başarılı organizasyonları gerçekleştirip pik yaptığımız 2013 öncesini mumla arıyoruz…

Yeni organizasyonlar almaktan ve yapmaktan kopuyoruz… İçe kapanıp kendi küçük dünyamızda çelik çomak oynuyoruz…

***

Yeniden bir onarım ve toparlanma, organizasyonlar alıp gücümüzü gösterme mecburiyetimiz var…

Sporun gelişmesi, spor kültürünün oluşması ve gerçek anlamda baştan başa bir spor ülkesi olmak için bu şart…

Yoksa kendi kendimize oynaşmaya bununla da tatmin olmaya devam ederiz… Bursaspor-Amedspor gerilimi.

BU TATSIZLIK GİDERİN LÜTFEN

Diyarbakır, Türkiye’mizin en önemli şehirlerinden biri… Tarihi zenginlikleri, kültürel değerleri, coğrafi görüntüleriyle muhteşem bir turistik bölge…

Diyarbakır halkının da muhteşem misafirperverlikleri, kardeşlik hukukuna katkıları, yetişmiş başarılı insanlarıyla ülkemize kazandırdıkları asla inkar edilemez…

Diyarbakırspor da yıllarca Süper Lige kattığı renkle büyük bir değeri, sosyal hayatın vazgeçilmeziydi…

***

Bunu çok iyi bilen terör örgütü de sporu sürekli sabote etmeye çalıştı.

Sanırız 2009’da bir Diyarbakırspor - F. Bahçe maçında ev sahibi ekip 1-0 galipken tribünlerde başlayan tahrik, maçın tatiliyle ve F. Bahçe lehine tesciliyle tam bir felaketin başlangıcı oldu…

Devrinde Şiddetle Mücadele Yasası’nı çıkaran bir spor adamı olarak biz o günkü TFF Başkan ve yönetimini uyardık…

***

Kulübün hükmedemeyeceği, bir tahrikten çıkan olaylarda asla ev sahibi kulüp sorumlu tutulamaz, böyle bir durumda maçın kaldığı yerden devamı veya tekrarı gerekirdi.

Onlar olaylara yanlış teşhis koydu. Diyarbakırspor’un sahasını da kapattı…

Koca bir şehrin takımı da bir daha toparlayamadı ve düştükçe düştü… Diyarbakır, en büyük zevkinden, etkinliğinden de mahrum kaldı…

***

İş bununla da kalmadı, ülkenin her tarafında tribünlere sızmış taraftar gruplarından Diyarbakır şehrini ve halkını terörle itham eden büyük tepkiler doğdu ve bunlar bugün hala devam ediyor.

Sürekli tahrikler, örgütün de işine geliyor ve kaşıdıkça kaşıyor… İşte son olaylar da bunu bir kere daha gözler önüne serdi…

***

Amedspor ile Bursaspor, TFF 2..Lig’de, Diyarbakır Yeni Stadyumu’nda karşılaştı.

Türkiye’nin en vazgeçilmez şehirlerinden ve en büyük futbol kentlerinden biri de Bursa…

Maç öncesi Bursasporlu futbolculara tribünlerden yabancı madde atıldı.

Bunun üzerine devreye güvenlik güçleri girdi… Ancak tartışmaları hala devam ediyor, karşılıklı suçlamalar sürüyor ve gittikçe de tırmandırılıyor…

SEVGİ, DOSTLUK BARIŞIN SESİ

İçişleri Bakanlığı da “Provokasyona gerekli müdahaleler yapılmış ve derhal ilgililere yönelik soruşturma başlatılmıştır” açıklamasını yaptı.

Tabii bu gerekli ama asla yeterli değil… Polisiye tedbirlerle bir yere kadar…

Asıl, kardeşlik hukukunu kesinlikle geliştirmek ve yerleştirmek gerekiyor… Bunun için de sporun içine sızan sorumsuz yönetici tiplerinden tutun da sporcuların hal ve tavırlarına, paylaşım ve demeçlerine kadar ciddi bir çalışma gerekiyor…

Psikolojik, sosyolojik, pedagojik bir imar gerekiyor… Spora uzanacak kirli elleri kırmak ve kulüplere dokunulmazlık alanı oluşturmak gerekiyor…

Yoksa olaylar tüm Türkiye’ye sıçrayabilir, taraftarın arasına nifak sokmak isteyenler amacına ulaşabilir…

Tabii ki devletimiz güçlüdür, elbette halkımızın basireti büyüktür ama en ufak bir tatsızlığa mahal vermeden onarım vazifesi gerekir…

Bursaspor-Amedspor rövanş maçı öncesi taraftarları buluşturup dostluk mesajları vermelerini sağlamak gerek…

İhmale gelmez, tezelden tedbir lütfen…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum