Yetmiş üç fırka kâfi değilse zam yapıverin!
Hz. Peygamber’e nispet edilen bazı rivayetlerde Ehl-i kitabın yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrılacağı, kendi ümmetinin ise yetmiş üç fırkaya bölünüp biri dışında hepsinin cehennemi boylayacağı belirtilir. Genel olarak “iftirak hadisi” diye adlandırılan bu rivayetler İbn Hazm gibi bazı âlimlerce sahih kabul edilmezken, mezhepler tarihi alanında eser veren diğer birçok müellif yetmiş üç rakamını/sayısını hakiki manaya hamlederek İslam tarihinde ortaya çıkan tüm fırkalar ve grupları bu sayıya denk düşürmek için kendilerini hayli zorlamış ve ister istemez tuhaf, hatta komik denebilecek tasnifler yapmak durumunda kalmışlardır.
Diğer taraftan Sünnî makâlât/fırak müellifleri kurtuluşa erecek tek fırkayı (fırka-i nâciye) Ehl-i Sünnet olarak kodlarken, iftirak hadisi uyarınca diğer bütün fırkaların müşterek adreslerini “cehennem” olarak göstermişlerdir. Özellikle Abdülkâhir el-Bağdâdî Ehl-i Sünnet dışındaki fırkaların cehennemlik olduğunu ispat hususunda çok arzulu ve iştahlı bir tavır sergilemiştir. Buna mukabil Sünnî gelenekte ehl-i kıblenin tekfir edilemeyeceğinden, hatta tekfirden uzak durulması gerektiğinden söz edilmiş; ancak tarihî tecrübede bu ilkesel anlayış çok kere askıya alınmış, birçok Sünnî âlim muhaliflerini tekfirden sakınmamıştır. Mesela bazı Sünnî âlimler Mu’tezile kelamcısı Nazzâm’ı tekfir için kitaplar yazmış, benzer şekilde Selefiyye ekolü Eş’ariyye ve Mâtürîdiyye kelamcılarını tekfir ederken, Sünnî kelamcılar da bazı konularda Selefiyye mensuplarını tekfirden kaçınmamıştır.
***
Gazâlî de âlemin kıdemi, Tanrı’nın tikellere yönelik bilgisi gibi birkaç meselede filozofları, özellikle İbn Sina’yı tekfir etmiştir. Ancak bir taraftan İbn Sina’yı tekfir ederken, diğer taraftan da bu büyük filozofun birçok görüşünü benimsemiş, hatta çeşitli eserlerini büyük ölçüde İbn Sina’dan alıntılarla içeriklendirmiştir. Daha açıkçası Gazâlî’nin Makâsıdü’l-Felâsife adlı eseri İbn Sînâ’nın Dânişnâme-i Alâî adlı Farsça eserinin neredeyse Arapça çevirisi gibidir. Yine Gazâlî’nin Mi’yârü’l-İlm’de isim zikretmeksizin İbn Sinâ’nın en-Necât’ından çok geniş çaplı alıntılar yaptığı bilinmektedir. Bu yüzden Turtuşî, “Gazâlî’nin felsefî kapasitesi sınırlıydı; Mekâsıdü’l-Felâsife ve Mi’yâru’l-İlm’de İbn Sina’yı taklit etti; fakat onun seviyesine erişemedi” demiştir.
Aslında Gazâlî Bâtınîlere yönelik eleştirilerinde de benzer bir tutum sergilemiştir. Dönemin Abbasî hilafet makamından gelen talep üzerine kaleme aldığı Fedâihu’l-Bâtıniyye adlı eserde uhrevî âlemle ilgili ayetleri zâhirî manaya aykırı biçimde yorumladıkları gerekçesiyle Bâtınîleri tekfir etmiş, ancak kendisi de tasavvufla ilgili birçok eserinde cennet, mizan gibi Kur’an kavramlarına Bâtınî karakterli anlamlar yüklemiştir. Bu yüzden İbn Rüşd, “Gazâlî Eş’arîlerle Eş’arî, sûfîlerle sûfî, filozoflarla filozof olmuştur. Onun durumu, ‘Yemenli biriyle karşılaştığım gün Yemenliyim; Ma’dî kabilesinden birine rastladığım gün ise Adnânîyim’ mısralarında ifadesini bulur” demiş, İbn Teymiyye ise Gazâlî’nin birçok konuda Bâtınîleri eleştirdiği halde kendisinin de aynı görüşleri dile getirdiğine dikkat çekmiştir.
***
Bütün bu uyarı notlarına rağmen Sünnî İslam dünyasında Gazâlî’den sonra tekfirci Gazâlicilik diyebileceğimiz bir söylem tarzı gelişmiştir. Bu söylemi benimseyenler de tıpkı Gazâlî gibi bir yandan muhalifleri tekfir ederken, diğer yandan muhaliflerince tekfiri mucip görüşleri rahatlıkla dillendirmekte beis görmemişlerdir. Nitekim günümüzde, “Allah ete kemiğe büründü, filan diye göründü” gibi lafları zuhurat diye aktaran kimi zevat “İbn Sina kâfirdir” demeyi marifet bilmektedir. Belli ki bu taife memleketin sanki hiçbir sorunu yokmuş, millet can sıkıntısına boğulmuş algısıyla davranıp tekfir söyleminden heyecan ve sansasyon üretmek gibi absürtlüklerle iştigal etmektedir. Yine bu taife iftirak hadisindeki yetmiş üç rakamını kâfi görmediklerinden olsa gerek, tekfirciliği hortlatarak ümmeti ve milleti yedi yüz yetmiş üçe bölme hevesindedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan hâl-i hazırda yangın yerine dönmüş durumdaki Ortadoğu’ya atıfla “mezhep taşlarını yerinden oynatmayın” diye feryat ederken, içimizdeki kaba, softa, ham yobaz taifesi hem mezhep taşlarını moloz muamelesine tabi tutmakta, hem de kendilerince “ahiret bylockçuları”nı tespit listeleri oluşturmaktadır. Hasıl-ı kelam netice-i meram: Yazıklar olsun!