AK Parti’nin sorunu sadece ‘metal yorgunluğu’ mu?
AK Parti genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan özellikle 16 Nisan referandumu sonrasında, parti içinde ‘metal yorgunluğu’ konusunu sistemli bir şekilde dillendiriyor ve kapsamlı bir değişim ihtiyacının altını çiziyor.
Kuşkusuz 16 yılın 15 yılında fiilen icraatın başında olan bir siyasi hareketin metal yorgunluğuna uğraması, hatta belli ölçüde yıpranması doğaldır. Çok doğal olarak böyle durumlarda teşkilatlarda köklü değişimlere gitmek, yorulanları dinlendirmek partide bir iç dinamizmin sağlanması açısından ilk akla gelen çarelerden birisidir. Ancak bu kez keskin bir şekilde dillendirilen değişim mesajında sanki bir acelecilik ve tedirginlik var, bu önemli.
***
Oysa AK Parti’nin 16 yıllık siyasi hayatına baktığımızda, her dönemde değişim rüzgarlarının estiğini ve benzer iç değişimlerin hep yapılageldiğini görmek mümkün. Ama öyle anlaşılıyor ki parti içi değişim ihtiyacı, bu kez çok önemli bir zarurete binaen yapılmak durumundadır. Çünkü 2019 seçimleri AK Parti açısından, kelimenin tam anlamıyla bir milat niteliği taşımaktadır. Bu yüzden de toplumdaki motivasyonu yükseltecek bir rüzgar estirebilmek için değişim algısına şiddetle ihtiyaç var.
Bir kere yüzde 50+1 almak gibi rakamsal bir mecburiyet var. Ve doğal olarak bu durum partideki stresi de katlayarak arttırıyor. Esas itibariyle ‘değişim’ söylemini tetikleyen de partiyi dipten tepeye kadar kuşatan bu 2019 stresidir.
Yanlış bir algı oluşmaması için bir gerçeğin altını çizmekte yarar var, partideki bu değişim ihtiyacı teşkilatların başarısızlığından, yani seçimlerde çok kötü sonuçlar aldıklarından kaynaklanmamaktadır. Zira ortada bir başarısızlık yok, tam aksine seçim zaferleri var. Bunun için en yakın ve somut örneklere bakmak yeterli olacaktır. 1 Kasım genel seçimleri (yüzde 49.5) ve 16 Nisan referandumu... (yüzde 51.41)
Sonuç itibariyle bizzat genel başkan, partinin toplum nezdinde bir yıpranmışlık, yorgunluk algısı oluşturduğunu görmüş olmalıdır ki doğrudan müdahale etme gereği duymuştur. Ancak burada esas önemli mesele; acaba sadece teşkilatlarda mı bir yorgunluk vardır, yoksa AK Parti’nin kuruluş felsefesiyle topluma deklare ettiği evrensel standartlardaki özgürlükçü, demokrat ve değişimci söylemin pırıltısı mı azalmıştır, bunu iyi analiz etmek gerekiyor.
İşte tam bu noktada, geçtiğimiz günlerde Anadolu’dan arayan ve teşkilat içinde yer alan bir dostun kendince yaptığı analizin son derece ufuk açıcı olacağı kanaatindeyim. Diyor ki: “Bu teşkilatlardaki değişim galiba biraz abartılıyor, hatta fazla anlam yükleniyor. Oysa her dönemde bu tür değişiklikler olur, ayrıca teşkilatta görev alanların dünyanın sonuna kadar orada kalacak halleri yok. Bizim esas derdimiz, 2012’ye kadar millette karşılık bulan o coşkumuzun kaybolması... Sahada insanların bize gösterdiği ilgide eski sıcaklığı pek göremiyoruz, aslında bir şeyler söylemek istiyorlar ama sanki çekiniyorlar. Geçmişte 70 milyonu kucaklayan, kardeşlik ve özgürlük ikliminden beslenen ve insanların yüreğine dokunan o coşkulu sesimiz soldu sanki. Esas bu noktada bir şeyler yapmak lazım, teşkilatta Ali gitmiş, Veli gelmiş bunun bir kıymeti harbiyesi yok. Kim gelirse gelsin, bu parti için canla başla çalışacaktır, buna inanıyoruz, bugüne kadar da hep böyle oldu zaten...”
***
Eminim ki AK Parti’ye gönül vermiş ve bu partinin Türkiye’yi büyüten icraatlarını taktir eden herkes böyle bir analizin altına gözü kapalı imza atacaktır.
Şunu hiçbir komplekse kapılmadan ifade etmek gerekiyor ki, tıpkı kuruluş ilkelerinde olduğu gibi evrensel standartlardaki demokratik değerleri savunan, hukukun üstünlüğünü önemseyen, bu ülkedeki herkesin hakkını, hukukunu koruma konusundaki hassasiyetini daha da zenginleştiren bir AK Parti Türkiye için bir ihtiyaçtır ve de elzemdir.