Halkın iradesi adaletin üzerinde olamaz
Demokratik sistemlerde halkın iradesi esastır ve ülkeyi de seçilmişler yönetir. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse, demokrasinin minimum kuralı seçimdir. Ama demokrasi sadece seçimden ibaret de değildir. Eğer seçilmişleri sınırlayan, denetleyen ve dengeleyen mekanizmalar olmazsa seçilmiş iktidarlar, yani demokratik sistem çok rahatlıkla çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği otoriter bir yönetim aygıtına dönüşebilir.
***
Liberal demokrasinin ilk şartı serbest ve adil seçim olmakla birlikte, aynı zamanda kuvvetler ayrılığını, ifade, örgütlenme, din, mülkiyet haklarının devlet tarafından korunmasını ve bütün bunların sağlanabilmesi için de hukukun üstünlüğüne dayanan anayasal bir sisteme ihtiyaç vardır.
Demokrasilerde hiç kuşkusuz halkın iradesi önemlidir, ama bu seçilmişlerin sonsuz egemenliğini sağlayacak sınırsız bir irade olamaz. İşte bu noktada, demokrasilerin otoriterleşmesini önleyecek tek şey adalet ilkesidir, hukukun üstünlüğüdür.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi milli iradeyi yansıtmakla birlikte, halkın temsili olarak yaptığı her halükarda doğru olacağı anlamına gelmez. Ve mutlaka adalet ilkesiyle sınırlandırılması gerekir. Mesela temel hak ve özgürlüklerin kaldırılması halkın egemenliğine emanet edilemez. Eğer halkın egemenliği insan onurunu zedeleyen bir tasarrufta bulunuyorsa, bunu engelleyecek tek güç adalettir.
Son yıllarda Polonya ve Macaristan örneklerinde olduğu gibi popülist liderler liberal demokrasiyi kıyısından köşesinden delmeye çalışarak Batı’da otoriter rüzgarlar estirseler de, her şeye rağmen hukukun üstünlüğüne dayalı, kuvvetler ayrılığı ile tahkim edilmiş bir demokratik sistem insanlık için önemini korumaya devam etmektedir.
İster seküler dünyanın penceresinden, isterse İslam düşüncesi açısından bakalım, insanlık var oldukça adalete olan ihtiyaç hep var olacaktır. Bu konuda Doç. Dr. Mustafa Çevik’in Mana yayınlarından çıkan “Müslümanca demokrasi-bir adalet teorisi-“ kitabında dikkat çekici tespitler var. Allah’ın insanlara adaletle muamele etmeye söz verdiğini kaydeden Çevik şöyle bir tespitte bulunuyor: “Allah bir anlamda insanlarla adalet konusunda anlaşma yapıyor. Adalet vaadi bir anlaşmadır. Anlaşma kendisinin dışında bir otoritenin varlığını kabul etmektir. Oysa Allah dışında bir otorite ontolojik anlamda şirk sayılır İslam inancında. Ancak bu kul için böyledir. Kul bir kişinin kölesi/kulu olur. Birden fazla varlığa kul olmayı kabul etmek ve onu rab kabul etmek şirktir. Ancak Allah kendisi anlaşma yaparak yani vaat ederek kendisinin karşısına bir taraf koymuştur. Adalet ilkesi Allah için bu kadar önemlidir.”
***
Allah’ın adalet sıfatının tecellisi için sonsuz gücünü sınırladığının altını çizen Doç. Dr. Çevik Allah bile otoritesini ve gücünü isteyerek sınırlandırırken, kurumların ve zümrelerin sınırsız yetkiye sahip olamayacaklarını kaydediyor.
Aslında bütün bunları söylerken, demokrasiye illa da ilahi bir temel aramak niyetinde filan değilim, ayrıca buna ihtiyaç da yok. Çünkü insanlığa rahmet olarak gönderilen İslam, hayatımızı tanzim için temel doğruları belirlemiş ve nasıl bir yönetim modeliyle idare edileceğimiz konusunu tamamen beşeri iradeye bırakmıştır. İşin özeti, İslam kesinlikle siyasi bir rejim dayatmamıştır.
İnsanlar ister krallığı, ister saltanatı, isterse demokrasiyi seçer. Din için önemli olan adalettir, adaletin gerçekleşmesidir. Dolayısıyla insanlar ekonomik ve teknolojik faaliyetlerini yürütmek, yönetim aygıtlarını oluşturmak için yeni yasalar ve kurallar geliştirebilirler, hayatı daha yaşanır kılabilmek için yeni icatlar da yapabilirler. En önemlisi de insanların bütün bunları Allah’ın verdiği akıl ve iradeyle gerçekleştiriyor olmalarıdır. Hiç kuşkusuz bu insani faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde dinin en temel önerisi hakka ve hukuka riayettir.