Klasik müziğin dâhileri bize ne söylüyor?

Müziği diğer sanat türlerinden ayıran en önemli özellik, duygularımızı hareket geçirmesidir. Bilim tarihçisi ve felsefeci Yılmaz Öner bu durumu şöyle tarif eder: “Tüm sanatlar arasında müziğin bir ayrıcalığı var. Çünkü sesler yaşanmışlığın değil, yaşanacaklığın içinden gelir; boğulmanın karanlık denizlerinden değil, içerde parlayan sesten, içerdeki biçimin, şiirsel yaratıcılığın kendisidir bu; varılmak istenen, amaçlanandır, özlemdir.” (Bilimlerde ve Sanatta Diyalektik)

Bazen bir ağıtı, bazen de daha derin duyguları dillendiren bir melodiyi dinlediğimizde somut olarak tarif edemediğimiz duyguları hissederiz. Bu zaviyeden bakıldığında Klasik müziğin yüzlerce duyguyu barındırdığını görmek mümkündür.

Bu yüzden de insanlarda klasik müziğin dinlendirici olduğu gibi bir kanaat hakimdir. Oysa bu çok da doğru değildir, elbette dinlediğimiz müzikten zevk alabiliriz, ruh dünyamızın zenginleştiğini hissedebiliriz ama bunu salt ‘dinlendiriciliğe’ indirgemek doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü klasik müzikte derin olduğunu hissettiğimiz ya da tam olarak kavrayamadığımız şey incelikli anlatımdır…

Klasik müziğin büyük dehaları Mozart, Beethoven, Franz List, Franz Shubert, Dimitri Shostahovich, Bach, Mahler, Vivaldi gibi isimlerin yarattığı müziğin insanüstü bir özellik taşıdığını söylemek ne kadar doğru olur bilemem ama normal insanların farkında olmadığı deruni bir dünyayı hissettikleri kesin.

Bazı dâhilerin yaratıcılık denizindeki fırtınalar öylesine güçlüdür ki onların bestelediği büyük eserler, hiç yakıştıramadığımız otokratların, diktatörlerin, devrimcilerin yüreğinde bile fırtınalar estirebilir…

Mesela Akademisyen Christopher Read, Goki’nin anılarında Lenin’in Beethoven’ın ‘Appassionata’ (tutku) olarak bilenen 23. Sonatı konusundaki hayranlığını şöyle anlatır: “Appassionata’dan daha iyi bir şey bilmiyorum, verseler her gün dinlerim. Ne baş döndürücü, insanüstü bir müzik! İnsanlığın bu tür mucizeler yaratabildiğini düşünmek, belki safdillik gibi gelebilir ama bana her zaman gurur vermiştir!”

Kuşkusuz Beethoven, müzik tarihinin akışını değiştiren bir dâhidir. Sanatçı Moonlight Sonata , Pastrol Senfoni, Für Elise, 9. Senfoni gibi pek çok eseriyle bilinen ve sevilen bir besteci olmanın ötesinde klasik müzik dünyasının önde gelen vokal ve enstrümanları birleştiren bir piyanistti aynı zamanda. Beethoven; 9 senfoni, 5 piyano konçertosu, 32 piyano sonatının yanı sıra 16 yaylı çalgılar dörtlüsü ve başarılı bir opera yazmış ve ardında çok önemli bir bırakmıştır. ‘Fidelio’ ise hayatı boyunca yazdığı tek operadır.

Her ne kadar doğruluğu çok kanıtlanmamış olsa da Beethoven’in “Moonlight Sonata”, yani Ay Işığı Sonatı ile ilgili halk arasında meşnur bir efsane vardır. Efsaneye göre, Beethoven bunalımlı bir döneminde, özellikle yaşadığı sağlık problemleri sonucu işitme yetisini kaybetmesi ile hayatına son vermeyi düşünmeye başlar. Tamamen doğaçlama bir şekilde bestelediği bir sonat ile şansı dönmüş ve ününü tekrar kazanmıştır. İşte o günlerde, arkadaşıyla yolda yürürken, bir evden gelen piyano sesinden çok etkilenir. Kimin çaldığını merak eder ve tanışmak için gittiği evde küçük bir kız çocuğunun olduğunu görür, ancak sonradan kızın kör olduğunu anlar, bu durum onu o kadar etkiler ki kıza kendisinden bir şey istemişini söyler, küçük kız ise ay ışığını hiç görmediğini ve ona ay ışığını tasvir etmesini ister. Bunun üzerine Beethoven “Moonlighk Sonata”yı besteler.

Avusturya tiyatrosunun en önemli trajedi yazarlarından Franz Seraphicus Grillparzer kaleme aldığı yazısında Beethoven’ı şöyle anlatır: “O bir sanatçıydı ve sahip olduğu her şeye sanatıyla ulaştı. Hayatın dikenleri onu derinden yaraladığı halde, nasıl batan bir gemiden kıyıya sığınırsa insan, o da sanatın olağanüstü kollarına sığındı. Acının merhemini, doğruluk ve güzellik emsali sanatta buldu. Sanata sımsıkı tutunmaya devam etti ve kapılar üzerine kapandığında, ilham aradan sızarak onunla konuştu. Duymayan kulağı, müziğin narin yapısına duyusuz kaldığında bile, yüreğinde sanatın yüce imgesini taşıdı ve öldüğünde hala göğsündeydi.” (Gamze Güven, Müziğin Devrimcisi)

Tamamen kişisel bir yaklaşım belki ama Klasik müziğin büyük isimlerinin eserlerini dinlemenin de bir adabı olması gerektiği kanaatindeyim. Evet onlar da bizim gibi normal insanlar, ama her biri birer kahraman… Bu çerçevede Yağız Ay’ın ‘Beethoven’in Çözülmemiş Çelişkileri’ makalesinde Isaiah Berlin’den alıntıladığı şu ifadelerin dâhilere nasıl bakmamız gerektiği konusunda ışık tutacağı kanaatindeyim: “19. Yüzyıla egemen olan imge tavan arasında darmadağınık oturan Beethoven figürüdür. Beethoven içinden geldiği gibi yaşayan biridir. Fakir, cahil ve kabadır. Onu devamlı ileriye doğru taşıyan ilham ve merak haricinde pek ilginç biri değildir. Bütün gün tavan arasında oturur ve yaratır. İçindeki ışıkla uyum halinde, onu takip ederek yaratır. Bir insanın yapması gereken tek şey budur. İnsanı kahraman yapan budur.”

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum