Geri kalmamızın müsebbibi din uleması mı?

Tarihimizdeki Batılılaşma maceramızın hangi saiklerle ve nasıl bir seyir izlediğini artık biliyoruz. 16. Yüzyılda Osmanlı gerek hukuk gerekse ilmi alanda Batı ile kıyas kabul etmeyecek bir üstünlüğe sahipti. Ancak 16. Yüzyılın sonlarına doğru pozitif bilimler medreselerin müfredatından çıkarılmış ve hem pozitif bilimlerde hem de İslami bilimlerde kelimenin tam anlamıyla bir fukaralaşma dönemi başlamıştır.

Bilindiği gibi aynı dönemde Avrupa’da 17. yüzyılın “aydınlanma düşüncesi”yle birlikte kilisenin etkinliği kırılmış ve düşünce özgürlüğü geniş bir tartışma alanı bulmaya başlamıştır. Aydınlanma düşüncesi, Avrupa’da kilisenin “bilgi” üzerindeki tekelini kırdı ve bilimin öne çıkmasını sağladı. Ve bilimsel bilginin gelişmesinde 17. ve 18. yüzyıllarda tam bir patlama yaşandı. Sadece bununla da kalmadı, insanın dünyaya bakış açısı da büyük ölçüde değişti. Doğal olarak bu gelişme, sanayi devrimine yol açtı ve geleneksel üretim tarzı değişti.

***

Maalesef Osmanlı bilimsel ve teknolojik gelişmeleri zamanında doğru okuyamadığı için her alanda kan kaybetmeye başladı. Doğal olarak aradaki mesafenin giderek açıldığını gören Osmanlı telaşa kapıldı. Bunun sonucu olarak da özellikle Üçüncü Selim ve İkinci Mahmud yönetimleri askeri ve idari alanda Avrupa’ya yönelmek durumunda kalmışlardır. Sonrası malum... Abdülmecid döneminde Mustafa Reşit Paşa’nın mimarlığını yaptığı Tanzimat hareketiyle birlikte daha kapsamlı bir şekilde Batılılaşma maceramız başlamış oldu...

Maksadım elbette yenileşme hareketlerini eleştirmek değil. Çünkü gerileme devam ediyor, doğal olarak o günün devlet adamları ve ilim erbabı Avrupa ile açılan mesafeyi kapatmak için birtakım çareler üretmeye çalışıyorlar. Nitekim Cevdet Paşa’nın başlattığı Mecelle çalışmaları da bu arayışın bir ürünüdür. Ancak Mecelle de Cevdet Paşa’dan sonra tamamlanamamış ve ciddi anlamda hukuki bir literatür oluşturulamamıştır.

Şunu belirtmek gerekiyor ki Tanzimat’la başlayan yenileşme sürecinde kurumsallaşmış bir hukuki yapı oluşturulamadığı için, bu alandaki tartışmalar ciddi anlamda bir savrulmaya yol açmıştır. Birtakım aydınlar Tanzimat Fermanı ile gelen yeniliklerin Osmanlı’yı modernleştireceğini ve Avrupa’daki gelişmelerle buluşturacağını savunurken, bir başka aydın sınıfı da Avrupa’yı taklit anlayışının Osmanlı’yı İslami köklerinden uzaklaştıracağını savunmuştur.

Kuşkusuz bu savrulma sürecinde Osmanlı’nın geri kalmasını dine bağlayanlar bile olmuştur. Namık Kemal bu görüşe şiddetle karşı çıkmış, ama aynı zamanda bu yenileşme hareketinin bir zaruret olduğunun da altını çizmiştir. Prof. Dr. Mehmet Sait Hatiboğlu Hoca “İslam’ın Aktüel Değeri Üzerine” adlı kitabında Namık Kemal’in bu konudaki değerlendirmesini aktarırken şunları söylüyor: “1872’de İbret gazetesinde çıkan yazısında Mustafa Reşid Paşa’nın Tanzimat’ı ecnebi devletlerin kefaletine vermiş olmasını tenkid edenlere cevaben ‘Paşa, başka kime dayanacaktı?’ deyip şu acı tespitte bulunuyor: Şeriat mı denilecek? O zaten mer’i olsaydı Tanzimat’ı neşre hacet kalmazdı. Ulema mı denilecek? Ulema eğer şeriat-ı İslamiyye’yi muhafaza etseydi, zaten şunun bunun bilamuhakeme katline fetva vermek, Avrupa himayesi altında bir varakpare ile (Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu kastediyor) binaullah olan hayat-ı beşerin te’minine ihtiyaç bırakmazlardı.”

***

Galiba bir gerçeğin altını özellikle çizmek gerekiyor; gerek Osmanlı’nın, gerekse topyekun İslam dünyasının geri kalmasının müsebbibi hiç kuşkusuz İslam değildir, ama İslam ulemasının görevini yaptığını söylemek de mümkün değildir. Maalesef zihinsel kodları belli bir dönemde donmuş İslam alimleri, klasik İslam fıkhını her çağın değişen şartları içinde yeniden yorumlayamadıkları için modern zamanların problemlerine çözüm üretecek bir hukuk külliyatı oluşturamamışlardır. Zihinleri klasik İslam fıkhının geçmiş yüzyıllardaki uygulamalarına takılı kaldığı için de, dinin evrensel mesajını yaşadığımız yüzyıla taşıyamadılar.

Hatiboğlu Hoca’nın bu konudaki şu tespiti bütün bir maceramızı çok veciz bir şekilde özetliyor: “Tanzimat’tan beri havanda su dövüyoruz. Şeriatımızı medhetmeye gelince üstümüze yok, ama onun günümüzde nasıl uygulanabileceği noktasında tefekkür dünyamızdan külli bir çözüm çıkabilmiş değildir.”

YORUMLAR (147)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
147 Yorum