AK Parti ticareti yapan kaçak gecekondular...
İstanbul’daki seçimlere itirazların günlerdir sonuçlandırılamaması, giderek insanların vicdanlarını yaralayan bir hal almaya başladı. 31 Mart gecesi iki aday arasındaki yarışın normal seyrinde devam ettiği bir süreçte aradaki makas giderek kapanırken, kalan yüzde ikilik oranda veri girişinin 11 saat durdurulması Türkiye’nin seçimler tarihine maalesef bir muamma olarak geçecektir.
Elbette seçimlere itirazlar olabilir, geçmişte de bunun örnekleri var, dolayısıyla kimsenin hukuki sürece bir şey söylemesi mümkün değil, ama her şeyin makuliyet sınırları içinde olması gerekir. İstanbul’daki itiraz uygulamaları biraz bu sınırları zorlayan bir durum arz etmeye başladı sanki... Geçersiz oylar sayılıyor, çok fazla değişen bir şey olmuyor, tekrar itirazlar yapılıyor, bu kez tüm ilçeler sayılıyor, buradan da bir sonuç çıkmayınca başka gerekçeler araştırılıyor.
Doğal olarak mesele zamana yayıldıkça ve süre uzadıkça insanların zihinlerinde soru işaretleri de çoğalmaya başlıyor. En üzücü tarafı da, süreçle ilgili bir takım komplo teorilerinin konuşulur hale gelmeye başlamasıdır.
Maalesef bazı çevreler “Sandık görevlileri tutuklandı” gibi asparagas haberler ve il seçim kurulu başkanıyla ilgili bir takım FETÖ’cü iftiralarıyla provokasyon yapmayı göze alarak doğrudan AK Parti’yi töhmet altında bırakmayı hedefleyen kirlilikler ürettiler. Bilelim ki, bu kirlilik algısını oluşturanlar AK Parti’yi millet nezdinde karışık işler yapan, seçim işlerini yönetemeyen bir parti olarak göstermeyi amaçlamaktadırlar.
En acı olanı da bütün bunların dışarıdan değil, bizzat AK Parti’nin etrafındaki kaçak gecekondularda konuşlanan ve hayatlarını AK Parti pazarlamacılığı yaparak kazanan bir güruhun eseri olmasıdır. Çünkü hiçbir kural ve ahlaki ilkeleri bulunmayan bu kesimler toplumdaki kutuplaşmadan, düşmanlıklardan beslenmektedirler.
Öylesine ahlak fukarası bir güruhla karşı karşıyayız ki, bu ülkede 17 yılda 14 seçim kazanmış ve 31 Mart seçimlerinden de birinci olarak çıkmış AK Parti’yi “şaibeli seçim” algısıyla birlikte anmaktan bile çekinmemektedirler.
Bu vesileyle bir kez daha ortaya çıktı ki medyamızın hali de gerçekten içler acısıdır. Bu süreçte atılan manşetleri, yazılan yazıları gördükçe doğrusu endişelenmemek mümkün değil. Dikkatli bir gözle medyamızın fotoğrafını çektiğimizde görüyoruz ki, İstanbul seçimleriyle ilgili gazetecilik adı altında sergiledikleri tavır kelimenin tam anlamıyla bir FETÖ yazılımının ürünüdür. Çünkü onlar da aynen bu yöntemleri kullanarak insanları itibarsızlaştırıyor ve toplumdaki kardeşliği dinamitliyorlardı.
Hatırlayalım, o günlerde bu örgüt kendilerine engel olarak gördükleri kişiler, gruplar ve cemaatlerle ilgili belgeler üretiyorlar, itibarsızlaştırma komploları düzenliyorlar, sonra da mağdur ettikleri kişileri ya da grupları bu belgeleri üretmekle suçluyorlardı.
Aslında çok yadırganacak bir durum değil, zira şu anda özellikle iktidar medyasını oluşturan unsurların önemli bir bölümü, geçmişte FETÖ ile birlikte çalışmış ve hayli deneyim kazanmışlardı. Yani kumpas işlerine çok da yabancı değiller...
Şunu açıkça ifade edelim; 8.5 milyon oyun kullanıldığı İstanbul’da, her seçimde yaşanan 0.2’lik maddi hataların yaşanması ve bu konuda partilerin itirazlarda bulunmasından daha doğal bir durum olamaz. Her zaman olduğu gibi hukuk işleyecek ve adalet yerini bulacaktır.
Ancak burada anlaşılması güç olan ve de normal olmayan; bu tür maddi hataları “hile-kumpas” ve “sabotaj” gibi tanımlayıp toplumsal fay hatları üzerinden Türkiye’yi germektir. Bazı medya organlarının, AK Parti’yi savunma gerekçesinin arkasına saklanarak sergiledikleri bu tavır, maalesef en çok AK Parti’ye zarar vermektedir.
Eğer AK parti geleceğe daha güvenle yürümek istiyorsa öncelikle bir iç muhasebe yapmalı, etrafında oluşan kaçak gecekondulara çekidüzen vermeli ve de çöplükleri temizlemelidir.