Denize nazır demokrasiniz yoksa...

Epey bir zamandır sürdürdüğüm demokrasi tartışmalarının sıkıcı olmaya başladığının farkındayım. Esas itibarıyla bir bilinç oluşturmak açısından bu tartışmaların yapılmasının elzem olduğuna inanmakla birlikte bir süreliğine ara vermeyi düşünüyordum. Ancak İran-Irak sınırında 7.3 büyüklüğündeki depremin meydana getirdiği büyük yıkımı ve acıyı görünce özellikle demokrasisi ve ekonomisi az gelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu durumu gelişmiş dünya ile mukayese etme zarureti hasıl oldu.

***

Denebilir ki, depremin demokrasi ile ne alakası var? Evet alakası var... Hiç kuşkusuz her an harekete hazır fay hatları üzerinde bulunan ülkelerde meydana gelen depremi önlemek için demokrasinin elinde sihirli bir değnek yok. Daha doğrusu sadece demokrasinin değil, hiçbir yönetimin böyle bir gücü yok.

Ama depremin yol açacağı can ve mal kayıplarını önlemenin ya da asgariye indirmenin yolları var. Şu tablo gerçekten hüzün verici...
Depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 400’ün üzerinde, 6 binin üzerinde de yaralı var, binalar adeta kağıt gibi dürülüp yerle bir olmuş durumda. İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Cihangiri diyor ki: “Kirmanşah’ta yıkılan binaların çoğu devlet tarafından yapılan Mehr evlerine ait yapılar.”

Deprem kuşağı üzerinde bulunan coğrafyalarda zaman zaman büyük depremler oluyor. Mesela Japonya bir deprem ülkesi... Bina teknolojisinde büyük bir mesafe kaydeden bu ülke 2011’deki tsunami felaketi hariç, depremlerdeki can kayıplarını asgariye indirmiş durumda.

Ancak demokrasisi ve ekonomisi zaaf içinde olan ülkelerdeki depremlerin sonucu çok ağır. Çok kısa bir özet yapmak gerekirse mesela, 2015’te Afganistan’daki 7.5 büyüklüğündeki depremde 400 kişi, 2015’te Nepal’de 7.8 büyüklüğündeki depremde 8 bin kişi, 2010 yılında Haiti’de 7.7 büyüklüğündeki depremde 230 bin kişi, 2009‘da Endonezya’nın Sumatra Adası’ndaki 7.5 büyüklüğündeki depremde binden fazla kişi, 2005’te Pakistan’ın Keşmir bölgesinde 7.6 büyüklüğündeki depremde, 73 bin kişi, 2001 yılında Hindistan’ın Gucerat eyaletinde 7.9 büyüklüğünde depremde 20 bin kişi, 1999’da Tayvan’ı vuran 7.6 büyüklüğündeki depremde 2 bin 500 kişi, Ve 17 Ağustos depreminde ülkemizde 17 binden fazla insanımız hayatını kaybetmişti.

Aslında bu tablo acı bir gerçeğe işaret ediyor. Maalesef bu ülkelerin önemli bir bölümünde demokrasinin kalitesi düşük olduğu, hatta bir bölümünde hiç demokrasi olmadığı için devletin bütün kurumsal mekanizmaları bir kalitesizlikle malul durumdadır. “Devlette kaliteyi yakalamak için illa da demokrasiye mecbur değiliz” diyenler olabilir. Elbette adına demokrasi demek zorunda değiliz, ama eğer modern bir devletten söz ediyorsak, adaletin ve hukukun tesis edildiği, emanetin ehline verildiği ve liyakatin esas alındığı bir sisteme muhtacız demektir.

***

Malzemeden çalarak çürük
binalar yapan ve insanların hayatını hiçe sayan müteahhitlerden hesap soran bir hukuk sisteminiz yoksa depremlerin yarattığı büyük yıkımlar ve acılar kaderimiz olmaya devam edecektir. Unutmayalım ki, hukukun üstünlüğünü sağlamadan, şeffaf ve hesap verebilir bir devlet modeli oluşturmadan her gün beş vakit demokrasi taşlamak insanların yıkılan binaların altında can vermelerini önleyemeyecektir.

Şu ana kadar henüz gelişmiş bir başka model ortaya çıkmadığına göre, günümüzün en modern yönetim modeli demokrasidir. Eğer ‘denize nazır’ bir demokrasiniz yoksa, yani hukukun üstünlüğünü esas alan, kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik bir devlet yapısı inşa edememişseniz, her depremin
ardından oturup ağıtlar yakmaya, ‘kader’ deyip teselli bulmaya devam edeceksiniz demektir.

YORUMLAR (45)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
45 Yorum