Siyasetteki ayrıştırıcı dil makul vicdanları yaralar
31 Mart yaklaştıkça siyasi mücadele kızışıyor ama aynı zamanda siyasetin dili de keskinleşiyor. Aslında normal bir siyasi mücadelede, tansiyonun yükselmesinde çok anormal bir durum yok. İşin doğası gereği siyasetteki yarışın içinde zaman zaman sertlikler olabilir.
Ancak bu kez durum biraz farklı, zira Türkiye ekonomik anlamda sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Ekonomideki bu zorluklar, doğal olarak siyasette rüzgârların daha da sert esmesine yol açmış bulunuyor. Özellikle iktidar bloğu mücadeleyi ‘beka’ meselesi üzerinden yürütmeyi daha sonuç alıcı bir yöntem olarak görüyor.
Bu yüzden de seçmen kitlelerinin 31 Mart’a ilişkin muhtemel eğilimini ölçmek çok kolay değil. Bu çerçeveden bakıldığında ortaya çıkan anket sonuçlarının ne anlam ifade ettiğini kestirmek de pek mümkün değil. Ama eğer ekonomik sıkıntı birebir insanların cebine yansıdıysa, beklenmedik sonuçlar ortaya çıkabilir.
İşte tam da bu yüzden AK Parti, insanların doğrudan yaşadığı problemlere dönük çözüm odaklı bir kampanya yürütürse eminim daha sağlıklı bir yol izlemiş olacaktır. Zira kutuplaştırıcı söylemler bugüne kadar tümüyle satın alınmış ve tüketilmiş bulunuyor. Unutmayalım, özellikle ekonomik zorlukların yaşandığı dönemlerde insanlar genellikle daha alıngan olurlar. Dolayısıyla fayda sağlaması umulan keskin söylemler, toplumdaki tedirginliği tetikleyip hiç istenmeyen sonuçlar üretebilir.
***
Şunu açıkça ifade etmek gerekiyor ki; mesela MHP’nin muhalefet partilerinin tümüne yönelik “Zillet ittifakı” benzeri söylemlerinin, özellikle siyasallaşmamış kitlelerin AK Parti’ye yönelişini engelleyebileceği kanaatindeyim. Çünkü bu tür itibarsızlaştırmaya yönelik söylemler, hedef alınan siyasi partilerden daha çok, vatan aidiyeti güçlü ama kendisini siyasi bir kampın fedaisi gibi görmeyen makul vatandaşların vicdanlarını yaralayabilir.
Maalesef Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte Türkiye siyasetine hem daha ayrıştırıcı hem de aşırı milliyetçi bir söylem dili hakim olmaya başladı. Her ne kadar ana gövdeyi AK Parti oluştursa da yeni sistemin fonksiyonel unsuru MHP olduğu için, iktidarın siyaset dilinde ağırlıklı olarak aşırı milliyetçi renklerin hakim olması kaçınılmazdır.
Kuruluş felsefesi açısından bakıldığında, “9 ışık” rüzgârlarının sert estiği bu yeni durumun AK Parti açısından sürdürülebilir olması mümkün değildir. Ama kabul etmek gerekiyor ki şu anda AK Parti’nin tek seçeneği MHP’dir. Bu yolun bir sonunun olup olmayacağını şimdiden kestirmek mümkün değil belki ama, sandıkların yüzde 50+1’e kilitlendiği bir sistemde şimdilik her iki parti de mecburen birlikte yürümek durumundadırlar.
Bu noktada bir yanlış anlamaya yol açmaması için hemen belirtelim, partilerin bir araya gelmesine, koalisyonlar oluşturmalarına asla negatif anlam yüklemek gibi bir niyet içinde olamayız. Farklı partilerin bir araya gelerek ortak akılla memleketin meselelerine çözüm aramaları demokratik bir zenginliktir. Ama bu, partilerin kendi kimliklerinden, iddialarından vazgeçerek aynileşmeleri, tektipleşmeleri anlamına da gelmemelidir.
İşte meselenin bu yönü AK Parti açısından biraz karışık görünüyor, çünkü AK Parti çok önemli demokratik ve ekonomik hedeflerle yola çıktı ve 2013’e kadar da bunların büyük bir bölümünü hayata geçirdi. Ve daha da önemlisi bu parti 70 milyonu kucaklama hedefine sahip bir misyonun partisiydi. Ama şimdi kendi koyduğu hattın gerisine, bir başka deyişle MHP’nin hatlarına geri çekiliyor.
AK Parti’nin reformist kimliğini kaybetmesi sadece söylem zenginliğini zayıflatmakla kalmadı, bu partinin etrafında kendi namı hesabına varlık alanı oluşturan kesimler ya da cemaat yapılanmaları sürekli AK Parti’nin kredisini tüketen bir görüntü sergilemeye devam ediyorlar. Mesela hiçbir gereği yokken kimi ve neyi temsil ettiği belli olmayan bir hoca çıkıyor ve AK Parti adına insanları ayrıştıran şöyle bir vaaz verebiliyor: “Bu seçimden zaferle çıkmamızı nasip eyle, biz biliyoruz ki bu İslam’la küfrün savaşıdır bu savaştan İslam’ın çıkmasını nasip eyle, kafir güruha fırsat verme, onlara bir başkanlık, bir muhtarlık dahi ihsan eyleme yarabbi.”
Ne yazık ki bu tür ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı tavırlar, toplamda AK Parti’nin hesabına yazılmaktadır ve de haksızlıktır.