Hâlâ demokrasimizi kurtarabiliriz

Seçimlerin üzerinden neredeyse 15 gün geçti ama hâlâ İstanbul seçimlerini sonuçlandıramadık. Televizyonlarda kelimenin tam anlamıyla bir tiyatro seyrediyoruz. Üç aylık bir meydan ve ekran yorgunluğunun ardından hâlâ siyasetçilerin şovunu seyrediyor olmak doğrusu akıllara zarar bir durum.

Sonuç itibarıyla şehirlerimizi yönetecek belediye başkanlarımızı belirlemek üzere bir seçim yaptık, her parti gücü oranında belediye başkanlıklarını kazandı. İstanbul’da da milletin iradesi tecelli etti ve Ekrem İmamoğlu belediye başkanı seçildi. AK Parti İstanbul sonucuna itiraz etti, geçersiz oylar yeniden sayıldı, olmadı bazı ilçelerin tamamı yeniden sayıldı ve sonuç değişmedi, artık bundan sonra sonucun değişmeyeceği de ortaya çıkmış oldu.

Ama AK Parti hâlâ umudunu kaybetmemiş olmalı ki, bu kez de Büyükçekmece’de ‘yolsuzluk’, ‘usulsüzlük’ iddiasıyla bu ilçede yaşayan vatandaşların evlerine polis göndererek seçmen tespiti yaptırdı ve buradan bir sonuç çıkarmaya çalışıyor. Yolsuzluk iddiaları elbette yapılabilir, hukuki çerçevede buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak vatandaşın evine polis göndermek asla şık bir davranış değil.

Bildiğimiz kadarıyla bu ülkenin Yüksek Seçim Kurulu var, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü var. Eğer bir nüfus kaydırma usulsüzlüğü varsa, bu kurumlar onları tespit etmek durumundadır. Bir kere böyle bir iddiada bulunmak, seçim öncesinde devletin görevini yapmadığının açık bir tescilidir, yani sorumlu olan devleti yönetenlerdir. Dolayısıyla vatandaşın bu işlerde hiçbir sorumluluğu olmadığı halde evlerine polis göndermenin ne hukuken, ne de ahlaken savunulabilir bir tarafı yoktur.

***

Unutmayalım, 31 Mart’tan bu yana Türkiye’nin dünyadaki itibarı ve demokrasimizin görünümü açısından son derece hayati öneme sahip bir süreci yaşıyoruz. Artık ne yapacaksak yapalım, ama Türkiye’ye yakışmayan bu ’alaturka’ görüntüye son verelim.

Eğer bu yolun sonu bir ‘seçim iptali’ne çıkarsa, demokrasimiz ve sandığa güven büyük bir yara alır. Denebilir ki, bir usulsüzlük varsa hukukun gereği yapılmasın mı? Elbette hukuk neyi gerektiriyorsa o yapılacaktır. Ama 31 Mart gecesinden bu yana yaşadıklarımız, bize başka bir fotoğrafı tarif ediyor sanki... Eğer ilk gün, iddia edildiği gibi Büyükçekmece’deki usulsüzlük kanıtlarıyla birlikte yargıya ve YSK’ya taşınsaydı, toplum tarafından daha anlaşılabilir bir karşılığı olurdu. Ama on gün boyunca sandık sandık geçersiz oy peşinde koşup sonuç değişmeyince, “Ama bir de Büyükçekmece vardı, seçim iptal edilsin” demenin hukuken inandırıcı olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Hele de seçim gecesi 11 saat veri girişi yapılamamışken...

Bütün bunlar ortadayken eğer seçim iptal edilirse, kimse bunu topluma izah edemez. Hiç kuşkusuz her partinin geçersiz oyların ve bazı sandıkların yeniden sayılmasını istemesi son derece makuldür ve de hakkıdır. Ama mutlaka bir partinin kazanması için sonsuza dek sayım hakkı olamaz.

Açıkçası ben, AK Parti’de makul bir aklın İstanbul seçimlerinin yenilenmesine asla izin vermeyeceği kanaatindeyim. Çünkü böyle bir durumda seçmenin nasıl bir tepki vereceğini kimse tahmin edemez. Ve bu demokrasimize büyük zarar verir.

Evet, bütün gelişmelere rağmen ileri bir demokrasiye sahip değiliz, kuvvetler ayrılığı, denge-denetleme gibi ilkelerde çok geri sıralardayız. Ama her şeye rağmen işleyen bir seçim sistemine sahibiz. Eğer bunu da zedelersek, toplumun demokrasiye olan güvenini tümden kaybederiz.

YORUMLAR (83)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
83 Yorum