Az sorunlu bir Kıbrıs yazısı

Benim kuşağım için Kıbrıs “sorun” kelimesiyle eş anlamlıydı ve sorun denmeden neredeyse anılmazdı. İçinde yaşamadık, Kıbrıslıların çektiği çileleri çekmedik ama seyrini bir şekilde takip ettik. 1964’ü hatırlamasak bile 1974’ü biliriz. Transistörlü radyolarımızın başında olan biteni anlamaya çalıştığımız günler kolay unutulmaz. Tek renkli, böyle konular söz konusu olduğunda tek sesli gazetelerimizi de anmadan olmaz.

1974’de müdahaleyi konuştuk, tartıştık. Sonrasında da çözüm çabalarını. Özel temsilciler geldi, özel temsilciler gitti, taslaklar ve planlar hazırlandı, BM genel sekreterleri arabuluculuk yaptı. Denktaş, Talat, Eroğlu, Akıncı toplum liderleri olarak muhataplarıyla muhtelif parametreler üstünde uzlaşmaya, 1964’den bu yana aşama aşama bölünmüş, iki ayrı bölgede yaşamaya alışmış ada halkını birleştirilmeye çalıştı.

Ancak Kıbrıs doğrudan taraflar için de, uluslararası toplum adına hareket edenler için de hep sorun oldu, Kıbrıs’a bakanlar orada hep sorun gördü. Zaman zaman sorunun içeriği ve niteliği değişti. Bazen Rumlar Yunanistan’la, bazen Türkler Türkiye’le sorun yaşadı. Bazen de sorunun adı mafya, derin devlet ve “casino” oldu. Fakat sorun dendiği zaman genelde anlaşılan iki farklı etnik ve dini kökenden gelen iki halkın bir arada yaşayamamasıydı.

1968’den günümüze taraflar sorunu müzakereyle çözmeye çalıştı. 1977 ve 1979’da bir araya gelen toplum liderleri BM tarafında da kabul edilen bir formül üstünde anlaştı, iki toplumlu, iki kesimli federasyon oluşturmak için çaba harcamayı, bu prensipler çerçevesinde müzakere etmeyi kabul etti. Ortaya bir dizi taslak ve plan çıktı, en kapsamlı olanı da 2004 Nisan’ında referanduma sunuldu. Fakat bildiğiniz gibi Rum tarafı kabul etmedi.

Yine de yılmadan usanmadan çözüm için çalışıldı. Sayısız tur müzakere düzenlendi. Türkler bağımsızlığa değilse de otonomiye daha yakın bir çözüm isterken, Rumlar üniter devlete daha yakın bir çözümde ısrarcı oldular. Tarihi geriye sarmayı hedefleyen, 1959-1960 düzenlemelerine yakın ancak Türkiye’nin garantilerini içermeyen bir formül için çaba harcadılar. Türk tarafını eşit haklara sahip muhatap görmemek, göstermemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.

Son birkaç denemede daha çözüme, iki toplumun bir arada yaşayabileceği yeni bir plan üstünde uzlaşmaya yaklaşıldı ama Rum tarafı bahane bularak masadan kaçtı. Görüşmeler, müzakereler ve Cuma günü geldiğim Lefkoşa’da konuştuğum yetkilerden öğrendiğim kadarıyla diplomasi hala sürüyor. Özellikle AB üyesi ülkelerin temsilcileri onların anladığı anlamda çözüm için bir şeyler yapılabileceğine inanıyor.

Türk tarafıysa artık iki devletli çözümün konuşulması gerektiğini düşünüyor. Bunun kabulünün kolay olmadığını bildikleri için de masaya eşit şartlarla oturmak istediklerini söylüyorlar. Bir süre önce de Rum tarafını müzakereye zorlayabilecek ama aynı zamanda da hukuki komplikasyonlar yaratabilecek Maraş açılımını başlattılar. Doğu Akdeniz’in hidro-karbon zenginliği, deniz yetki alanlarının sınırlanmasında yaşanan gerilimler de Kıbrıs sorununun sorunluğunu pekiştirdi.

