Siyasetin ayarları ile oynanırsa...

Türk siyasetine ilişkin olumsuz kanaatlerin temelinde aslında siyasi partilerimizdeki demokratik normalleşmenin bir türlü sağlanamamasının yattığı kanaatindeyim.

Mevcut parlamento fotoğrafının bize söylediği şudur; 13-14 yıldır kesintisiz iktidarda bulunan AK Parti sadece iktidar alanını değil, aynı zamanda muhalefeti de kuşatan güçlü bir görüntüye sahip. İşin özünü kavramakta sıkıntı çekenlerin penceresinden bakıldığında bu görüntü ilk anda sanki normal değilmiş gibi bir algı oluşturuyor. Oysa tam aksine bütün formatlarını ve vizyonunu Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının belirlediği AK Parti, uzun bir başarı hikayesinin sonucunda bu noktalara geldi. Yani fotoğrafta bir yanlışlık yok. Üstelik Erdoğan gibi güçlü bir siyasi liderin cumhurbaşkanı seçilmesi dolayısıyla sancısız bir genel başkan değişimi yaşanmış ve Ahmet Davutoğlu gibi AK Parti misyonu ve hedefleriyle yüzde yüz örtüşen bir genel başkanla gücünü tazelemeyi başarmış bir partidir. Eğer bir başka partide aynı süreçler yaşansaydı, bırakın iktidarda kalmayı herhalde o parti varlığını sürdürmekte bile sıkıntıya düşerdi.

***

Esas itibariyle siyasi fotoğrafın muhalefet tarafındaki görüntü ne yazık ki pek iç açıcı değil. Mesela CHP... Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte bir yenileşme umudu doğmuş olmasına rağmen, CHP’yi iktidara taşıyacak rüzgar bir türlü esmedi, bu gidişle de esecek gibi görünmüyor. Giderek CHP seçmeninde “Yıllar geçse de bu parti iktidar olamaz” gibi bir kanaat yerleşmeye başlıyor ki bu CHP açısından hiç hayra alamet değil.

MHP’ye gelince; orada işler daha da karışık... Devlet Bahçeli 13 yıldır yapılan bütün seçimlerde henüz yerinde saymanın dışında kayda değer bir başarı hikayesi yazabilmiş değil. 7 Haziran seçimleri sonrasında ortaya koyduğu negatif performansla 1 Kasım’da kendisiyle bile yarışmaya mecali olmadığını adeta kanıtlayan bir tablo ortaya koydu.

Doğal olarak ‘ipler benim elimde’ mantığı ile artık liderliğini sürdürmesi mümkün gözükmüyor. Ayrıca da başarısızlık ilanihaye sürdürülebilecek bir kariyer değil. Nitekim yasal olarak gerekli orana sahip delegenin talebi üzerine mahkeme kongrenin hemen yapılmasına karar vererek MHP’nin kurultay rotasını çizmiş oldu.

Ancak Bahçeli’nin kurultaya gitmek gibi bir niyeti yok. Oysa MHP esas itibariyle Bahçeli’nin partisi ve dolayısıyla bu durumda direnmenin mantıksal bir izahı olamaz. Gidersiniz kurultaya, böylece hem liderliğinizi yeniden tesciller hem de demokrasinin kalitesini artırırsınız.

***

Devlet Bahçeli yerel mahkemenin kararını Yargıtay’a taşıyacaklarını açıkladığına göre demek ki siyasetin doğal seyri içinde akışına izin vermeyecek demektir. İşte tam da bu noktada siyasi kulislerde bir takım söylentiler sörf yapmaya başlamış bulunuyor. Açıkçası pek itibar etmiyorum ama mesela, “Eğer Bahçeli kararın bozulacağından emin olmasaydı ya da bir takım güvenceleri almasaydı Yargıtay yolunu tercih etmezdi” şeklinde yaygın bir söylenti var ki, doğrusu bu kafaları biraz karıştırıyor...

Pek tabiidir ki kurultayın durdurulması yönünde çıkacak bir karar, hem MHP’nin ayarlarını bozacak hem de yeni spekülasyonların üretilmesine kapı aralayacaktır.

Unutmayalım, eğer partilerde demokratik mekanizmalar işlemez hale gelirse ya da getirilirse, siyasete ‘siyaset dışı bir akıl’ yön vermeye başlar ki sonuçta kaybeden demokrasi olur.

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum