Hacı Bayram Veli’den ilahi okuyup Vivaldi dinlesem...

Yıllardır yerli ve milli masallarıyla yüreğimizi karartan abiler ne der bilemem ama, ben Hacı Bayram-ı Veli’nin “N’oldu bu gönlüm” ilahisini okurken, aynı zamanda Vivaldi’nin “Dört Mevsim” konçertosunu dinlemeyi çok seviyorum.

Eminim ki birileri bu kompozisyondan pek hoşlanmayacaktır, ama hafız olmanın da sağladığı avantajla uzun yıllardır özellikle kendimle baş başa kaldığım anlarda ilahiler söyleyerek huzur buluyorum.

Müzik başka bir alem... Orada ideolojik kimliğiniz, mezhebiniz, meşrebiniz konusunda pasaport sorulmuyor. Bazen ilahilerle deruni alemde gezinirsiniz, bazen Aşık Veysel’in, Neşet Ertaş’ın, Ruhi Su’nun türküleriyle Anadolu’nun ruhunu yüreğinize nakşedersiniz, bazen Dede Efendi’yle, Hacı Arif Bey’le, Bekir Sıdkı Sezgin’le derin kültürel ikliminize yolculuğa çıkarsınız, bazen Beethoven’le, Vivaldi’yle, Mozart’la başka iklimlere akarsınız, bazen John Lennon’un “İmagine” şarkısıyla bütün dünya ile kardeş olursunuz, bazen de Miles Davis, Chet Baker gibi efsanelerle cazın özgür dünyasına açılırsınız...

Hiçbir ayrıma tabi tutmadan kim hangi kültürel iklimin müziğinde yolculuğa çıkarsa çıksın, sonuçta sesin evrensel rüzgarı hep yanıbaşında olacaktır. Ve ben bugün de bıkıp usanmadan; 

/N’oldu bu gönlüm n’oldu bu gönlüm
Derd-u gam ile doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm/
ilahisini mırıldanırken, Vivaldi’nin mevsimlerine yelken açıyorum.

Barok dönemin önemli bestecilerinden biri olan Antonio Vivaldi‘nin en ünlü eseri Four Seasons - Dört Mevsim’dir. 

Bir klasik müzik dehası olan Vivaldi bu konçertolarında keman gibi sade bir enstrümanla adeta mevsimlerin resmini çizmiştir. İlkbaharda kuşların neşeli şarkılarını, derelerin sesini duyar, yağmurların çiğdemlerden dökülen incecik hışırtısını hissedersiniz. Çobanın tulumlarının sesi çayırların üzerinde uçar, baharın sihirli çemberi dans eden perilerin harika ışığı ile renklenir.

Konçertonun ikinci bölümü olan yaz, uykularımıza akan Ağustos’un şiiri, ateş böceklerinin şarkıları gibidir adeta... Doğadaki her şey acı çeker, ağır, boğucu sıcaktan kurur, tüm canlılar susuzluktan çürür. Guguk kuşlarının çınlayan sesi davetkar bir şekilde ormandan yükselir. Ve açık alan ılık bir rüzgarla dolar. Etraf karanlık, kızgın melez bulutlarla kaplanır sanki.... Şimşekler, gök gürültüleri, olgun buğday başakları, fırtına tarafından adeta acımasızca çekilir...

Konçertonun sonbahar bölümü köy yaşamı üzerine yoğunlaşır, çiftçiler hasadı kutlar, boruların sesiyle bir sürek avı başlar. Hasat festivalinden köylülerin gürültüleri yükselir, kahkahalar ve çınlayan şarkılar birbirine karışır. Ve Bacchus suyu, kanı tutuşturarak, zayıfları yere serer, tatlı bir rüya verir. 

Ve kışın gelişi ile soğuğu iliklerimize kadar hisseder, kasvetli kış gecelerinin havasına alışmak durumunda kalırız. Ateşin önünde yarı uykulu gözler adeta serap görür gibidir ve donmuş ruhlar barışla dolar...

‘Cazkolik’teki bir yazısında Salim Zaimoğlu, Anjelika Akbar’ın bu albüme ilişkin şu yorumunu aktarıyor: “Hepimiz Vivaldi‘nin bu eşsiz eseri ile büyüdük. Dört mevsim konçertolarının insan ruhu üzerinde ilginç bir cazibesi vardır. Bazen hayatımızdan çıkar ama sonra tekrar dinlediğimizde onu uzun zamandır görmediğimiz bir dost gibi karşılar, özlemimizi giderir ve ondan çok farklı bir tad alırız’’ diyor ve sözlerine son derece güzel şu görüşleri ekliyor: “İnsan doğaya yabancılaştıkça kendi özünden uzaklaşıyor. Kendi gerçeklerinden kısacası İNSAN, DOĞA ve EVREN‘in ’’BİR’’ olduğu anlayışından uzaklaştığımızda yaşadığımız doğanın ekolojik problemlerinin başladığını görüyoruz. “Dört Mevsim’’i piyanoya uyarlarken eserin hatırlattığı gerçek hep bu oldu.”

YORUMLAR (36)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
36 Yorum