Kıbrıs’a bir çözüm bulunması gerektiği kesin. Statükoyu sürdürmek zor. Gündeme her gün yeni bir sorun giriyor. Yakında KKTC üniversitelerinin Afrikalı öğrencileri dahi insan kaçakçılığı iddialarına gerekçe oluşturacağa benziyor. Geçtiğimiz günlerde GKRY’ni ziyaret eden Papa’nın mülteci dramına gösterdiği hassasiyet, vurdumduymazlığa yönelttiği eleştiri bu türden yayınlara yol açtı, New York Times Türk kesimini hedef gösterdi.

Diğer yandan Kıbrıs sorununa çözümün zoraki birleşmeyle bulunamayacağı da kesin. Lefkoşa’daki otel odamın yedinci kattaki penceresinden baktığımda bile bunu görebiliyorum. Ne Lefkoşa eski Lefkoşa, ne de Kıbrıs eski Kıbrıs. Bırakın 1974’ü son beş-altı yılda inanılmaz değişmiş, müthiş bir inşaat patlaması yaşamış. Çarpıcı mimari dizaynı olan güzel apartmanlar, bloklar yapılmış.

2016’da GPoT bünyesinde gerçekleştirdiğimiz araştırmada sorduğumuz sorulara benzer soruları yeniden sorsak herhalde çok daha az insan çözüm için evini, barkını, mülkünü terk etmeye hazır olduğunu, 2004’de evet dediği Annan Planı gibi bir plana bu kez evet demek isteyeceğini söyler. Bana öyle geliyor ki Rumlar da benzer yeni bir birleşme planına evet demeyecek, mesela mülkiyet sorununa çözüm getiren inkişaf maddesine eskisinden çok daha şiddetle karşı çıkacaktır.

Gerçek bir çözüm anında mülkiyet konusu ve toprak ayarlamaları büyük bir olasılıkla güç paylaşımından, bürokrasinin ve diplomasinin orantısal bölünmesinden, rotasyonlu ve vetolu başkanlık sisteminden çok daha ön planda olacaktır. Artık dünyanın da Kıbrıs’taki Rumların ve bazı Türklerin de birleşme nostaljisini bir kenara bırakması gerekiyor. Ne iki Almanya birleşti diye bölünmüş tüm ülkelerin birleşmesi şart, ne de zamanında birleşme istendi diye bu hayalin sürdürülmesi.

Dünyanın pek çok yerinde bu tür sorunlar bölünmeyle çözülüyorken Kıbrıs’ı ille de birleştirelim diye ısrar etmek saçma. Yıllardır denendi olmadı, bundan sonra olması daha da zor. Birbirinin dilini unutmuş iki halktan, çok mutlu olmasa da düzenini oturtmuş iki ayrı kesimden söz ediyoruz. Bundan sonra sınırlar belirlenmeli, KKTC’nin hak ve sorumlulukları olan bir devlet haline gelmesi sağlanmalı. Hepsinden önemlisi de KKTC-Türkiye ilişkileri egemen eşitliğe dayandırılmalı.

Ayrıca dünyaya da baskıyla çözüm olmayacağı anlatılmalı. 1960’ların başından bu yana süren izolasyonlar, ambargolar, türlü türlü yaptırımlar Türkleri yıldırmadı, çözüm parametrelerini unutmalarına, ne olursa olsun da çözüm olsun demelerine yol açmadı. Ben KKTC’li yetkililerin yerinde olsam gelen giden heyetlere Lefkoşa’nın eski mahallelerini dolaştırırım, orada canlanan hayatı, dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerin burayı nasıl benimsediklerini gösterirdim.

Rüstem Kitabevi’nin yeni halini, bir kültür ve gastronomi merkezine dönüşmesinin altında yatan sosyolojiyi onlarla paylaşırdım. Lefkoşa’daki entelektüel canlılığı gösteren yerleri, açılan üniversiteleri, hatta restoranları gezdirirdim. Eğer sizin de vaktiniz olursa ve bir yerlere gitmek, tatil yapmak isterseniz Kıbrıs’a gidin, orayı sorun olmanın ötesinde görün, arkadaşım Mete Hatay’ın yakında Rüstem’de açılacak sergisini de kaçırmayın. İyi, huzurlu ve az sorunlu bir tatil günü dileğiyle…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum