İki gözüm çeşme seni kim akıtacak

O çeşmeler öyle mahzun akmamaya mı gittiler?

Ne zaman şehirden, İstanbul’dan söz açılsa aklım çeşmelerin susuzluğuna düşer.

Usta ellerden çıkmış mermerleri, bugün orijinalini hiç göremediğimiz muslukları, aynası, hüsn-ü hattı, düşürülmüş zarif tarihleri ve onlarca değişik form ve boyutta çeşme, sebil, selsebil, meydan çeşmesi…

Akmıyor hiç biri. Bakmıyor çeşm-i siyah.

Bırakın insanı, kedi-köpeğin, kuşun kurdun dahi susuzluğunu gideren çeşmeler akmıyor albayım. Dünyaya nizamât veriyor da bunu yapamıyoruz.

Şair ‘He’nin iki gözü iki çeşme’ dizelerini bugün yazsa akmadığını mutlaka belirtmek durumunda kalır mıydı? Kalırdı.

Neyin eksik ey çeşme suyundan başka? Vakıflar sende, belediyeler sende, Devlet Su İşleri, Çevre Bakanlığı… Başka? Bilemiyorum, benim bilmediğim bir Çeşmeleri Akıtmama Bakanlığı mı ihdas edildi ki akmıyorsun?

Seni bazan sürekli aptalca yükseltilen asfalt zeminin 1 metre altında utanç veren bir çukurda görüyorum. Bazan sokağın çöp tenekesi olarak kullanılırken görüyorum seni. Bazan yağmalanmış, tahrip edilmiş, üzeri saygısızca karalanmış, boyanmış…

Sorarsanız çeşmeler akıyor deniyor.

Sorarsanız, ‘ama musluklar çalınıyor’ deniliyor.

Sorarsanız ‘her şey mükemmel de, şimdi çeşme mi kaldı’ deniyor.

Şehirdeki yüzlerce çeşmenin akmaması yahut yok olması, bu eşsiz su kültürünün gümbür gümbür kaybolarak plastik şişelere, damacanalara mahkûmiyet hükmünü kim verdi? O ne vahşi yargıçtır ki şehri çöl etme hakkını kendinde buldu.

Hiçbir yerel yönetici, beldesindeki çeşmelerin tamamından içilebilir su akıtmayı başaramadıkça başarıdan, özellikle ‘ecdat’tan söz etmesin lütfen.

Evdeki musluktan su akmamasından daha hafif bir dert değildir şehirdeki çeşmelerin akmaması.

Fuzulî hâlâ Hüseyn için akıtırken gözümüzden, gönlümüzden ve dünyanın bütün çeşmelerinden suyu/ Uyu ey akmayan çeşmelerin günahından bîhaber rical-i kamu horul horul uyu.

Şehirdeki bütün tarihî çeşmelerin musluk bedelini süresiz karşılamayı taahhüt ediyorum. Aksın artık şehrin çeşmeleri yâ hû.

Matbuata İntisâbım

(…) Ben Ceride-i Havadis’e girdiğim zaman kalem ehlinin derecelenmesi hemen hemen şöyleydi:

1. Meşhur edipler ve mümtaz şahsiyetler.

2. Meşhur şâirler.

3. Baş muharrirler.

4. Muharrirler..

5. Makale yazarları.

6. Müellifler.

7. Mütercimler.

8. Mecmuaların kadrosu.

9. Edebiyata müntesip görünenler.

10. Şark edebiyatı taraftarları.

11. Garp edebiyatı taraftarları.

12. Kalem erbâbının meşhurlarını tanımak iddiasında bulunanlar.

13. Genel olarak gazetenin mensupları.

14. Muhabirler, musahhihler.

15. İmzasız yazı yazanlar.

16. Başkalarının yazılarını kendisininmiş gibi gösterenler.

17. Her yerde ceplerinde okunacak şiir bulunanlar.

18. Bir başkasına tercüme, yine başkasına tashih ettirdikten sonra meydana gelen metni benimseyenler.

19. Uydurmasyoncular.

20. Meşhur eserlerin hamalları.

21. Ezberciler.

22. Lügatçılar.

23. Çeşitli kitaplardan bilgi toplayanlar.

24. İskatçılar.

25. Piyesçiler.

Bunlardan başka birtakım cûzî ve küllî farklarla bunlara katılan, veya onlara yakın, benzer diğer ikinci bir zümre daha vardı ki bir bakışta zikri geçen derecelerden sayılırlar, yine bir bakışta ayrılırlardı. Kılıç ve kalemi câmi olanlar, sarım ve kaleme hâmil bulunanlarla meyhânede oturanlar, dervişler, tasvirciler, nazîre, kıt’a, terbî, kahmis, tesdis söyleyenler, manzume ve kasidelerin açıklayıcı ve şerh edicileri, eski tarz nesir yazarları, Nergisî’yi Veysî,yi okuyanlar, tarihçiler, sene başı şairleri, şarkıcılar, buna kıyas ile karma karışık bulunuyorlardı. Bu gruplar uzun uzadıya yazılamaz. Bunlar matbûât meydanında, ufak bir mahşer köşesine tesadüf etmiş çeşitli ruhlara benziyorlardı. (…) Ahmet Râsim- Matbûât Hatıralarından-Tercüman 1001 Temel Eser

Kafamın içinden bildiriyorum

Geçenlerde bir dostum dert yandı: “Bir iftar daveti vereceğim ama davet ettiğim arkadaşların sorularından bıktım. Bazıları, iftara kimler katılıyor diye soruyor. 70-80 kişiyi nasıl sayayım. Bu soruyu sorma amaçları da şu; hoşlanmadıkları biri varsa, gelmemek. Böyle bir şey olabilir mi? Her şeyden önce iftarın ruhuyla bağdaşan bir şey mi bu? Vallahi bıktım, ne yapacağımı da bilemiyorum. Ben herkesin birbiriyle ilişkisini çapraz sorgulama memuru değilim.” Dostum dertliydi ve haklı. Yapmasak bunu, sormasak kim var kim yok diye. Olamaz mı? Olamıyor. Olsun.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.