Ya AK Parti olmasaydı
Dün Ankara’da AK Parti’nin 15. kuruluş yılı kutlamasında Başbakan Binali Yıldırım’ı, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nu dinlerken, kare kare hem bu partinin 14 yıllık iktidar serüvenini hem de Türkiye’nin ne tür badirelerden geçerek bugünlere geldiğini zihnimde canlandırmaya çalıştım.
Evet, AK Parti kurulalı tam 15 yıl oldu ve 14 yıldır da iktidarda. Bir siyasi partinin siyasi tarihi açısından bakıldığında bu fevkalade bir başarı hikayesinin adıdır aynı zamanda. 14 yıllık iktidarı boyunca ekonomiden demokrasiye kadar her alanda sayısız başarılara imza atan bu parti, aynı zamanda Türkiye’nin vesayet yapısından kaynaklanan problemli alanları ve irili ufaklı krizleri de yönetmek zorunda kaldı.
AK Parti’nin 14 yıllık iktidar sürecini bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirdiğimizde, ülkenin önünde duran devasa sorunların öyle sıradan bir partinin ya da siyasi iktidarın kolayca üstesinden gelebileceği sorunlar olmadığını rahatlıkla görebiliriz.
***
Düşünün ki iktidara geldiğinizde siyasetin vesayetle kuşatıldığı, siyasi cinayetlerin, faili meçhullerin kangren hale geldiği, mafyatik ilişkilerin egemen olduğu ve irili ufaklı darbe girişimlerinin yaşandığı bir ülkeyi yönetmek zorundasınız.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi 2008’de iktidarda olmanıza rağmen partinizle ilgili kapatma davası açılıyor. Böylesine zor bir ortamda hem ülkeyi yöneteceksiniz, hem de şeytan taşlayacaksınız.
Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının nasıl bir başarı hikayesi yazdığını anlayabilmek için, dikenli tellerle çevrili bir ülkede verdikleri mücadelenin doğru analiz edilmesi gerekiyor.
***
Maalesef Türkiye öylesine zor bir coğrafyada yer alıyor ki bir taraftan toplumun beklentilerine, taleplerine cevap vereceksiniz, bir taraftan da mayınlara basmadan ülkeyi salimen güvenli bir limana taşıyacaksınız. Zira pek çok küresel aktörün ve de düşman mahfilin bu coğrafyaya ilişkin hesapları, palanları olduğu artık bilinen bir gerçek.
Tam askeri ve yargısal vesayeti gerilettik, daha demokratik ve yaşanabilir bir iklime adım attık derken, hiç hesaplamadığınız bir bela kapınızı çalıveriyor.
İşte 17-25 Aralık AK Parti iktidarının kapısını çalan en büyük belalardan birisidir. O gün de bu kalkışmanın millet iradesine karşı yapılan bir suikast girişimi olduğu biliniyordu ama bazıları bunu inadına başka türlü okumayı tercih etti.
***
Ancak Haşhaşi teröristlerin 15 Temmuz’da millete doğrulttukları silah, Türkiye’nin gerçekten nasıl bir bela ile karşı karşıya olduğunu bütün çıplaklığı ile ortaya koymuş oldu.
O gece bütün siyasi partiler, medya, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları net olarak gördü ki, Türkiye bu FETÖ terör örgütünden kesinlikle kurtulmalıdır. Keşke hiç 15 Temmuz kabusunu yaşamadan bu belayı ülkenin başından def etmeyi başarabilseydik ama olmadı. Buna da şükür, demek ki bir musibet bin nasihatten evlaymış...
Şimdi geriye dönüp 14 yıllık AK Parti iktidarına baktığımızda, eğer ülkenin başında Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarı olmasaydı Türkiye’nin yaşanan bunca badireden bugünlere ulaşması mümkün olmayabilirdi.
***
Elbette her iktidarın eksikleri, eleştirilecek pek çok yönü olabilir, bu bağlamda AK Parti de eleştiriden azade değildir. Ama topyekun memleket ve demokrasi tehlike altındaysa orda küçük hesapların yeri olamaz.
İşte 15 Temmuz gecesi bu ülkenin siyasetçileri, gazetecileri ve en önemlisi de hayatını hiçe sayarak tankların önüne çıkan Türk halkının yazdığı destan, gerçek Türkiye sevdasını tarihe nakşetmiştir.