Eleştiriye açık, irdelemeye kapalı…

Gerçekler bir boyutlu değil, çok katmanlı kompleks yapılardır. Zihinlerimiz bu karmaşık yapıyı kolayca kavrayıp değerlendirmeye müsait olmadığı için, karmaşanın basitleştirilerek, sloganlaştırılarak bize aktarılmasına gönüllü olarak razı oluyoruz. Bu basitleştirme süreci bazen öyle bir noktaya varıyor ki, hiçbir karmaşık içeriğe tahammül edecek halimiz kalmıyor. Bilgi edinmede bu sığlaşma sürecinin en dramatik yaşandığı alan hiç şüphesiz medya. 24 saat aralıksız süren enformasyon rekabetinde, zihinleri en kolay yoldan tahrik ederek kazanmak medyanın, özellikle Türk medyasının temel stratejisi.

Türkiye gibi yaşamın merkezinde siyaset olan ülkelerde, herhangi bir konunun sağlıklı tartışılması medyanın malum üslubu ile imkansız hale geliyor. Hayati öneme sahip olduğunu düşündüğümüz konular bile slogan ve sığlıkla iğdiş edildikten sonra diğer bir önemli meseleye kadar unutulup gidiyor. Bırakın ciddi bir sorunu sağlıklı tartışmayı, gündemde kalmasına bile tahammül edemiyoruz.

Bu bilgi karmaşasında medyanın okuyucuda karşılık bulabilmesi için en çok kullandığı yöntem ise eleştiri ve dramatize etmek. İktidara yakın medya için övgü ve dramatize etmek olarak kullanılan bu yöntem çıkmazın ana nedenlerinden birisi.

Özellikle eleştiri yermek, kötülemek, şikayette bulunmak olarak yanlış anlaşılan bir kavram. Oysa eleştirinin entelektüel meşruiyet kazanabilmesi için gözden geçirme, sınama ve denetleme gibi yönlerinin bulunması gerekir. Yani sadece yergi içeren, sağlıklı bir irdeleme içermeyen şeye eleştiri denilemez. Eleştiri yapıyoruz diye yıkıcı bir söylem kullanmak bir fayda sağlamadığı gibi ahlaki olarak da savunulamaz.

***

Avrupa medyasında eleştirel, negatif habercilik anlayışına karşı yapıcı habercilik trendi tartışılıyor. Sadece çelişkilerin ve negatif unsuların ön plana çıkartıldığı habercilik anlayışı genel resmin yanlış yansıtılması, dolayısıyla yanlış neticelere varılmasına neden oluyor. Yapılan araştırmalar bireylerin şahsi durumları hakkında genelde pozitif kanaatlere sahip olduğunu ortaya koyarken, yaşadıkları ülkenin ve dünyanın genel durumu hakkında olumsuz ve kötümser bir hissiyata sahip olduğunu ortaya çıkarıyor.

Negatif haber yapma eğilimi dünyaya bakışımıza yanıltıcı bir etki sağlıyor. Dünyayı aslında olduğundan çok daha kötü bir yer olarak algılıyoruz. Örneğin terörün ciddi bir tehdit olarak sürekli kamuoyunu meşgul ettiği Almanya’da, ilerlemiş yaşlarda araç kullananların sebebiyet verdiği kazalarda ölenlerin sayısı terör eylemlerinde hayatını kaybedenlerin sasıyından kat kat daha fazla. Almanya’da 2000-2017 yılları arasında terör nedeniyle yılda 1.7 kişi hayatını kaybetti. Buna rağmen ileri yaşlarda araç kullanma tehlikesi diye bir gündem yok. (Zaten olmaması da gerekir)

Durum Türkiye’de aslında daha da iç karartıcı. Medya sağlamaya çalıştığını iddia ettiği katkının tam ters bir etki yapıyor. Sorunları dile getirmesiyle oluşacak memnuniyetsizliğin toplumsal bir dönüşüme, çözüme vesile olması yerine, okuyucular daha gerilimli, umutuz ve çaresiz hale geliyor. Haberlerin sunuluş dili ve biçimi o kadar olumsuz bir bir çağrışım yapıyor ki, sonunda okuyucu etrafında oluşan olumsuz atmosferin bir kader olduğunu bilinçli ya da bilinçsiz şekilde kabul etmek zorunda kalıyor.

Hızlı ve çarpıcı haber rekabeti medyanın yaşadığı güven kaybını arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. 24 saat haber bombardımana maruz kalmış okuyucuların korku ve endişelerini pekiştirerek reyting kazanmak yerine yapıcı ve bilgilendirici bir içerik sunarak onların uzun vadeli güveni kazanmak sadece mantıklı değil aynı zamanda yegane alternatif.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum